Firavun; rüyasında Hz. Musa'nın doğacağını, tacını, tahtını yerle bir edeceğini gördü. Hemen rüya yorumcularını, kâhinlerini, büyücülerini çağırdı. Gördüğü rüyayı anlattı.
Çare bulmalarını istedi.
Kâhinler Firavun'dan Hz. Musa'nın anne rahmine düşeceği geceyi tesbit etmek için süre istediler. Şeytanların, ifritlerin ve kâfir cinlerin yardımıyla bu geceyi tesbit ettiler. Firavuna gelerek, ''Çocuğun muharrem ayının filan gecesi anne rahmine düşeceğini tesbit ettik. O gün gelmeden şehrin büyük bir meydanına tahtını kurdur. Tellâllar çıkartarak şehirdeki bütün erkekleri orada topla. İnsanlara yüzünü göstererek çeşitli ihsanlarda bulun. O geceyi orada geçirmelerini sağla'' dediler.
O zamana kadar İsrâiloğulları'nın Firavun'a yaklaşmaları şöyle dursun yüzüne bile bakmaları yasaktı. Firavun bir yerden geçeceği zaman askerler, insanları uyarır. Herkes secde eder gibi yüzü koyun yere kapaklanırdı. Firavun'un yüzüne bakmanın cezası ölümdü.
Firavun'un yüzünü görme müjdesi İsrâiloğulları'nı çok sevindirdi. İnsanın yaratılışındaki yasağa karşı olan eğilim ve merak duygusu, İsrâiloğulları'nı da etkisi altına almıştı. Temiz ve yeni elbiseler giyerek süslendiler. Erkenden meydana doğru akın etmeye başladılar. Adamları herkesin toplandığını bildirince, Firavun meydana geldi. Yüzünü gösterdi. Çeşitli hediyeler dağıttı. Vaadlerde bulundu. Meydanı dolduran İsrâiloğulları'na, ''Hatırım için bu gece burada kalın. Hiç kimse evine gitmesin'' dedi. İsrâiloğulları da, ''Sen istersen bir ay burada otururuz'' diyerek bu teklifi seve seve kabul ettiler.
Firavun akşam olduğunda sevinerek sarayına döndü. Hiç kimse hanımıyla beraber olamayacağı için bu tehlikeden kurtulmuş olacaktı. Yanında hazinedarı İmran vardı. Ona, ''Bu gece sen de sarayda kal. Evine hanımının yanına gitme'' dedi. İmran, ''Kapınızın eşiğinde uyurum. Tek düşüncem sizin gönlünüzün isteğini yerine getirmektir'' diyerek bağlılığını bildirdi.
İmran İsrâiloğulları'ndandı. Firavun'un can ve gönül dostuydu.
Emrinin aksine bir şey yapmazdı. En güvenilir adamıydı.
Firavun odasına çekildikten sonra, İmran da kendine gösterilen yerde yatıp uyudu.
İmran'ın karısı kocasının Firavun'la saraya döndüğünü öğrenmişti. Gece yarısına kadar bekledi. Gelmeyince saraya geldi. Kilitli kapılar sanki hiç kilit yokmuş gibi birer birer açıldı. Kocasını öperek uyandırdı. İmran, ''Gecenin bu vaktinde senin burada ne işin var?'' dedi. Kadın, ''Hem merak ettim hem de seni çok özledim. Allah'ın takdiri, yanına gelmekten kendimi alamadım'' dedi.
İmran sabahleyin erkenden eşini gönderirken, ''Kimseye görünme. Yanıma geldiğini duymasınlar. Yoksa Firavun ikimizi de öldürür. Firavun'un korktuğu şey oldu. Dikkatli ol. Sakın kimseye bir şey söyleme. Sana da bana da zarar gelmesin'' diye sıkı sıkıya tembih etti.
Tam bu sırada meydandan gürültüler gelmeye başladı. Hz. Musa'nın anne rahmine düştüğünü işaret eden yıldız gökyüzünde parlamaya başlamıştı. Bunu gören kâhinler ve büyücüler bağırıp, çağırmaya, ağıtlar yakmaya başladılar. Gürültülerden uyanan Firavun, İmran'a, ''Bu seslerin, gürültülerin sebebi nedir?'' diye sordu. İmran, ''Padişahımızın ömrü uzun olsun. İsrâiloğulları, sizin lutuflarınızdan dolayı sevinip eğleniyorlar'' dedi.
Firavun'u bu cevap tatmin etmedi. Hemen İmran'ı meydana gönderdi.
İmran meydana gelince, kâhinlerin üzüntü içerisinde ağlayıp dövündüklerini gördü.
''Nedir bu haliniz? Niye böyle yapıyorsunuz?'' diye sorunca, kâhinler, ''Biz elimizden gelen bütün tedbirleri aldık. Buna rağmen, peygamber olacak çocuk anne rahmine düştü. Onun için feryat ediyoruz'' dediler.
İmran bunun kendi oğlu olduğunu anladı, fakat belli etmedi.
Onlara kızarak bağırdı: ''Padişahımızı aldattınız. Halkın karşısına çıkartıp şeref ve heybetini sarstınız. Verdiğiniz sözü tutamadınız.'' Firavun da olanları duyunca öfkeden deliye döndü.
''Hainler! Hiçbirinize aman vermeyeceğim. Hepinizi astıracağım. Hazinemi boşalttınız. Şerefimi yok ettiniz. Bu muydu sizin yıldız bilginiz? Sizi ateşe odun yapıp, yediğinizi içtiğinizi burnunuzdan getireceğim.'' Kâhinler, ''Bu defa bir şey yapamadık. İzin verin, kendimizi affettirmek için gereken önlemi alalım. Endişelerinizi giderelim. Eğer yapamazsak, o zaman bizi öldür'' dediler.
Firavun sakinleştiğinde planlarını anlattılar.
''Çocuğun doğacağı günü hesaplar, o gün doğan bütün bebekleri ortadan kaldırıp tehlikeyi önlemiş oluruz.''
Dokuz ay sonra kâhinler Firavun'un yanına koştular ve, ''Efendim! O çocuk, bugün annesinden doğdu. Tahtınızı yeniden şehrin büyük meydanına kuralım. Bu sefer, kadınlara ve çocuklara hediyeler vereceğimizi ilân edelim'' dediler.
Kadınlar çocuklarıyla birlikte sevinerek meydana toplandı.
Erkek çocuklar, annelerinden alınarak başları kesildi.
İmran'ın karısı da, oğlu Musa'yla o meydana gelmişti. Akıllı ve kurnaz kadın, durumu görünce oğlunu eteğiyle sakladı.
Meydandaki karışıklıktan yararlanarak kaçtı.
Firavun bu sefer işi garantiye almak için ebe kadınları evlere casus olarak gönderdi. Casuslar, ''Şu mahallede güzel bir kadının, yeni doğmuş bebeği var'' dediler. Firavun'un askerleri, İmran'ın evine baskın düzenlediler. Musa'nın annesi, Allah'tan gelen ilhamla onu yanmakta olan tandırın içine sakladı. Askerler evin her tarafını aradıktan sonra, elleri boş döndüler.
Annesi heyecanla tandıra baktığında, Musa eliyle ateşle oynuyordu.
Bazı gammazlar, birkaç kuruş için çocuğu Firavun'un adamlarına yine haber verdiler. Musa'nın annesi de, çocuğunun elinden alınıp öldürüleceği korkusu içerisindeydi. Üzüntüyle evinde bekliyordu. Cenâb-ı Allah onun kalbine şöyle ilham etti:
''Oğlunun karnını doyurduktan sonra, bir sandığa koy. Nil nehrine bırak. Korkma ve endişelenme. Biz seni onunla tekrar buluşturacağız.''
Bu ilâhî ilhamdan sonra Musa'nın annesi, Firavun'un askerleri gelmeden bir sandık yaptırdı. Oğlunu Nil nehrinin sularına bıraktı.
Kâhinler, Musa'nın yaşadığını doğarken gökteki beliren yıldıza bakarak haber veriyorlardı. Annesi, Hz. Musa'yı suya bırakınca, gökteki yıldız kayboldu. Kâhinler koşup Firavun'a şu müjdeyi verdiler:
''Gökteki yıldız kayboldu. Çocuk öldü.''
Bunun üzerine Firavun sevindi. Gönlündeki sıkıntı gitti.
Firavun'un bir kız evlâdı vardı. Vücudunda hekimlerin iyi edemediği bir yara çıkmıştı. Kâhinler, bu yaranın suda bulunacak bir çocuğun tükürüğüyle iyileşeceğini söylediler.
Firavun'un eşi Asiye, Musa'yı Nil nehrinden çıkardı. Bu güzel bebeği Firavun da Asiye de çok sevdi. Tükürüğünü kızlarının yarasına sürdüler. Yaraların hepsi iyileşti. Kâhinler, ''Rüyada gördüğünüz bebek bu olabilir'' dedilerse de, Firavun onları dinlemedi. Bebeği, hanımı Asiye'ye bağışladı.
Böylece, Cenâb-ı Allah Musa'yı Firavun'un sarayına yerleştirdi. Orada besleyip büyüttü.
***
Firavun'un ve kâhinlerin hilesi kendi ayaklarına dolaştı. Dışarıda binlerce çocuğu öldürürken asıl aradıkları sarayın baş köşesine kurulmuştu.
Firavun'un hilesi, Musa'yı alt etmeye yetmedi. El elden üstündür. Nereye kadar?Allah'a kadar. Çünkü son varılacak yer, O'nun makamıdır. Her şeyin doğrusunu, en iyi bilen Allah'tır. Dünyalık kazanmaktan başka gayesi olmayan ey gafil! Firavun'dan hiç farkın yok. Aynı kötü ahlâk sende de var.
Kendini beğeniyorsun. Mal ve şehvet peşinde koşuyor ve kibirleniyorsun.
Kötü hallerinden bahsedilse, canın sıkılır, hoşuna gitmez.
Başkalarının durumu sana masal gibi gelir.
Nefsinin, seni Allah'tan uzaklaştırdığının farkında bile değilsin.
Firavun'un elindeki fırsatlar, zenginlik, güç senin elinde olsa, sen de çok canlar yakardın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder