"Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane!” bilmecesiyle hafızalara kazınan nar; çiçeği, kabuğu ve kırmızı taneleriyle hususi bir meyvedir. Nar, tanelerinin dizilişi ve tanelerin üzerini örten koruyucu zarıyla da dikkatleri çeker. Genellikle taze olarak tüketilen nar, meyve suyunun yanı sıra pasta ürünlerinde, jöle ve marmelât üretiminde de kullanılır. Nar, fonksiyonları ve ihtiva ettiği kimyevî moleküller dolayısıyla son yıllarda bilim adamlarının da ilgisini çekmektedir.
Narın muhteviyatı
Narın toplam ağırlığının % 52’sini yenilebilir kısım meydana getirir. Bunun da % 78’ini nar suyu oluşturur. Narın yenilebilir kısmında; sitrik (% 0,33-0,56), malik, asetik, fumarik ve laktik asit bulunur. Olgun narın yenilebilir kısmında protein miktarı 100 gramda 50 mg; toplam fenolik madde miktarı 100 gramda 150 mg; askorbik asit ise, 100 gramda 10 miligram civarındadır. Taze sıkılmış nar suyunda şeker nispeti yaklaşık % 16’dır. Nar suyu ve çekirdeğinde 19 element tespit edilmiştir. Bunlar arasında demir, kobalt, molibden, potasyum, kalsiyum, selenyum, sodyum ve çinko vardır. Narın ağırlığının % 12-20’sini çekirdekler oluşturur. Yaş çekirdeklerde % 1,2 - 2,7 nispetinde yağ bulunur. Yağ miktarı düşük olduğu için nar, sanayide yağ kaynağı olarak kullanılmaz.
Narın sağlığa tesiri
Narda bulunan yağ asitlerinin insan sağlığına olumlu tesirleri vardır. Narın özellikle kalb-damar hastalıklarını önleyici rolünden ve kandaki toplam kolesterol ile kötü kolesterol olarak bilinen LDL’yi azaltıcı tesirinden bahsedilmektedir.
Nar çekirdeğinde bulunan omega-3 ve omega-2 hücrelerde programlı hücre ölümüne (apoptosis) yol açtığı belirtilmiştir. Nar çekirdeğinde bulunan kimyevî moleküller, tümörlü hücrelerin normal dokulara yayılmasını (metastas) önlemede rol oynar. Lâboratuvar şartlarında kanserli hücrelerin ilâçlara karşı direncinin önlenmesinde, nardan saflaştırılan kateşin molekülünün olumlu tesiri olduğu gözlenmiştir. Prostoglandinler adı verilen bir grup molekül, vücutta çok önemli işlerle vazifelendirilmiştir. Bunların bir kısmı kanda pıhtı oluşmasına mâni olurken, bir kısmı da kan damarlarının çapını ayarlamada kullanılır.
Nardaki bazı hususi asit ve polifenollerin prostoglandin tesir mekanizmasında faydalı olduğu düşünülmektedir. Nar, portakal ve mor üzüm suları karşılaştırıldığında, nar suyunun insan hücrelerinde prostoglandinI2 (PGI2) sentezini arttırdığı bulunmuştur. Antioksidan tesirinin de diğer meyve sularından daha fazla olduğu bulunmuştur. Deney hayvanlarına azoksimetan verilerek oluşturulan kolon kanserinin, nar çekirdeği diyetiyle -kontrol grubuna kıyasla- gerilediği tespit edilmiştir.
Tümörün vücuda yayılma sürecinde yeni kan damarları (anjiogenezis) meydana gelir. Nar çekirdeği yağının bunu yavaşlatarak, tümörlerin vücuda yayılmasının gecikmesinde rol oynadığı bulunmuştur. Nar suyu ve çekirdeğinin hormona bağlı olmayan farklı kanser hücrelerinde seçici olarak programlı hücre ölümüne (apoptozis) sebep olduğu bulunmuştur; prostat kanserlerinde ise, programlı hücre ölümlerini hızlandırıcı (pro-apoptotik) tesiri keşfedilmiştir.
Dünyadaki kanser ölümlerinin yaklaşık % 90’ının primer tümörlerin (kanserin ilk oluştuğu dokudaki durumu) yayılmasından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. 1,5 miligram nar suyu ile 1,5 miligram nar çekirdeği yağı karıştırılarak elde edilen 3 miligramlık karışımın prostat ve göğüs kanserlerinde tümör hücrelerinin yayılmasını baskıladığı bulunmuştur.
“Narın tanelerini zâyi etmeden yiyen Cennet’e gider.” sözü, onun dikkatli bir şekilde yenilmesini ve israf edilmemesini telkin etmektedir. İnanan insanlara düşen vazife; bu güzel meyveyi yerken, onda tecelli eden ilim, kudret, hikmet ve sanatı düşünerek Sâni-i Hakîm’i hatırlamak ve O’nun nimetlerine şükretmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder