24 Aralık 2016 Cumartesi

Yarasaydı, sahibine yarardı

At nalının insanlara uğur getirdiğine inanan biri, Hoca’ya sormuş:

- “Hocam, at nalı insana uğur getirirmiş, evin kapısına assak günah olur mu?” Böyle hurafelerin dine aykırı olduğunu her zaman anlatan hoca, bu sefer farklı bir yöntemle cevap vermiş:

- “Eğer uğur getiriyorsa, asabilirsin. Ama bence getirmez. Çünkü atlarda bir değil, dört nal olmasına rağmen şimdiye kadar bir faydası olduğunu görmedim aksine akşama kadar yediği kamçının, taşıdığı yükün ve koşturulduğu yolun hesabı yoktur.”

23 Aralık 2016 Cuma

Civa ve Zehirlenmesi

CİVA

* Oda sıcaklığında sıvı olan tek metal
* Hava toprak ve suda bulunur
* Tüm canlılarda iz halinde bulunur
* Oda sıcaklığında sürekli buharlaşır
* Civa buharları yağda çözünebilir,  bu yüzden organizmada 80% ile birikim olur
* Buharlaştığı ortamda zehirli etki yapar
* Herhangi bir yüzeye cıva döküldüğü zaman üzerine toz kükürt serpilmesi gerekir Oluşan katı dikkatli bir şekilde ortamdan uzaklaştırılmalıdır
* Deniz ürünlerinde depolanan civa bir organik civa formu olan metil civadır


CİVA FORMLARI


1- Elementel (Metalik) Civa

 * Oda ısısında buharlaşır
 * Özellikle termometrelerde kullanılır

2- Organik Civa

 * Deniz ürünlerinde depolanan civa bir organik civa  formu olan metil civadır

3- İnorganik (Merkürik) Civa

 * İlaçlarda ve sanayide bazı maddelerin işlenmesinde kullanılır

KULLANIM ALANLARI

Civa formları endüstride 300 den fazla değişik şekilde kullanılmaktadır:

* Klor alkali ve kağıt endüstrisi 
* Barometre, termometre gibi ölçü aletlerinin yapımı 
* Aynaların sırlanması
* Altın ve gümüş üretimi 
* Piller 
* Diş dolguları
* Morötesi ışık veren lambalar
* Fluoresan  ve enerji tasarruf lambalar 
* Bazı elektrik devre anahtarları
* Tarım ilaçları ve gübre 
* İlaç endüstrisi,aşılar

Civaya maruz kalan insanın zarar görmesine etki eden faktörler

 - Civanın kimyasal formu 
 - Doz
 - Maruz kalma süresi,
 - Maruz kalma şekli (yeme, soluma, enjeksiyon, dokunma),
 - İnsanın kişisel özellikleri (yaş, sağlık)

CİVANIN ALINIM ŞEKİLLERİ

* Sindirim sistemi (mide-bağırsak)
* Akciğerler
* Deri
* Plesanta ve anne sütü

CİVA ZEHİRLENMELERİ

Resim yazısı ekle
1- Elementel civa zehirlenmeleri:
    
Havadaki civa buharının 10 mg/m3 ün üzerinde olması sağlık için tehdit unsurudur

Akut Zehirlenme

* Ağız iltihabı
* Metalik tat
* Pis ağız kokusu
* Kolayca kanayan diş etleri
* Dişlerin sallanması 
* Tükürükte artma
* Uykusuzluk
* Solukluk, bitkinlik 
* Baş ve kas ağrısı
* İshal bulantı kusma,karın ağrısı
* Deride döküntüler,soyulma
* El ve ayakta aşırı terleme
* Titreme
* Aşırı sinirlilik
* Unutkanlık
* Görme bozukluğu
* Solunum sıkıntısı,akciğer ödemi
* Akut böbrek ve karaciğer hasarı

Kronik Zehirlenme

* İlerleyici sinir bozuklukları 
* Halsizlik 
* Depresyon, kolay utanma aşırı çekingenlik
* Ellerde, kollarda, başta, dilde titreme,
* Konuşmada tutukluk 
* Kekemelik
* Sinir sistemi ve böbreklerde kalıcı hasar

IRAK’TA METİL CİVA ZEHİRLENMESİ

- Eylül 1971’ de 90. ton çekirdek tohumu Irak’ın Basra Limanına getirildi.
- Bozulmaya karşı metil-civa ile işlenen Amerikan arpası ve Meksika buğdayı, üzerlerinde ki ölümcül maddeleri belirtmek için parlak pembe renk ile işaretlenmiş ve  çuvalların üzerlerine uyarı yazıları basılmıştı -fakat sadece İngilizce ve İspanyolca olarak.
- Çiftçilere dağıtılmadan önce çalınan çuvallar açlıkla mücadele eden halka yemek olarak satılmıştı.
- 2 yıl sonra Amerikalı bir gazeteci tarafından hastane kayıtlarındaki 6.530 civa zehirlenmesi vakası ile ortaya yeniden  çıkarılmıştı.
- Yetkililer sadece 459 kişinin öldüğünü söylese de  6000 ölü ve 100.000 den fazla kalıcı körlük, sağırlık ve beyin hasarı vakası olduğu tahmin ediliyor.

Benzer salgınlar Pakistan, Guatemala ve Gana'dan da bildirilmiş ve bunların sonunda tüm dünyada alkil cıva bileşiklerinin tohumlarda kullanımı yasaklanmıştır.

ELEMENTER CİVA ZEHİRLENMESİ VAKA ÖRNEĞİ

- Semptomları en belirgin olan 12 yaşında kız kardeş ;
- titreme, 
- kilo kaybı,
- terleme, 
- güçsüzlük,
- iştahsızlık, 
- ellerde soyulma ve 
- son bir ayda yaklaşık on kilo kaybı şikayetleri ile başvurmuştu. 

Organik civa içeren çöpler, 1950 yılında Minamata Körfezine (Japonya) boşaltılmış.

Bu bileşikler ile kontamine olmuş balıklardan yiyen 2.000 kişi zehirlenmiş ve 46 kişi de civa zehirlenmesinden ölmüştür.

- Bulgular
- Sarsılmalar
- Konuşma  görme bozukluğu 
- Hareket kabiliyetinde azalma 
- Kontrol edilemeyen kol-bacak hareketleri

cİvanIn açIğa çIkmasI durumunda TEMİZLİK İÇİN GEREKLİ MALZEMELER DD 44.35R(1)

1- Çöp torbasI, plastİk kutu
2- kaUÇUK VEYA LATEX ELDİVEN, gözlük
3- KAĞIT HAVLU
4- KARTON VEYA ÇEK ÇEK
5- KOLİ BANTI VE KÜÇÜK BOYA FIRÇASI
6- EL FENERİ 
7- SOLUNUM KORUYUCU MASKE (Hg-P3 Tipi)

CİVANIN AÇIĞA ÇIKMASI DURUMUNDA

- Odanın dışarıya açılan kapı ve pencerelerini açarak odayı havalandırınız.
- Açık havadaysanız rüzgarı arkanıza alınız.
- Çalışan klima ve benzeri havalandırma sistemlerini kapatınız ve odayı terk ediniz.
- Bina içine açılan odaların kapı ve pencerelerini kapatınız.
- Odayı en az 2 saat havalandırınız.
- Temizliğe başlamadan önce uygun KKE kullanın.
- (Kauçuk nitril ya da latex eldiven giyilmeli ve uygun solunum koruyucu) Bulaş giysi ve malzemenin berterafını gerçekleştirmeden KKE yi çıkarmayınız.
- KESİNLİKLE ELEKTRİKLİ SÜPÜRGE KULLANMAYINIZ.
- Kırıklar (eldiven kullanarak) ele batmayacak şekilde  karton vb kullanarak dikkatle toplanıp kilitli torbaya konulmalı.
- Yayılan civa boncuklarını toplamak için çek çek, veya karton kullanın bunlarla toplayamazsanız fırça ile çok yavaş süpürme hareketi yapın.
- Civa  boncuklarını kilitli torbaya koyduğunuz nemli kağıt havlu veya beze bırakın.
- El fenerini açarak  yere koyup parçalanmış civa boncuklarını arayın odanın her yerini kontrol edin.
- Yerdeki kırıklar koli bantıyla yapıştırılıp alınmalı, kalan cam parçaları sonra süpürülmeli yer ıslak bezle silinmeli.
- Kırıkların bulaştığı halı battaniye giysi vb kilitli poşete konup özel çöpe atılmalı.
- Bulaş giysi vb kesinlikle çamaşır makinasında yıkanmamalı, makinaya da civa bulaşabilir.
- Temizlik için kullanılan tüm malzemeler kapalı plastik bir kutuya konulmalı kapak kapatılmalı ve tehlikeli atık olarak işlem görmelidir.
- Cilt teması olan bölgeler ve eller sabunlu su ile yıkanmalı su, yıkama suyu toplanarak tehlikeli atık işlemi görmelidir.
- Ortam en az 24 saat havalandırılmalı, maruz kalanlar sağlık birimine başvurmalıdır.

La Havle

İsa ile bir ahmak yoldaş oldu. Gözüne yol üstünde ölü kemikleri erişince, “ Yoldaş ölüleri diriltmek için okuduğun o yüce adı, bana da öğret de bir iyilikte bulunayım, o adı okuyup kemiklere can vereyim” dedi.

İsa dedi ki : “sus Bu senin sözünün harcı değil! Nefesin yağmurlardan daha arı, duru olması o nefes sahibinin meleklerden daha idrakli bulunması lazımdır. Âdem ömürlerce yandı, yakıldı da arındı; felekler hazinesine emin oldu. Sende sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede, Musa’nın eli nerede” O ahmak “ Benim sırlara kabiliyetim yoksa o adı bu kemiklere sen oku” dedi.

Bir sofi seyahate çıktı, döne dolaşa bir gece bir tekkeye konuk oldu. Bir hayvanı, vardı ahıra bağladı. Kendisi dostlarla, sofanın başköşesine geçip oturdu. Arkadaşlarıyla murakabeye daldı. Murakabede sevgilinin huzuru, adamın önünde bir defter haline gelir (Tanrının manevi huzuruna varılır, bütün hakikatler o huzurda okunur) Sofinin defteri, harflerin yazılmasından meydana gelen karalama değildir. Ancak kar gibi bembeyaz ve temiz gönüldür. Âlimin azığı ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azığı ve sermayesi nedir? Ayak izleri!

Sofi; av peşine düşen, ceylanın ayak izlerini görüp onları izleyen avcıya benzer. Bir müddet ceylanın ayak izleri işe yarar. Ondan sonra ise esasen ahudaki misk kokusu, yolu gösterir. Bu izlere, bu izlemeye şükreder de yol alırsa nihayet o adım atma o yol alma yüzünden muradına ulaşır. Misk kokusunu duyup bir konak yol almak iz, izleyerek yüz konaklık yol almadan yüz konaklık yolu dönüp dolaşmadan daha iyidir. Ay ışıkların doğusu olan gönül yok mu? O gönül, ariflere “kapıları açılmıştır” sırrıdır.

Sana duvardır ama onlara kapı. Sana taştır ama azizlere inci! Senin aynada açıkça gördüğünü pir, hem de daha önce bir kerpiç parçasında görür. Pir olanlar o kişilerdir ki bu âlem yokken onların canları, kerem denizinde vardı. Bu tene düşmeden önce nice ömürler geçirdiler, ekmeden önce meyveler devşirdiler! Nakıştan, suretten evvel canlandılar, deniz yarılmadan inciler deldiler!

Tanrı, âlemi ve ademi yaratma hususunda meleklerle müşavere ederken onların canları, boğazlarına kadar kudret denizine dalmış bulunuyordu. Melekler, buna mani olmak istedikleri zaman, gizlice meleklere ıslık çalıyorlar, onlarla alay ediyorlardı.

Bu nefsi Küll’ün ayağı bağlanmadan onlar her yaratılacak şeyin suretini biliyorlardı. Feleklerden önce Zuhal yıldızını, tanelerden önce Ekmeği görmüşler; Akılsız, gönülsüz fikirlerde dolmuşlar, askersiz, savaşsız galip gelmişlerdi. O apaçık anlayış, onlara nispetle düşünüştür. Yoksa haddi zatında, bu sırdan uzakta kalanlara göre görüşün ta kendisidir. Düşünüş; geçmişe, geleceğe dairdir. Bu ikisinden de kurtulunca müşkül hal olur

“Ruh üzümden şarabı, yoktan varı görür” Onlar da Keyfiyete düşecek olan her şeyi keyfiyetsiz görmüşler, madenden önce sağlamla kapı fark etmişlerdir. Üzüm yaratılmadan önce şaraplar içmişler, muhabbet sarhoşu olmuşlardır. Onlar, sıcak temmuz ayında kışı, güneşin ziyasında gölgeyi görür.

Üzümün gönlünde şarabı, tamam yoklukta bütün varlığı müşahede ederler. Gök, onların işret meclislerinde ancak onların cömertliğiyle bu sırmalı libası giyer. Onlardan iki dostu bir arada gördün mü bil ki onlar hem birdir, hem altı yüz bin! Onların sayıları dalgalar gibidir. Onları rüzgâr, zahiren çoğaltır. Halkın can güneşi, halkın pencerelere benzeyen bedenlerinde mahcup olan kişi şüphededir.

Çokluk, ruhu Hayvanidedir, Ruhu insani ise birdir. Hak onlara mademki nurundan saçtı, Hakkın nuru artık ayrılmaz. Yoldaş bir müddet usanmayı bırak da o güzelin tek benini sana anlatayım Onun güzelliği anlatılmaz, iki âlem de nedir? Onun yüzündeki benim aksi! Onun güzel benini anlatmaya başladım mı söz, tenimi yarmak, parçalamak istiyor. Ben bu harmanda bir karınca gibi memnun geçinip gidiyorum, hatta kendi cirmimden kendi haddimden fazla yük çekmekteyim

O aydınlığın bile haset ettiği güzel, beni bırakır mı ki söylenmesi lazım ve farz olan sırları söyleyeyim. Deniz köpüklenir, köpükle örtülür, köpüğü ileri sürer. Sonra da köpüğünü çeker, açılır, kendisini gösterir.

Şimdi dinle, hikâyenin içyüzünü anlatmama ne mani oldu? Dinleyenin gönlü başka bir yere gitti. Hatırına o konuk olan sofinin hali geldi. Boğazına kadar o sevdaya daldı. Onun için bu sözü bırakıp ona başlamak hali anlatmak için o hikâyeyi söylemek icap ediyor. Fakat ey aziz sofiyi, suret sofisi sanma! Ne vakte kadar çocuklar gibi cevize, üzüme düşüp kalacaksın?
Oğul, bizim cismimiz cevizle üzümdür. Ersen bu ikisinden de geç! Eğer sen geçmezsen Tanrının lütfu Tanrının keremi seni dokuz kat gökten geçirir. Şimdi hikâyenin zahirini dinle, fakat taneyi samandan ayır ha!

O zevk ve huzur dileyen sofilerin zikir ve murakabeleri, vecit ve şevkle sona erince. Konuğa yemek getirdiler. Konuk o zaman hayvanı hatırladı, Hizmetçiye: ”Ahıra git, hayvana saman ve arpa ver ”dedi. Hizmetçi dedi ki :“ la havle... Bu ne fazla söz! Eskiden beri bu işler benim işim.” Sofi “önce arpayı ısla.

Çünkü eşek karttır, dişleri sağlam değil” dedi. Hizmetçi “ Lahavle Ey ulu bunu niye söylüyorsun? Bu hizmet usulünü, hep benden öğrenirler” dedi. Sofi “önce semerini indir, sırtına da ilaç koy” dedi. Hizmetçi “Lahavle ey hâkim, benim senin gibi yüz binlerce konuğum geldi; Hepsi de yanımızdan razı olup gittiler.

Konuk bizim canımızdır, bizdendir” dedi. Sofi “suyunu ver ama ılık olsun” deyince hizmetçi “ Lahavle. Artık beni utandırıyorsun” dedi. .Sofi “Arpaya az saman karıştır” dedi. Hizmetçi “ Lahavle. Bu sözü kısa kes artık” dedi. Sofi “Yerini süpür, taş toprak kalmasın. Islaksa biraz kuru toprak serp” dedi.

Hizmetçi “Lahavle a babam, lahavle de Bir işe yolladığın ehil kişiye az söyle! Dedi. Süpür, taş toprak kalmasın. Islaksa biraz kuru toprak serp” dedi. Hizmetçi “Lahavle a babam, lahavle de Bir işe yolladığın ehil kişiye az söyle! Dedi. Sofi “Eşeğin sırtını tımar et” dedi.

Hizmetçi “ Lahavle. Baba, artık utan!” Dedi. Bunu deyip eteğini sıkıca beline doladı. “işte gittim, önce arpa, saman getireyim” dedi. Gitti ama ahır aklına bile gelmedi. Yalnız sofiyi aldattı. Birkaç hazelenin yanına gitti, Sofinin sözlerine gülmeye onunla alay etmeye koyuldu.
Sofi uzun zaman yolculukta bulunduğundan gözlerini yumup daldı, rüya görmeye başladı: Eşeği bir kurda sataşmıştı. Kurt, sırtından, oyluğundan onu paralıyordu Uyanıp “Lahavle. Bu ne biçim saçma rüya, Acaba o şefkatli hizmetçi nerede ki?” dedi.

Yine daldı. Bu sefer eşeğini yolda giderken gâh, bir kuyuya, gâh bir çukura düşüyor gördü. Türlü, türlü kötü rüyalar görüyordu. Rüyasında bazen Fatiha suresini, bazen Karia suresini okuyordu. “ Çare ne? Dostlar kalkıp gittiler. Bütün kapıları da kapadılar” dedi. Yine “O Hizmetçiceğiz, bizimle tuz ekmek yemedi mi ki?

Ben ona lütuftan başka ne yaptım, yumuşak sözlerden başka ne söyledim? Aksine o bana neden kinlendi ki? Her düşmanlığa bir sebep olur. Yoksa aynı cinsten oluş insanı vefakâr eder” diyordu. Sonra tekrar “ lütuf ve ihsan sahibi âdem iblise bir cefada bulundu mu ki?

İnsan yılana, akrebe ne yaptı ki onlar, daima insanı sokmak öldürmek isterler. Kurdun huyu yırtıcılıktır. Bu haset de nihayet yaradılışta vardır demekte”, Sonra yine “ Böyle kötü zanna düşmek hatadır. Neye kardeşim hakkında böyle bir zanda bulunuyorum?” Diye söylenmekteydi, Yine dönüp diyordu ki: “ Bu kötü zanna düşmek de bir tedbire sarılmaktır. Şüpheye düşmeyen muvaffak olur mu?” Sofi vesvese içindeydi. Eşeğe gelince öyle bir haldeydi ki düşmanların cezası da, dilerim böyle olsun!

Zavallı eşek; taş toprak içinde, semeri tersine dönmüş, kuskunu kopmuştur. Yol yürümekten ölmüş, bütün gece yemsiz gâh can çekişmekte, gah ölüm haline gelmekteydi. Bütün gece “Yarabbi, arpadan vazgeçtim, bir avuçcağızdan da az saman olsa” diye sayıklıyordu. Hal diliyle “Ey şeyhler, bir merhamet edin, bu ham ve edepsiz hizmetçinin elinden yandım” diyordu. O eşeğin çektiği eziyeti duyduğu azabı ancak karada uçan kuş, sele kapılırsa çeker duyar!

Nihayet biçare eşek açlık illetinden o gece seher çağına kadar yan üstü yattı. Gündüz olunca, hizmetçi gelip hemen semerini düzeltti, sırtına vurdu. Eşekçiler gibi birkaç sopa indirdi. O köpek hizmetçiden ne umulursa eşeğe onu yaptı. Eşek dayağın, şiddetinden sıçradı, kalktı. Dili yok ki halini söylesin!

Sofi merkebe binip yola düzülünce merkep, her an yüzüstü düşmeye başladı. Halk, merkep düştükçe onu kaldırmaya koyuldu. Herkes onu hasta sanıyordu. Birisi kulağını burmakta, öbürü yara var mı diye damağını yoklamakta, Diğeri nalında taş aramakta, bir diğeri de gözünü puslu görmekteydi. Sofiye “ Ey Şeyh, bu ne hal? Dün, şükür olsun, bu eşek kuvvetlidir demiyor muydun?” dediler. Sofi (Geceleyin “lahavle” yiyen eşek, ancak böyle gider. Merkebin azığı geceleyin “lahavle” olur, geceleyin tespih çeker durursa gündüzün de secde eder) dedi.

İnsanların çoğu insan yiyicidir. Onların selam vermelerine pek emin olma! Hepsinin de gönlü Şeytan evidir. İnsan şeytanının lafına pek kulak asma! Şeytanının ağzından çıkan “Lahavle”’ye kanan kişi, savaşta o eşek gibi tepesi üstüne düşer. Dünyada Şeytanın şeytanlığına uyan; dost yüzlü düşmanın hürmetine, hissîne kanarsa. O eşek gibi arıklıktan ve sersemlikten İslam yolunda, Sırat köprüsünün üstünde tepe taklak gelir.

Kötü dostun işvelerine kulak verme; yeryüzünde tuzak gör, emniyetle yürüme. Yüz binlerce “ Lahavle” okuyan Şeytana bak; ey âdem, iblisi gör, bak nasıl yılanda gizlenmiş! Dostun postunu yüzmek için kasap gibi sana “Ey can, ey sevgili” diye hitabe der. Bu suretle postunu yüzmek ister. Düşmanların afyonunu tadan kişinin vay haline! Ağlatıp inleterek kanını dökmek için kasap gibi ayağın baş kor, sana hitaplarda bulunur. Aslanlar gibi avını kendin avla. Yabancının yaltaklanmasını da!

Aşağılık kişilerin hürmetini, hatır saymasını, o hizmetçinin hürmeti ve hatır sayması gibi bil. Kimsesizlik, adam olmayan kişilerin işvesinden iyidir. İnsanların arazisine ev kurma, kendi işini, gör yabancı kişinin işini değil! Yabancı kişi kimdir? Senin toprak bedenin. Senin gama, eleme düşmen de onun yüzündendir.

Tene yağlı, ballı şeyleri verdikçe cevherini, hakikatini semirmiş göremezsin. Teni miskler içine yerleştirsen yine ölüm gününde pis kokusu meydana çıkar. Miski tene sürme, gönüle sür. Misk nedir? Ululuk sahibi Tanrının adı.

O münafık miski tene sürer de ruhu külhanın ta dibine sokar. Dilinde Tanrı adı, canındaysa imansız düşüncesi yüzünden pis kokar!
Onun zikretmesi külhanda biten yeşilliğe, aptes bozulan yerde yetişen gül ve süsene benzer. O yeşillik orda ariyettir. O gülün yeri oturulan işret edilen yerdir. Temiz şeyler temizlere aittir; pisler de pis şeylere... Kendine gel! Kin yüzünden yol azıtanlara kin tutma. Çünkü onların kabirlerini de kin tutanların yanına kazarlar.

Kinin aslı cehennemdir. Senin kinin o küllün cüzüdür, dinin de düşmanı. Mademki sen cehennemin cüzüsün; aklını başına al cüzü küllünün yanında karar eder. Ey adı sanı duyulmuş kişi! Cennetin cüzcüysen zevkin de cennet gibi ebedidir. Acı mutlaka acılara katılır. Batıl söz nasıl olur da Hakka ulaşır?

Kardeş, sen ancak o düşünceden, o ruhtan ibaretsin. Mütebaki varlığın bakımındansa kemik ve deriden başka bir şey değilsin. Düşünceden, manevi varlığın gülse, Gül bahçesisin; dikense külhana layıksın. Gül suyu isen seni başa sürer, koyuna serperler; sidik gibiysen dışarı atarlar.

Koku satanların tabaklarına bak her cinsi kendi cinsinin yanına korlar. Cinsleri, kendi cinsleriyle karıştırır, bu uygunluktan bir güzellik, bir süs meydana getirirler. Fakat mercimek, şeker arasına karışırsa onları birer, birer ayırırlar. Tablalar kırıldı, canlar döküldü de iyiyi, kötüyü birbirine karıştırdılar.

Tanrı, bu taneleri ayırıp tabağa koysunlar diye kitaplar verdi, peygamberler gönderdi. Peygamberler,gelmeden önce hepsi bir görünmekteydi. Mümin, kâfir, Müslüman, çıfıt. zahiren hepsi birdi. Alemde kalp akçayla sağlam akça bir yürümekteydi. Çünkü ortalık tamamıyla geceydi, biz de gece yolcularına benziyorduk. Peygamberlerin güneşi doğunca “Ey karışık, uzaklaş! Ey saf, beri gel” dedi.
Rengi göz ayırt edebilir; lali, taşı göz bilebilir. İnciyi, süprüntüyü göz anlar. Onun için çerçöp göze batar. Bu kalpazanlar, gündüze âşıktır. Çünkü gündüz, kuyumcu ve sarraf, altını fark etsin diye altına aynadır. Kırmızı yüzle sarı yüzü gündüz gösterdiğinden Tanrı kıyamete gün lakabını taktı. Hakikatte gündüz, velilerin sırrıdır. Gündüz onların aylarına nispetle gölgelere benzer. Gündüzü, Tanrı erinin sırrının aksi bilin; gözü örten akşamı da onun ayıp örtücülüğünün aksi.

Tanrı onun için “Vedduha” buyurdu. “Vedduha”, Mustafa’nın gönlünün nurudur. Tanrı kuşluk zamanını sevdi derler ya. Bu söz de, kuşluk çağı, onun aksi olduğundandır. Yoksa fani olan şeye yemin etmek hatadır. Böyle olduğu halde fani şeyin Tanrının sözüne girmesi layık olur mu?

Halil “ Ben fani olanları sevmem” dedi Halil böyle derse Ulu tanrı nasıl olur da fani şeyi diler, sever? “Velley!” den maksat yine Mustafa’nın ayıp örtücülüğü, toprağa mensup olan cismidir. Bu kuşluk çağının güneşi o, gökten doğdu da gece gibi olan tene “seni Rabb’in terk etmedi” dedi. Belanın ta kendisinden vuslat meydana geldi; “ Sana darılmadı da” sözü de o tatlılıktan zuhur etti. Esasen her söz bir halete alâmettir. Hal ele benzer, söz de alete.

Kuyumcunun aleti, kunduracının elinde kuma ekilmiş tohuma döner. Çiftçinin yanında kunduracının aleti, köpeğin, önünde saman, eşeğin önünde kemik gibidir. “Enel Hakkı” sözü, Mansur’un ağzında nurdu. “Enallah” Sözü, Firavunun ağzında yalan! Sopa, Musa’nın elinde doğruluğuna şahit oldu, sihirbazın elindeyse bir şeye yaramadı. İsa, bu yüzden yoldaşına Tek Tanrının o yüce adını belletmedi. Çünkü bilmez de alete noksan bulur. Taşı, toprağa vur. Hiç ateş çıkar mı? Elle alet taşla demire benzer. Çift olması gerek ki ateş çıksın. Çifti olmayan, aleti bulunmayan Tek Tanrıdır. Sayıda şüphe olabilir, Fakat Tanrıda şüphe yoktur.

İki diyenler, üç diyenler daha fazla diyenler, bir olduğunda mutlaka ittifak ederler. Şaşılık gidince hepsi birleşir; iki üç diyenler de bir derler. Onun meydanında bir topsan, ona bir diyorsan durma, çevgehanının etrafında dön dolaş! Top padişahın elinin darbesiyle oynarsa, kemale ermiş olur.

Ey şaşı; bunları can kulağıyla dinle, gözüne kulak yoluyla ilaç ver! Temiz söz, hakikatten uzak olan gönüllerde karar etmez, nurun aslına dek gider. Çarpık ayakkabı, nasıl çarpık ayağa uyarsa Şeytanın afsun ve efsanesi de doğru olmayan gönüllere uyar. Hikmeti istediğin kadar tekrarla. ona ehil değilsen hikmet, senden ne kadar uzak! İster yaz, belle. İster bahset, söyle! O, Ey inatçı senden yüzünü çeker, gizlenir; bağlarını koparır, kaçar. Fakat sen okumasan da hakikat ilmi senin yanıp yakıldığını görürse elinde, alışmış kuş haline gelir. Tavus kuşu, nasıl köylü evinde olmazsa, hakikat ilmi de her aceminin malı olmaz!

Kuru Akıl Neye Yarar

Bir bedevi, devesine iki dolu çuval yüklemiş, birisi onu lafa tuttu. Vatanından sorup konuşturdu ve o suallerle bir hayli inciler deldi. Sonra dedi ki: “ o iki çuvalda ne dolu? Doğruca söyle!” Bedevi “ bir tanesinde buğday var. Öbürü kum, yiyecek bir şey değil!” dedi. Adam “ neden bu kumu doldurdun” diye sordu.

Bedevi cevap verdi: “ O çuval boş kalmasın diye”. Adam; “ Akıllılık edip buğdayın yarısını bu çuvala, yarısını da öbür çuvala koy. Bu suretle hem çuvallar hafifler, hem devenin yükü “ dedi. Bedevi bu fikri pek beğenip “ Ey akıllı ve hür hâkim, böyle bir ince fikir, böyle bir güzel rey sahibi olduğun halde neden böyle çırçıplaksın, yaya yürüyor, yoruluyorsun?” Dedi. O iyi kalpli bedevi, hâkime acıdı, onu deveye bindirmek istedi. Tekrar “ Ey güzel sözlü hâkim, birazcık halinden bahset. Böyle bir akılla, böyle bir kifayetle sen ya vezirsin ya padişah. Doğru söyle!” dedi. Hâkim dedi ki: “ İkisi de değilim, halktan bir adamım. Halime elbiseme baksana!” bedevi “ Kaç deven, kaç öküzün var?” diye sordu.

Hâkim cevap verdi: “ Uzun etme. Ne ona malikim, ne buna!” Bedevi, “ peki, bari dükkânındaki mal ne, onu söyle!” dedi. Hâkim dedi ki “ Benim dükkânım nerede, yerim yurdum nerede? Bedevi, öyleyse paranı sorayım: sen yapayalnız gidiyorsun, hoş nasihatler de bulunuyorsun, ne kadar paran var?

Âlemdeki bakırları altın yapacak kimya senin elinde, akıl ve bilgi incilerin tümen, tümen dedi!” dedi. Hâkim, “ Ey Arabın iftiharı, vallahi para şöyle dursun, bir gecelik yiyecek alacak mangırım bile yok. Yalınayak başıkabak koşup duruyorum. Kim, bir dilim ekmek verirse oraya gidiyorum. Bu kadar hikmet, fazilet ve hünerden ancak hayal ve baş ağrısı elde ettim” deyince; Arap dedi ki : “ yürü, yanımdan uzaklaş. Senin nuhusetin benim başıma da çökmesin. O şom hikmetini benden uzaklaştır. Sözün zamane halkına şom. Ya sen o yana git, ben bu yana gideyim. Yahut sen önden yürü, ben arkadan yürüyeyim. Bir çuvalımda buğday, öbüründe kum olması, senin hikmetinden daha iyi be hayırsız! Benim ahmaklığım, çok mübarek bir ahmaklık. Gönlümde azığım var, canım perhizkâr!”

Sen de şekavetin azalmasını istiyorsan çalış, sendeki hikmet azalsın. Tabiattan doğan, hayalden meydana gelen hikmet, Tanrı nurunun feyzinden nasipsiz bir hikmettir. Dünya hikmeti, zannı, şüpheyi attırır, din hikmetiyse insanı feleğin üstüne çıkarır. Ahir zamanın adi ukalası, kendileri evvelce gelenlerden üstün görürler. Hileler öğrenip ciğerler yakmışlar, hileler, düzenler bellemişlerdir. Asıl sermaye iksiri olan sabrı, ihsanı, cömertliğiyle vermişlerdir.

Fikir ona derler ki bir yol açsın. Yol ona derler ki önüne bir padişah çıkagelsin. Padişah ona derler ki kendiliğinden padişah olsun; hazinelerle, askerlerle değil. Zira kendiliğinden padişah olursa padişahlığı, Ahmet’in pak dininin yüceliği gibi ebedidir.

Kendi Ayıbını Göremeyince

Dört Hintli bir Mescitte Tanrıya ibadet için namaza durmuşlar, rüku ve sücuda koyulmuşlardı. Her biri niyet edip tekbir alarak huzur ve huşuyla namaz kılmaktaydı. Bu sırada müezzin içeriye girdi. Hintlilerin birisinin ağzından bila ihtiyari bir söz çıktı; “müezzin, ezanı okudun mu, yoksa daha vakit var mı?” öbür Hintli, namaz içinde okuduğu halde “ Sus yahu, konuştun, namazın bozuldu.” Dedi.

Üçüncü Hintli ikincisine dedi ki : “Onu ne kınıyorsun baba, kendi derdine bak, kendini kına!” dördüncü “ Hamd olsun ben, üçünüz gibi kuyuya düşmedim” dedi. Hulasa dördünün de namazı bozuldu. Âlemin ayıbını söyleyen daha fazla yol kaybeder. Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbını görürse o alınır, o ayıbı kendisinde bulur.

Çünkü insanın yarısı ayıptandır, yarısı gaybtan! Madem ki başında onlarca yara var, merhemini başına vurmalısın. Yarayı ayıplamak, ona merhem koymaktır. Sınık bir hale düşütü mü “ Bir kavmin azizi zelil oldu mu acıyın ona” hadisine mazhar olur. Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birin de o ayıp, senden de zuhur edebilir.

Tanrıdan “ Emin olmayın” sözünü duymadın? Peki, o halde neden müsterih ve emin oluyorsun? İblis, yıllarca iyi adla anılarak yaşadığı halde nihayet bak, nasıl rüsva oldu, adı ne oldu? Yüceliği âlemde tanınmıştı, aksiyle tanındı, yazık!

Emin değilsen, tanımayı isteme. Yürü, yüzünü korkuyla yıka da sonra göster. Güzelim, sakalın çıkmıyorsa başka sakalsızları kınama. Şu işe bak: Şeytan, belalara düştü de sana ibret oldu. Sen belaya uğrayıp ona ibret olmadın. O zehri içti, sen şerbetini iç, ibret almana bak!

18 Aralık 2016 Pazar

6331 Sayılı İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu

Bu Kanun; kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, işyerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına uygulanır.

Ancak

a) Fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerlerindekiler hariç Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetleri.
b) Afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetleri.
c) Ev hizmetleri.
ç) Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar.
d) Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan iş yurdu, eğitim, güvenlik

ve meslek edindirme faaliyetlerinde. bu Kanun hükümleri uygulanmaz.

Genç çalışan: 15 yaşını bitirmiş ancak 18 yaşını doldurmamış çalışanı,

İş kazası: İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı,

Önleme: İşyerinde yürütülen işlerin bütün safhalarında iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili riskleri ortadan kaldırmak veya azaltmak için planlanan ve alınan tedbirlerin tümünü,

Tehlike: İşyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek, çalışanı veya işyerini etkileyebilecek zarar veya hasar verme potansiyelini,

Risk: Tehlikeden kaynaklanacak kayıp, yaralanma ya da başka zararlı sonuç meydana gelme ihtimalini,

Risk değerlendirmesi: İşyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla yapılması gerekli çalışmaları,

Tehlike sınıfı: İş sağlığı ve güvenliği açısından, yapılan işin özelliği, işin her safhasında kullanılan veya ortaya çıkan maddeler, iş ekipmanı, üretim yöntem ve şekilleri, çalışma ortam ve şartları ile ilgili diğer hususlar dikkate alınarak işyeri için belirlenen tehlike grubunu, 

İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;

a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.

İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.

İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.

iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işveren;

a) Çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirir
b)Görevlendirdikleri kişi veya hizmet aldığı kurum ve kuruluşların görevlerini yerine getirmeleri amacıyla araç, gereç, mekân ve zaman gibi gerekli bütün ihtiyaçlarını karşılar.
c) İşyerinde sağlık ve güvenlik hizmetlerini yürütenler arasında iş birliği ve koordinasyonu sağlar.
ç) Görevlendirdikleri kişi veya hizmet aldığı kurum ve kuruluşlar tarafından iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuata uygun olan ve yazılı olarak bildirilen tedbirleri yerine getirir.
d) Çalışanların sağlık ve güvenliğini etkilediği bilinen veya etkilemesi muhtemel konular hakkında; görevlendirdikleri
kişi veya hizmet aldığı kurum ve kuruluşları, başka işyerlerinden çalışmak üzere kendi işyerine gelen çalışanları ve bunların işverenlerini bilgilendirir.

İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yerine getirilmesi için, Bakanlıkça ondan az çalışanı bulunanlardan, çok tehlikeli ve tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerine destek sağlanabilir. Giderler, iş kazası ve meslek hastalığı bakımından kısa vadeli sigorta kolları için toplanan primlerden kaynak aktarılmak suretiyle, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından finanse edilir.

Yapılan kontrol ve denetimlerde; istihdam ettiği kişilerin sigortalılık bildiriminde bulunmadığı tespit edilen işverenlerden, tespit tarihine kadar yapılan ödemeler yasal faizi ile birlikte Sosyal Güvenlik Kurumunca tahsil edilir ve bu durumdaki işverenler, sağlanan destekten 3 yıl süreyle faydalanamaz.

İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları görevlerini mesleğin gerektirdiği etik ilkeler ve mesleki bağımsızlık içerisinde yürütür.

İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları; görevlendirildikleri işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili alınması gereken tedbirleri işverene yazılı olarak bildirir; bildirilen hususlardan hayati tehlike arz edenlerin işveren tarafından yerine getirilmemesi hâlinde, bu hususu Bakanlığın yetkili birimine (Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne) bildirir.

Hizmet sunan kuruluşlar ile işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesindeki ihmallerinden dolayı, hizmet sundukları işverene karşı sorumludur.

Çalışanın ölümü veya maluliyetiyle sonuçlanacak şekilde vücut bütünlüğünün bozulmasına neden olan iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde ihmali tespit edilen işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının yetki belgesi (6 ay süreyle) askıya alınır.

işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının tam süreli görevlendirilmesi gereken durumlarda; (2000-1500-1000 çalışan) işveren, işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurar.

İşyeri tehlike sınıflarının tespitinde, o işyerinde yapılan asıl iş dikkate alınır.

Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır:

a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu.
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi.
c) İşyerinin tertip ve düzeni.
ç) Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu.

İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.

İşveren; .çalışma ortamı, kullanılan maddeler, iş ekipmanı ile çevre şartlarını dikkate alarak meydana gelebilecek acil durumları önceden değerlendirerek, çalışanları ve çalışma çevresini etkilemesi mümkün ve muhtemel acil durumları belirler ve bunların olumsuz etkilerini önleyici ve sınırlandırıcı tedbirleri alır.

İşveren, çalışanların kendileri veya diğer kişilerin güvenliği için ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıkları ve amirine hemen haber veremedikleri durumlarda; istenmeyen sonuçların önlenmesi için, bilgileri ve mevcut teknik donanımları çerçevesinde müdahale edebilmelerine imkân sağlar. Böyle bir durumda çalışanlar, ihmal veya dikkatsiz davranışları olmadıkça yaptıkları müdahaleden dolayı sorumlu tutulamaz. 

Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işverene başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul acilen toplanarak, işveren ise derhâl kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar, çalışana ve çalışan temsilcisine yazılı olarak bildirilir. Kurul veya işverenin çalışanın talebi yönünde karar vermesi hâlinde çalışan, gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir. Çalışanların çalışmaktan kaçındığı dönemdeki ücreti ile kanunlardan ve iş sözleşmesinden doğan diğer hakları saklıdır. Çalışanlar ciddi ve yakın tehlikenin önlenemez olduğu durumlarda; işyerini veya tehlikeli bölgeyi terk ederek belirlenen güvenli yere gider. Çalışanlar, talep etmelerine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığı durumlarda; iş sözleşmelerini feshedebilir.

İşveren; İş kazalarını kazadan sonraki; Sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından kendisine bildirilen meslek hastalıklarını öğrendiği tarihten itibaren; 3 iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirimde bulunur.

Sağlık hizmeti sunucuları; kendilerine intikal eden iş kazalarını, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları ise meslek hastalığı tanısı koydukları vakaları en geç 10 gün içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirir.

İşveren; aşağıdaki hallerde çalışanların sağlık muayenelerinin yapılmasını sağlamak zorundadır:

1) İşe girişlerinde.
2) İş değişikliğinde.
3) İş kazası, meslek hastalığı veya sağlık nedeniyle tekrarlanan işten uzaklaşmalarından sonra işe dönüşlerinde talep etmeleri hâlinde.
4) İşin devamı süresince, çalışanın ve işin niteliği ile işyerinin tehlike sınıfına göre Bakanlıkça belirlenen (3-2-1 yıl) düzenli aralıklarla.

Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışacaklar, yapacakları işe uygun olduklarını belirten sağlık raporu olmadan işe başlatılamaz.

Sağlık raporları, işyeri hekiminden alınır. Raporlara itirazlar Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen hakem hastanelere yapılır, verilen kararlar kesindir. Sağlık muayenesi yaptırılan çalışanın özel hayatı ve itibarının korunması açısından sağlık bilgileri gizli tutulur.

İşyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve sürdürülebilmesi amacıyla işveren; çalışanları ve çalışan temsilcilerini, Başka işyerlerinden çalışmak üzere kendi işyerine gelen çalışanların işverenlerini aşağıdaki konularda bilgilendirir:

a) İşyerinde karşılaşılabilecek sağlık ve güvenlik riskleri, koruyucu ve önleyici tedbirler.
b) Kendileri ile ilgili yasal hak ve sorumluluklar.
c) İlk yardım, olağan dışı durumlar, afetler ve yangınla mücadele ve tahliye işleri konusunda görevlendirilen kişiler.

İşveren, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini özellikle; işe başlamadan önce, çalışma yeri veya iş değişikliğinde, iş ekipmanının değişmesi hâlinde veya yeni teknoloji uygulanması hâlinde verilir. Eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni risklere uygun olarak yenilenir, gerektiğinde ve düzenli aralıklarla (3(8)-2(12)-1(16) en geç yılda bir (saatten az olmamak üzere)) tekrarlanır.

Mesleki eğitim alma zorunluluğu bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde, yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenler çalıştırılamaz.

İş kazası geçiren veya meslek hastalığına yakalanan çalışana işe başlamadan önce, söz konusu kazanın veya meslek hastalığının sebepleri, korunma yolları ve güvenli çalışma yöntemleri ile ilgili ilave eğitim verilir. Ayrıca, herhangi bir sebeple 6 aydan fazla süreyle işten uzak kalanlara, tekrar işe başlatılmadan önce bilgi ve yenileme eğitimi verilir.

Geçici iş ilişkisi kurulan işveren, iş sağlığı ve güvenliği risklerine karşı çalışana gerekli eğitimin verilmesini sağlar.

Eğitimin maliyeti çalışanlara yansıtılamaz. Eğitimlerde geçen süre çalışma süresinden sayılır.

Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde; yapılacak işlerde karşılaşılacak sağlık ve güvenlik riskleri ile ilgili yeterli bilgi ve talimatları içeren eğitimin alındığına dair belge olmaksızın, başka işyerlerinden çalışmak üzere gelen çalışanlar işe başlatılamaz.

Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır:

a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek.
ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak.
d) Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak.

İşveren; işyerinin değişik bölümlerindeki riskler ve çalışan sayılarını göz önünde bulundurarak dengeli dağılıma özen göstermek kaydıyla, çalışanlar arasında yapılacak seçim veya seçimle belirlenemediği durumda atama yoluyla, aşağıda belirtilen sayılarda çalışan temsilcisini görevlendirir:

a) 2 ile 50 arasında çalışanı bulunan işyerlerinde 1
b) 51 ile 100 arasında çalışanı bulunan işyerlerinde 2
c) 101 ile 500 arasında çalışanı bulunan işyerlerinde 3
ç) 501 ile 1000 arasında çalışanı bulunan işyerlerinde 4
d) 1001 ile 2000 arasında çalışanı bulunan işyerlerinde 5
e) 2001 ve üzeri çalışanı bulunan işyerlerinde 6 Çalışan temsilcileri, tehlike kaynağının yok edilmesi veya tehlikeden kaynaklanan riskin azaltılması için, işverene öneride bulunma ve işverenden gerekli tedbirlerin alınmasını isteme hakkına sahiptir. İşyerinde yetkili sendika bulunması hâlinde, işyeri sendika temsilcileri çalışan temsilcisi olarak da görev yapar.

Ülke genelinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili politika ve stratejilerin belirlenmesi için tavsiyelerde bulunmak üzere Konsey kurulmuştur. Konseyin başkanı, Bakanlık Müsteşarı; Konseyin sekretaryası, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünce yürütülür. Konsey yılda 2 defa olağan toplanır. Konsey, toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir.

Oyların eşitliği hâlinde başkanın oyu kararı belirler. Çekimser oy kullanılamaz.

50 ve daha fazla çalışanın bulunduğu ve 6 aydan fazla süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde; işveren, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere kurul oluşturur.

Asıl işveren ve alt işveren tarafından ayrı ayrı kurul oluşturulmuş ise, iş birliği ve koordinasyon asıl işverence sağlanır. Asıl işveren tarafından kurul oluşturulmuş ise, kurul oluşturması gerekmeyen alt işveren, koordinasyonu sağlamak üzere vekâleten yetkili bir temsilci atar. İşyerinde kurul oluşturması gerekmeyen asıl işveren, alt işverenin oluşturduğu kurula iş birliği ve koordinasyonu sağlamak üzere vekâleten yetkili bir temsilci atar. Kurul oluşturması gerekmeyen asıl işveren ve alt işverenin toplam çalışan sayısı 50 den fazla ise, koordinasyonu asıl işverence yapılmak kaydıyla, asıl işveren ve alt işveren tarafından birlikte bir kurul oluşturulur.

Aynı çalışma alanında birden fazla işverenin bulunması ve bu işverenlerce birden fazla kurulun oluşturulması hâlinde işverenler, birbirlerinin çalışmalarını etkileyebilecek kurul kararları hakkında diğer işverenleri bilgilendirir.

İşveren, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun kurul kararlarını uygular.

Birden fazla işyerinin bulunduğu iş merkezleri, iş hanları, sanayi bölgeleri veya siteleri gibi yerlerde, iş sağlığı ve güvenliği konusundaki koordinasyon yönetim tarafından sağlanır. Diğer işyerlerini etkileyecek tehlikeler hususunda gerekli tedbirleri almaları için işverenleri uyarır. Bu uyarılara uymayan işverenleri Bakanlığa (Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne) bildirir.

Bu Kanun hükümlerinin uygulanmasının izlenmesi ve teftişi, Bakanlık iş müfettişlerince yapılır. Yapılacak teftiş ve incelemelerde, 4857 sayılı Kanunun 92, 93, 96, 97 ve 107 nci maddeleri uygulanır. Bu konularda yetkilendirilen iş müfettişleri mümkün olduğu kadar işi aksatmamak, işverenin ve işyerinin meslek sırları ile gördükleri ve öğrendikleri hususları tamamen gizli tutmakla yükümlüdür.

İşyerindeki bina ve eklentilerde, çalışma yöntem ve şekillerinde veya iş ekipmanlarında çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir husus tespit edildiğinde; bu tehlike giderilinceye kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile çalışanlar dikkate alınarak, işyerinin bir bölümünde veya tamamında iş durdurulur. 

Çok tehlikeli sınıfta yer alan maden, metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda iş durdurulur. 

İş sağlığı ve güvenliği bakımından teftişe yetkili 3 iş müfettişinden oluşan heyet, gerekli incelemeleri yaparak, tespit tarihinden itibaren 2 gün içerisinde işin durdurulmasına karar verebilir. Ancak tespit edilen hususun acil müdahaleyi gerektirmesi hâlinde; tespiti yapan iş müfettişi, heyet tarafından karar alınıncaya kadar geçerli olmak kaydıyla işi durdurur. 

İşin durdurulması kararı, ilgili mülki idare amirine ve işyeri dosyasının bulunduğu Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne 1 gün içinde gönderilir. İşin durdurulması kararı, mülki idare amiri tarafından 24 saat içinde yerine getirilir. Tespit edilen hususun acil müdahaleyi gerektirmesi nedeniyle verilen işin durdurulması kararı, mülki idare amiri tarafından aynı gün yerine getirilir.

İşveren, yerine getirildiği tarihten itibaren 6 iş günü içinde, yetkili iş mahkemesinde işin durdurulması kararına itiraz edebilir. İtiraz, işin durdurulması kararının uygulanmasını etkilemez. Mahkeme itirazı öncelikle görüşür ve 6 iş günü içinde karara bağlar. Mahkeme kararı kesindir.

İşveren, işin durdurulması sebebiyle işsiz kalan çalışanlara ücretlerini ödemekle veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermekle yükümlüdür.

İşverenin işin durdurulmasını gerektiren hususların giderildiğini Bakanlığa yazılı olarak bildirmesi hâlinde, en geç 7 gün içinde işyerinde inceleme yapılarak işverenin talebi sonuçlandırılır.

Bu Kanunda belirtilen idari para cezaları gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma Ve İş Kurumu İl Müdürlüğünce verilir. Verilen idari para cezaları tebliğinden itibaren 30 gün içinde ödenir.

Static Electricity

What is static electricity? What causes it? How is it hazardous? And, most importantly, how can it be controlled? All of these questions will be answered in this health and safety guideline.

What is Static Electricity?

At it’s simplest, static electricity is an electrical charge that cannot move. It is created when two objects or materials that have been in contact with each other are separated. When in contact, the surface electrical charges of the objects try to balance each other. This happens by the free flow of electrons (negatively charged particles) from one object to the other. When the objects separate, they are left with either an excess or a shortage of electrons. This causes both objects to become electrically charged.

If these charges don’t have a path to the ground, they are unable to move and become “static”. If static electricity is not rapidly eliminated, the charge will build up. It will eventually develop enough energy to jump as a spark to some nearby grounded or less highly charged object in an attempt to balance the charge. A good example of this in everyday life is lightning. Lightning is produced by a discharge of electricity from one cloud across an air gap to another cloud or between a cloud and the earth.

What Are Some Sources of Static Electricity?

Static electricity is commonly produced when:

* liquid flows though a pipe or hose, or though an opening in a pipe or hose
* spraying or coating
* blending or mixing
* filling tanks, drums, cans or pails
* dry powdered material passes through chutes or pneumatic conveyors
* non-conductive conveyor belts or drive belts and moving appliances are plugged into electrical outlets

Figure 1: Common Sources of Static Electricity

Common Sources of Static Electricity











People can also accumulate static charges generated by clothing or footwear. This is most likely to happen in dry atmospheres, such as heated buildings in winter, or when walking across carpets and then touching a metal frame or door.

What Are the Hazards of Static Electricity?

The main hazard of static electricity is the creation of sparks in an explosive or flammable atmosphere. 

These sparks can set off an explosion or fire. The danger is greatest when flammable liquids are being poured or transferred.

For static electricity to be a hazard, four conditions must be met:

1. There must be a means for a static charge to develop.
2. Enough energy must build up to cause ignition.
3. There must be a discharge of this energy (a spark).
4. The spark must occur in an ignitable vapour or dust mixture.

How Can Static Electricity Be Controlled?

Most static electricity control measures provide ways for the static charges to dissipate harmlessly before sparks occur.

Some ways to prevent static charges from accumulating on materials are:

* bonding and grounding
* humidification
* static collectors
* additives

Bonding and grounding

Bonding and grounding are common controls for static electricity. Bonding is connecting two or more conductive objects with a conductor, such as a copper wire, that equalizes the potential charge between them (see Figure 2). Bonding is also connecting various parts of equipment and containers that are electrically separated by, for example, gaskets or caulking compounds. Note that bonding does not eliminate the static charge.

Figure 2: Bonding Two Conductive Objects

Bonding Two Conductive Objects






Grounding is connecting one or more conductive objects directly to the earth using ground rods, cold water copper pipes, or building steel. Unlike bonding, grounding drains the static charges away as quickly as they are produced.

Static grounds must not be made to:

* electrical conduit systems
* plastic pipes
* gas or steam pipes
* dry pipe sprinkler systems
* lightning rods
* metal storage racks
* building support beams

A designated ground source is preferred.

Connectors for bonding and grounding, such as copper wire and clamps, must provide a good conductive path. To ensure this:

* remove all dirt, paint, rust, or corrosion from areas where connections are to be made
* use connectors that are strong enough for the job
* use flexible connectors where there is vibration or continuous movement
* connect metal to metal
* protect ground clamps, and fittings and connectors from physical damage

Figure 3 shows some typical examples of connectors. For more information, consult your safety supplier.

Figure 3: Some Examples of Connectors

Some Examples of Connectors











Where liquids are dispensed from their original shipping containers using portable pumps or by gravity through self-closing valves, the pumps or valves must be designed in conformance with good engineering practice. Products tested and listed by recognized agencies (for example, Canadian Standards Association, Factory Mutual, Underwriters Laboratories of Canada) are considered to meet this requirement.

When dispensing flammable liquids, both bonding and grounding are required. Ensure that the receiving container is bonded to the dispensing container before pouring the liquid, and that the dispensing container is grounded (see Figures 4 and 5).

Figure 4: Bonding and Grounding while Dispensing

Bonding and Grounding while Dispensing











Bonding or grounding will not eliminate the surface charge on vessels holding flammable liquids. To prevent static in these cases, make sure that the nozzle is touching the bottom of the vessel so that the liquid discharges horizontally. Also, lower the rate of flow. These two measures will prevent the free fall and turbulence that generate static.

Non-metallic containers, such as polyethylene plastic or glass, cannot be grounded. To minimize the build up of static charges near the surface of liquids being poured, limit the filling rate to velocities less than 1 m/s by using a grounded lance or nozzle extension to the bottom of the container to limit free fall, or use antistatic additives. All metal parts on plastic containers must be bonded to the fill pipe on the container being emptied. However, as far as possible, avoid using plastic containers for holding flammable liquids and plastic sheets for wrapping.

Figure 5: Bonding and Grounding while Top Loading a Tank


Humidification

A relative humidity of 60% to 70% at 210°C (700°F) may prevent paper or layers of cloth and fibers from sticking together. A high relative humidity, however, is no guarantee against the accumulation of static electricity. Therefore, don’t rely solely on humidification as a control measure in areas where there are flammable liquids, gases, or dusts.

Static collectors

Devices that collect static electricity can be used on moving belts, plastic film, and similar nonconductive materials. Some examples of static collectors include: needle pointed copper combs; spring copper brushes; and metallic tinsel bars. 

A static collector works by its closeness to the source that generates the static electricity. If a discharge occurs, it is captured by the highly conductive collector; this prevents long hot sparks. To be effective, collectors must be properly grounded.

Additives

Another control is the use of anti-static additives (as in fuels). The additive increases the conductivity or lowers the resistance of the liquid. It also reduces the time it takes for the static charge to leak through the wall of the container and to the ground.

Controlling static electricity on people

Controls to prevent or reduce static from building up on people include:

* conductive flooring
* conductive clothing and footwear (to allow the charge to be conducted away; these items must be free of dirt and other contaminants)
* cotton or linen clothing instead of wool, silk, or synthetic materials

Checklist

This is a sample inspection checklist for bonding and grounding systems. Modify it to suit your needs.

Department: Yes No Recommended Action
Bonding cables:
●● in good condition
●● good contact points
Bonding clamps:
●● in good condition
●● good metal connection
Grounding conductors:
●● in good condition
●● lead to earth
Static electricity ground:
●● direct to good earth
The following are free of static grounds:
●● electrical conduit systems
●● plastic pipes
●● gas or steam pipes
●● dry pipe sprinkler systems
●● lightning rods
Continuity checked
Conductivity measured
Safety cans:
●● bonded and grounded

Initials of person doing inspection: ________________ Date of inspection: ________________

Çalışma Hayatında Psikolojik Tacizin (Mobbing) Nedenleri, Sonuçları Ve Türkiye’deki Hukuksal Gelişimi

Yeni Sayfa 1

Psikolojik Taciz “Mobbing”, çok eski bir olgu olmasına rağmen, sistemli araştırılması ve konuyla ilgili literatürün oluşması ancak 1980’lerde başlamıştır.

Mobbing, ilk olarak Avusturyalı bir etoloji uzmanı olan Konrad Lorenz tarafından, küçük hayvan gruplarının, tehdit olarak gördükleri büyük bir tek hayvanı korkutmak için yaptıkları, bir hayvan grup davranışı olarak tanımlanmıştır. Daha sonra, İsveçli endüstri psikoloğu Peter Paul Heinemann, çocukların sınıf içinde ki davranışlarını incelerken, bir grup çocuğun, tek bir çocuğa yönelik tahrip edici davranışını tanımlarken, bu kavramı Lorenz’den ödünç almıştır (Leymann, 1996:168).

Bu geleneğe uygun olarak kavram, 1980’lerin başında, işyerinde benzer davranışları tanımlamak için, çalışma psikoloğu Heinz Leymann tarafından ödünç alınır.

1980’li yıllardan bu yana, konuyla ilgili özellikle Kuzey Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, birçok gelişmiş ülkede, teorik ve ampirik çalışmalar yapılmasına rağmen Türkiye’de çok az çalışma bulunmaktadır.

1996 yılında, Avrupa İş ve Örgütsel Psikoloji Dergisinde aynı anda, 6 Avrupa ülkesinden 8 makale yayınlandı. Bu makaleler, 7.Avrupa İş ve Örgütsel Psikoloji Kongresinde, Macaristan’da yapılan sempozyumda sunuldu. Bu sempozyum, 1997’de Verona’da, 1999’da Helsinki’de, 2001’de Prag’da yapılan bir seri kongrenin ilkiydi.

Bu sempozyumlar, konuya çok ilgi uyandırmıştı. Avrupa İş ve Örgütsel Psikoloji Kongresi, Mobbing konusunda araştırmaların yapılmasını cesaretlendirdi ve promosyonunu yapmada güçlü bir etki yarattı. (Zapf ve Einarsen, 2001:370)

2. PSİKOLOJİK TACİZİN (MOBBİNG) TANIMI, TİPOLOJİSİ, NEDENLERİ, SÜRECİ

Leymann’a göre, Mobbing, bir veya birkaç kişinin, savunmasız pozisyonda ki bir kişiye yönelik sistematik bir şekilde uyguladıkları düşmanca ve etik olmayan davranışları içermektedir. Bu tür davranışların mobbing olarak tanımlanabilmesi için, sık yapılması (istatistiksel tanım: en az haftada bir kez) ve uzun bir zaman devam etmesi (istatistiksel tanım: en az 6 ay) gerekmektedir. (Leymann, 1996:168) Sıklık ve süreklilik kriterleri, tanımın esasını oluşturmaktadır. Mobbing terimi, psikolojik şiddet, bakı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme, özellikle hiyerarşik yapılanmış gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran kişinin ya da grubun, diğerlerine psikolojik yollardan, uzun süreli sistematik baskı uygulaması olarak tanımlanır (Bilka, 2009:1). Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi Cilt 2, Sayı 2, 2010 ISSN: 1309 -8039 (Online)

Davenport ve arkadaşlarına göre duygusal bir saldırı olan mobbing; bir kişinin diğer insanları kendi rızaları ile veya rızaları dışında başka bir kişiye karşı etrafında toplaması ve sürekli kötü niyetli hareketlerde bulunma, ima, alay ve karşısındakinin toplumsal itibarını düşürme gibi yollarla, saldırgan bir ortam yaratarak, söz konusu kişiyi işten çıkarmaya zorlamadır (Yılmaz, 2008:335).

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise, mobbing’i , kişi veya gruplara karşı güç kullanarak, onların fiziksel, ruhsal, ahlaki ve sosyal gelişimlerine zarar veren tutum ve davranışlar olarak tanımlar (Akgeyik vd., 2009:96).

Tanımlardan da görüleceği üzere, mobbing, uygulayıcıların, hedef aldıkları kişileri yıpratmak, yıldırmak ve işten uzaklaştırmak için sistematik olarak sergiledikleri tutum ve davranışlardır diyebiliriz.

Leymann, mobbing hareketlerinin tipolojisini, mağdurun etkilenmesi bakımından 5 kategoride tanımlar (Leymann, 1996:170):

Birinci kategori: İletişime yönelik saldırılar : (kişinin çevresiyle iletişimini sınırlamaya yönelik davranışlar, sürekli sözünün kesilmesi, yüksek sesle azarlanması, karar süreçlerinin dışında tutulması, sözel saldırı ve tehdit alması)

İkinci kategori: Sosyal ilişkilere yönelik saldırılar : (iş arkadaşların veya amirlerinin mağdurla konuşmaması, yokmuş gibi davranmaları, odasının diğerlerinden izole bir yere taşınması)

Üçüncü kategori: Kişisel imajına yönelik saldırılar : (mağdurun hakkında söylentiler yayılması, bir özrüyle alay edilmisi, konuşmasıyla, yürüyüşüyle, etnik kökeniyle ilgili alaycı espriler yapılması, isim takılması)

Dördüncü kategori: Mesleki kariyerine yönelik saldırılar : (mağdura ya hiç iş verilmemesi ya da kapasitesinin altında veya çok anlamsız işlerin verilmesi )

Beşinci kategori: Sağlığına yönelik saldırılar : (mağdurun, tehlikeli, ağır ve zor işler yapmaya zorlanması, şiddet hatta doğrudan cinsel taciz uygulanması)

Mobbing’in ortaya çıkmasının birçok nedeni vardır. Örneğin ; -Mobbing uygulayan kişinin kıskanç, iki yüzlü, narsist, nevrotik, aşırı kontrolcü, toleranssız, başkalarının güç duruma düşmesinden keyif alan, kötü niyetli, agresif, Obsesif, ön yargılı kişiler olması, Organizasyon ve Yönetim Bilimleri DergisiCilt 2, Sayı 2, 2010 ISSN: 1309 -8039 (Online)

- Mağdurun yaratıcı, yenilikçi, bağımsız, entelektüel, üstün meziyetli, başarıya yönelik, iyi niyetli, sevimli, kuruma ve işe bağlı kişiler olması,

- Örgütlerde, kurumsal kültürün oluşmaması, otokratik lider anlayışıyla yönetilmesi, etkin iletişim kanallarının kullanılamaması, takım çalışmalarına yer verilmemesi, çatışma sebeplerinin göz ardı edilmesi, insan odaklı örgüt kültürü yoksunluğu. Leymann, mobbing sürecinde 5 aşama belirlemiştir. (Kırel, 2008:11 içinde Davenport, Schwartz, Eliot, 2003:20)

Birinci aşama : Bir anlaşmazlık, sıkıntılı bir olay yaşanır, henüz mobbing davranışı yoktur ama tepkiler tacize dönüşme potansiyeli taşır.

İkinci aşama : Psikolojik saldırılar ve saldırgan davranışlar sergilenmeye başlar.

Üçüncü aşama : Yönetim, psikolojik tacize ortak olur

Dördüncü aşama : Mağdur, sistemli ve yıpratıcı davranışlara olumsuz tepkiler vermeye başlayınca, zor insan veya akıl hastası olarak damgalanır. Yönetimin yanlış tutumu bu negatif döngüyü hızlandırır.Sonuçta, işten kovulma veya zorunlu istifa söz konusudur.

Beşinci aşama : Yaşanan duygusal gerilim sonucu, travma sonrası davranış bozuklukları, ve psikosomatik hastalıklar ortaya çıkar.

3. PSİKOLOJİK TACİZİN SONUÇLARI

Mobbing’e maruz kalan kişilerin, kendilerine, kurumlara ve topluma verdikleri zararlar sonucunda, hem kurum, hem kişi zarar görür, ayrıca topluma maliyeti de yüksektir.

Toplum üzerindeki etkileri :

Mağdurların sağlık giderlerinin artması, erken emeklilik istemeye eğilim göstermeleri, sosyal sağlık ve emeklilik sigortası sistemi üzerinde ki yükü arttırmaktadır.

Örgüt üzerindeki etkileri:

Bu durumun içinde olsunlar ya da olmasınlar, örgütler bundan ciddi boyutta ekonomik zarar görürler. Mağdurun işten ayrılmasına bağlı olarak kıdem veya emeklilik tazminatları, kaliteli işgücü kaybı, yüksek iş devir hızı, yeni işe alım süreçlerinin ve işe alınanların eğitim maliyetleri.

Bu zararların daha da önemlisi örgüt kültürü içinde ki değerlerin zarar görmesidir. Örgütsel imajı lekelenen işletmeler, istihdam edecek yetenekli, kaliteli çalışan bulmakta zorluk çekecektir.

Mağdur üzerindeki etkileri:

Psikolojik Taciz, kişiler üzerinde fiziksel ve psikolojik açıdan ciddi sonuçlar doğurur.

Bu sonuçlar, kişilerin şiddete dayanma gücüne bağlı olarak değişmekle birlikte her birey bundan zarar görür. Bu zarar sadece kişiyi değil, ailesini de etkiler. Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi Cilt 2, Sayı 2, 2010 ISSN: 1309 -8039 (Online)

Görülen en yaygın etkiler depresyon, endişe, kaygı, sinirsel rahatsızlıklar gibi psikolojik problemler, kronik baş ağrıları, kalp hastalıkları, karın ve bağırsak spazmları, diabet, dermatolojik rahatsızlıklar gibi fizyolojik hastalıklardır. Bunların tedavisi için katlanılan maddi ve manevi bedeller ise, kişiyi zorlamaktadır.

Ayrıca özgüven kaybı, dışlanmış olma hissinin yarattığı performans düşüklüğü, hatta işini yapamaz hale gelmesi, sonunda işten ayrılmak zorunda kalması nadiren de olsa intihara teşebbüsü gibi sonuçlar gözlenmektedir.
 

Mobbing’in Maliyetleri

ETKİ ALANI PSİKOLOJİK MALİYETLER PARASAL MALİYETLER
BİREYLER *Stres
*Kazalar
*Sakatlıklar
*Tecrit edilme
*Ayrılık acıları
*Duygusal rahatsızlıklar
*Fiziksel rahatsızlıklar
*Mesleki kimlik kaybı
*Arkadaşlıkların kaybı
*İntihar / Cinayet
*Terapi
*İşsizlik
*İş arama
*Taşınma
*Kaza masrafları
*İlaçla ayakta tedavi
*Doktor, hastane faturaları
*Sigorta primleri
*Avukat ücretleri
*Kapasite altı çalıştırılma
AİLELER *Ayrılık / boşanma acısı
*Çocuklara etkileri
*Çaresiz kalma acısı
*Karmaşa ve çatışmalar
*Ailenin gelir kaybı
*Terapi
*Ayrılma/ boşanma masrafları
ÖRGÜTLER *Anlaşmazlıklar
*Hastalıklı Şirket Kültürü
*Düşük moral
*Kısıtlanmış Yaratıcılık
*Hastalık izinlerinin artması
*Yüksek işgücü devri
*Düşük verim
*Düşük iş kalitesi
*Uzmanlık kaybı
*Çalışanların tazminatı
*İşsizlik maliyetleri
*Yasal işlem
*Erken emeklilik
*Yükselen personel yönetim maliyetleri
TOPLUM *Mutsuz bireyler *Politik kayıtsızlık *Sağlık masrafları
*Sigorta masrafları
*İşsizlik veya kapasite altı çalıştırılmadan doğan vergi kayıpları
*Kamu yardım programlarına talebin artması
*Zihinsel sağlık programlarına Talebin artması
*Malulen emeklilik taleplerinin artması

Kaynak : Kırel, Ç., Örgütlerde Psikolojik Taciz (Mobbing) ve Yönetimi, Anadolu Üniversitesi Yayınları No: 1806, Eskişehir, 2008 içinde Davenport, N., ve diğerleri, Mobbing İş Yerinde Duygusal Taciz, (çev. Önertay,O.C.), Sistem Yayıncılık, İstanbul 2003, s:146-148

Bireyin baskılar nedeniyle aşırı davranışta bulunması ve bunu herkesin gözü önünde yapması, işten ayrılıp bir başka işe girmeyi başarabilse bile, orada da eski işyerinden ayrılma sebebinin asi ve geçimsiz gibi etiketlerden kurtulamaması, statü kaybına neden olabilmektedir.

Western Washington Üniversitesi profesörlerinden sosyal psikolog Gary Namie’ye göre, mobbing kurbanlarının % 41’i bunalıma girmektedir. Kadınların % 31’i, erkeklerin %21’i Travma Sonrası Stres Bozukluğu teşhisiyle ağır depresyon geçirmekte ve bir daha işe dönemez hale gelmektedirler. Böylece çalışanın kuruma ve topluma katkısı sıfırlanmaktadır. (BİLKA, 2009, s:8)

4. PSİKOLOJİK TACİZLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ

Psikolojik Taciz, çalışanların, kurumların ve toplumun sağlık, mutluluk ve gelişimleri önünde çok büyük bir engeldir ve ciddi sonuçlar doğurmaktadır.

Kurumun amacını ve etkinliğini olumsuz etkileyen bu davranışlarla mücadelede en önemli görevler, işletmelerin sahipleri ve yöneticilerine düşmektedir. Bu kişilerin, çatışmaların farkında olmaları ve bunların çözümlerinde adil, yapıcı ve insani olmaya özen göstermeleri, mobbing olgusunun nedenleri ve sonuçları hakkında çalışanlarını eğitmeye istekli olmaları gerekmektedir. Psikolojik tacizi engellemek için örgütün kalbinin insan olduğu düşüncesiyle, çalışanlarına daha güvenli bir iş ortamı yaratabilmek için, örgütün yönetim anlayışının reorganize edilmesi gerekmektedir.

Sorunu çözmek veya engellemek için, önce sorunun varlığını kabul etmek gerekir. Bu konuda kişilerin bilgilendirilmesi ve yasaların çalışanları korumada ki yetersizliğinin giderilmesi şarttır.

5. PSİKOLOJİK TACİZİN TÜRKİYE’DE HUKUKSAL BOYUTU

İş hayatına ilişkin hakların sağlandığı gelişmiş ülkelerde, psikolojik taciz kavramı hakkında farkındalık düzeyi yüksek olup, bu ülkelerde, mobbing davranışının ceza-i müeyyideleri bulunmaktadır. Yasal düzenlemelerin engelleyici ve önleyici etkileri olduğu düşünülürse, Türk Hukuk Sisteminde, mobbing ile ilgili doğrudan bir hükmün bulunmaması, mağdurların bu konuyla ilgili yapabileceklerinin ne denli kısıtlı olduğunu göstermektedir.


Ancak, başlangıç metninde “Her Türk vatandaşının temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” görüşü bulunan T.C. Anayasasının özellikle, 12.,17.,24.,25.,49.,50. maddeleri; kişilerin sosyal ve iş hayatlarının korunmasını sağlayan hükümler içermektedir.

“Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi Cilt 2, Sayı 2, 2010 ISSN: 1309 -8039 (Online) da ihtiva eder” şeklinde ki 12. maddede, kişilerin Temel hak ve hürriyetlerinin niteliği belirlenmiştir.

17.maddede: “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir….Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.” hükmüyle, kişilerin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığının önemine özen vurgulanmıştır.

24.maddede : “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir….Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” olarak, Din ve vicdan hürriyeti,

25. madde ile : “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” şeklinde Düşünce ve kanaat hürriyeti korunması sağlanmıştır.

Çalışma ile ilgili hükümler içeren 49. ve 50. maddeler ise ; Çalışmanın, herkesin hakkı olduğu, Devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı, kimsenin, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamayacağı gibi çalışanı korumaya yönelik düzenlenmiştir. Ayrıca, Borçlar Kanunu ve 4857 sayılı İş Kanununda, açıkça psikolojik taciz ifadesi yer almasa bile, çalışanın onur ve saygınlığının korunmadığı, alaycı davranışlara maruz kaldığı, diğer çalışanlarla kendisine eşit davranılmadığı ve yıldırmak amaçlı cinsel tacize uğradığı durumlarda, kişilere iş akdini feshetmek, işverenden maddi manevi tazminat talep etmek hakları tanımıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesi, çalışanın iş akdini fesih hakkını düzenlemiştir.

Bu madde hükmüne göre ; “ Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

I. Sağlık sebepleri: a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa. b)İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.

II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri: a) İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa. b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa. c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa. d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi Cilt 2, Sayı 2, 2010 ISSN: 1309 -8039 (Online) önlemler alınmazsa. e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse, f) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut çalışma şartları uygulanmazsa.

III. Zorlayıcı sebepler: İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.” Kanunun bu maddesi, işçiye, iş sözlemesini haklı nedenlerle, feshetme imkanı tanımıştır. Borçlar Kanunu madde 55’e göre ise, “Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. Şukadar ki böyle bir zararın vukubulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsabile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.” Hükmüyle, işçiye maddi ve manevi tazminat talep etme hakkı sağlamıştır.

Psikolojik Taciz kavramı,Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, Anayasa, Borçlar Kanunu, İş Kanununun birçok maddesinde, çalışanların ezilmesine engel olmak için hüküm bulunmaktadır. Mobbing, Türk Hukuk davalarına, ilk olarak Yargıtay kararlarında girmiştir. Türkiye’de son yıllarda dava konusu olmuş ve işveren tazminata mahkum edilmiştir.

Bu davaların ilklerinden biri, Marmara Üniversite’sinde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. D.A.’nın, dekanı tarafından, uzun yıllar kötü bir odaya mahkum edilmesi, asistanlarına kadro verilmemesi, araştırmalarına ödenek tahsis edilmememsi, toplantılarda sözünün kesilmesi ve kendisiyle aşağılayıcı bir tarzda konuşulması gibi, uğradığı psikolojik tacizi mahkemeye taşımasıdır. D.A., şikayetinde haklı bulunmuştur. Dekanın mahkumiyeti Yargıtay’da onanmıştır.

Bir başka vak’a ise, 2006 yılında Jeoloji Mühendisleri Odasında çalışan T.Y. tarafından Ankara 8. İş Mahkeme’sinde açılmıştır. “Dava, davacıya haksız nedenlerle verilen disiplin cezalarının kaldırılması ve işyerinde duygusal taciz nedeniyle istenen manevi tazminat talebine ilişkindir. İşveren işçisini gözetme yükümlülüğüne uymayarak davacıyı iş arkadaşları önünde sürekli olarak küçük düşürmüş, bağırmış ve işleri beceremediğini ifade etmiştir. Davacı mesai sonrası ağlama krizleri geçirmiş, psikolojik tedavi görmüştür. Mobbing kavramı, işyerinde bireylere üstleri, eşit düzeyde çalışanlar ya da astları tarafından sistematik biçimde uygulanan her tür kötü muamele, tehdit, şiddet, aşağılama vb., davranışları içermektedir. Açıklanan olaylar ışığında davacının davasının kabulü gerekir.” Karar ve sonuç ise;” Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine, 30.05.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.” şeklinde gerçekleşmiştir. ( T.C. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E. 2007/9154 , K. 2008/13307 , T. 30.5.2008) Organizasyon ve Yönetim Bilimleri Dergisi Cilt 2, Sayı 2, 2010 ISSN: 1309 -8039 (Online)

Benzer davaların açılmasının sağlanması, bu konuda bir bilinç oluşturacak, kişilerin çalışma haklarına saldırı azalacaktır.

Bu konuda en olumlu gelişme, bugünlerde TBMM Adalet Komisyonu tarafından 818 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun, günün şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek hâle getirilmesinin ihtiyacı ile, hazırlanan ,Türk Borçlar Kanunu tasarısında, psikolojik taciz (mobbing) kavramına yer vermesi, yasa kabul edildiği takdirde de, hukuka girecek olmasıdır.

İlgili madde şöyledir : “… Tasarının 416 ncı maddesinin tamamını kapsayan değişiklikle, işçinin onur ve saygı gösterilmek dâhil bütün kişilik değerlerinin korunması yükümlülüğü düzenlenmiş, cinsel tacizin yanında diğer psikolojik tacizler de (mobbing) kişilik değerlerini ihlal eden sebepler kategorisinde sayılmış, yürürlükteki İş Kanununun 77 nci maddesi ile Borçlar Kanununun konuya ilişkin düzenlemeleri arasında bir bütünlük sağlanmış, hizmet akdinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda yaşanan tartışmalar, düzenleme ile sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hukuku hükümlerinin uygulanacağı kararlaştırılmış ve madde teselsül nedeniyle 417 nci madde olarak kabul edilmiştir.”

6.SONUÇ

İşyerinde psikolojik taciz, çalışma ortamının huzurunu ve verimini bozan, iş yaşamını çekilmez hale getiren, çalışanın fiziksel ve ruhsal sağlığını bozan bir olgudur. Mutsuz ve sağlıksız bireylerin, ailesine ve toplumun geneline etkileri de olumsuz olacaktır. Gelişmiş ülkelerde, mobbing hukukta suç olarak değerlendirilmekte, tacize uğrayanın karşılaştığı maddi manevi zararlar tazmin edilmektedir.Türkiye’de bu konuda gelişmeler olumlu ancak yetersizdir. Mobbing olgusuna yönelik farkındalığın oluşması, toplumda bu konuda bir bilincin yaratılması için bireylerin, kurumların ve özellikle yasa yapıcıların gerekli hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir.