19 Şubat 2017 Pazar

Yunus Emre : 1280 - 1330

Yunus Emre
Ünlü halk şairimizdir. Sarıköylü'dür. 9 yerde mezarı, 15 yerde makamı vardır. Yedi asrı aşan bir zamandan beri şiirleri, ilâhileri yaşamakta ve söylenmektedir. Yunus, önce Taptuk Emre dergâhında bir çile devri geçirmiş, sonra gurbete çıkmış, Konya'yı, Şam'ı, Azerbaycan'ı dolaşmıştır. Şiirleri bir divan halinde toplanmış, defalarca basılmıştır. UNESCO, 1971-1972 yılını bütün Dünya'da «Yunus Emre Yılı»    olarak kabul etmiştir.

Fakir Yunus, gönülsüz Yunus, yıllardan beri Taptuk dergâhına dağdan odun keser, tekkenin yakacak ihtiyacını tek başına karşılardı. Çünkü, kıtlık günü Hacı Bektaş dergâhına vardıkta buğday istemiş, himmet teklif edilince buğdayda diretmişti. Yolda aklı başına geldi ama, erenler himmetini alamadı. Çünkü nasibi Bektaş Veli'den Taptuk Emre'ye verilmişti. Taptuk dergâhına yüz sürdü, kırk yıl bir tek eğri odun getirmedi. Soranlara «Taptuk dergâhına odunun bile eğrisi gerekmez» dedi. Kendini öylesine hiçe indirdi ki, sonunda muradına erdi. Ama nasıl erdi?

Bir gün Yunus, Ana Bacı'ya: «Şeyhim bana ruhsat verir mi?» diye sordu. Taptuk Emre, çok yaşlıydı. Gözleri iyi görmezdi. Ana Bacı, Yunus'a akıl öğretti: «Yarın sabah erkenden gel, dergâhın eşiğine yat. Şeyh çıkarken ayağı sana takılır, kim bu? diye sorar bana. Yunus, derim. Hangi Yunus? derse çilen tamam olmamıştır. Bizim Yunus mu? derse elini öpersin, nasibini verir.»

Derviş Yunus, Ana Bacı'nın sözünü tuttu. Ertesi sabah şeyh, eşikten atlarken ayağı takıldı. Sordu. Ana Bacı «Yunus» deyince Taptuk Emre: «Bizim Yunus mu?» dedi. O zaman derviş Yunus kalktı, Şeyhin eline sarıldı:

Doğruya varmayınca
Mürşide yetmeyince 
Hak murâd etmeyince 
Sen derviş olamazsın

dedi. Dili çözülmüştü. Bunun üzerine şeyhi ona seyahat izni verdi. Yunus da yollara düştü. Köy koy dolaşarak dergâhta öğrendiği «Kendini biliş» ilmini başkalarına da öğretmeye koyuldu..

Ben yürürüm yâna yâna 
Aşk boyadı beni kana 
Ne âkılem ne divana 
Gel gör beni, aşk  neyledi

diye bağrını döverek Tanrı aşkını şiirleştirmeye girişti. Bir gün, köy hocası Derviş Yunus'a: «Sen namazını kıldın mı?» diye sordu. Tanrı'yı gönül gözüyle gören âşık hemen dile geldi:

Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil, 
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil 
Er odur ki alçak dura, ayık odur yola vara 
Göz odur ki Hak'kı göre, gündüz göresi göz değil. 

Zavallı köy hocası bu sözler karşısında neye uğradığını bilemedi ve Yunus'un eteğine yapışarak, onunla dağ tepe yollara düştü. Bu ne ilimdi? Bu ne Tanrı sevgisiydi ki, dünyada her şeyi bir yana bıraktırabiliyordu?..

Canlar canını buldum, bu canım yağma olsun 
Assı ziyandan geçtim, dükkânım  yağma olsun
......
Yunus ne hoş demişsin, bal ve şeker yemişsin 
Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun 

diyordu Yunus. Yine O: «Derviş Yunus bu sözü, eğri büğrü söyleme — Seni sigaya çeker bir Molla Kasım gelir» diye şiirlerinin başına geleceği önceden haber veriyordu. Gerçekten de aradan yıllar geçtikten sonra Yunus'un ününden bezmiş olan bir Molla Kasım, onun deyişlerinden bin tanesini yırtıp suya saldı. Bin tanesini yele verdi. İki bin birincisi: «Ben dervişim deyene bir ün edesim gelir» diye başlıyordu. Bu şiiri sonuna kadar okuyup da sonunda kendi yaptığını Yunus'un önceden haber verdiğini görünce Molla Kasım kahrından Ölecek raddeye geldi ve hemen bir dergâha kapılandı. Rivayet odur ki Yunus'un suya salınan ilâhilerini balıklar, yele verilenleri melekler durmadan söylemektedir.

Bütün Selçuklu devrinde ve Osmanlı devrinin büyük bir kısmında Türk şair ve fikir adamları edebî dil olarak Farsça'yı tercih edip İran edebiyatının etkisi ve zevkiyle eserler verirken Yunus Emre, basit halk diliyle hakiki şiir tadı veren birçok nefesler, ilâhiler meydana getirmiş, aruz vezninde ve divan üslûbuna benziyen şiirlerinde bile halk lehçesini ve öztürkçeyi kullanmıştır.

Mal sahibi, mülk sahibi 
Hani bunun ilk sahibi 
Mal da yalan, mülk de yalan 
Var biraz da sen oyalan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder