20 Şubat 2017 Pazartesi

Arif Olmayan Niçin Anlamıyor?

İnsanlar gerek metinleri gerekse dünyayı anlamaya çalışırken gelişigüzel davranmazlar. çok kompleks olan idrak faaliyetinde bulunurken bir takım stratejilerden istifade ederler. Bir cümleyi, bir paragrafı veya bir hikayeyi okurken aynı anda çok farklı malumatı tesirli bir şekilde kullanmak zorunda oldukları için, idrak kameralarını muhtelif yerlere çevirir, hızlı veya yavaş çekimler yapar, zumlarla önemli noktalar üzerinde dururlar. Olayı kolaylaştıran bu tür stratejiler fıtridir, bu yüzden farkına varılmaksızın kullanılır. Mesela, karmaşık ifadeler özetlenir, geçmiş tabirlerin taşıdıkları ipuçlarından yararlanılır, gelecek ibareler ve fikirler tahmin edilmeye çalışılır. Her metinde tamamlanması mukadder olan bazı malumat, hafızaya müracaat ederek aranılır, boşluklar doldurulur. Aslında metin, mevzu, muhteva ve makamın sunduğu minimum işaretler ve imalar, anlamak için kafidir. Evet, arife bir işaret yeter. 

 Tarife fazla ihtiyaç duymayan okurların çok geniş bir "metin tabanlar " vardır. Bilgisayarlardaki veritabanlarına benzer şekilde metin tabanları da bir yığın malumat içerir (van Dijk ve Kintsch, 1983: 11). Bilgi birikimi ve tecrübeler, metnin muhtemel manalarıyla birleşerek böyle bir zihni kaynak oluştururlar. İyi okurlar bu kaynağı verimli kullanmasını bilirler. Maddi ibareler arasında kaybolmaz, görülmeyen mana ve mesajları keşfetmek için metin tabanlarını sürekli aktif tutar ve böylelikle kelimelerden kavramlara rahatlıkla intikal ederler. Metnin insicamı da kuvvetliyse, adeta hep tahmin ettikleri şeylerle karşılaşırlar. Beklentilerine cevap veren bu tür metinler, hissedip de dile getiremedikleri gerçekleri tasvir ettiği için kendilerini akıp giden bir mana nehrinin su gibi ifadelerine salıverirler. 

 Somut metinler, hayali okşayan metinlerdir. İçlerinde birçok benzetme, metafor, temsil veya anekdot bulunur. Teşbihleriyle dil merdivenini kavramlara uzatırlar. Bu tür metinleri zihin gergefinde gönül iğnesiyle inceden inceye işlemek daha kolay ve zevkli olduğu için soyut metinlere tercih edilirler. Evet, gariptir ama insanlar en çok ülfet ettikleri şeylerden hoşlanırla r. (Aslında dilden bahsederken bile dili kullanmak zorunda olmamız, film içinde film çevirmek gibi ironik bir şeydir). İşte bu yüzden mütekellim, muhataplarıyla olan ortak noktaları iyi tespit edebilirse kelimelerden kainata, kainattan maneviyata, maneviyattan tekrar kelimelere uzun, ama öğretici yolculuklar yapılabilir. 

 Tarife ihtiyaç duyan okurlar, aşina oldukları temsili hikaye veya menkıbelerle dolu metinleri hemen idrak ederler, ancak uzmanlık isteyen bir metinle karşılaştıklarında anlayışları azalır, zira bu mevzuda idraklerini yönlendirecek, kendilerine vukuf stratejileri temin edecek geniş bir metin tabanları yoktur. Böyle bir beyan onlar için yabancı bir diyar gibidir. Nereden nereye gittiklerini, nerede olduklarını bir türlü kestiremezler. Aslında herkes, bir nispette, bazı metinlerin ecnebisidir. 

 Bir beyanın idraki hakikaten mucizevi bir şeydir. çünkü; 

1.Akıp gelen harfler (veya sesler), kelimeler, tabirler ve cümleler şeklinde yorumlanmalı ve birkaç saniye içinde bu farklı yapılara belli bir anlam verilmelidir.


2.Aynı zamanda bu cümleler arasında insicam noktaları keşfedilip beyanın konusu belirlenmelidir. 


3.Metnin parça parça ve genel bütünlüğünü tespit etmek için akıl yürütmeler yapılmalı, bunun için de mevcut bilgi birikimi seçici ve tesirli bir şekilde kullanılmalıdır. 


4.Ek olarak, konuşan veya yazan, sosyal ortam, metin türü gibi faktörler hakkında hafızada mevcut olan malumat aktif hale getirilmelidir. 


5.Üslup ve belagatle alakalı unsurlar göz ardı edilmemelidir. 


6.Metnin muhtevasını ve beyandaki maksatları değerlendirmek için sadece bilgiler değil fikirler, tutumlar, hisler ve inançlar da aktif hale getirilmelidir. 


7.Yine diğerleriyle eşzamanlı bir şekilde okur veya dinleyici, idrakini yönlendiren arzu, maksat, plan ve hedeflerine göre stratejiler belirlemek zorundadır. 


8.Bütün bu yorumlama safhaları birbiriyle imtizaç halinde olmalıdır, kopuk kopuk olamaz. 


Bir cümle ancak semantik tasavvuru yapılabildiği an anlaşılabilir. Bir metnin ne hakkında olduğu hayal edilemiyorsa, o metnin (tam olarak) anlaşılması mümkün değildir. Bir beyanın tamamen anlaşılması, o beyanı ifade eden şahsın kastettiği her şeyi idrak etmekle gerçekleşir. Ancak bu hiç de kolay değildir. Zira kastedilen, hissedilen, bizzat tecrübe edilen her şeyi anlamak için dilbilgisi veya genel kültür yeterli değildir. Konuşan veya yazanın zihni dünyasına aşina, gönül dünyasından haberdar olmak gereklidir. Stratejiler, fikirler, tutumlar, maksatlar, kesbi malumat, vehbi sünuhat, ilhamlar ve iç tecrübeler farklı olduğu için, beyanların anlaşılmasında ortaya çıkan zihni ve kalbi süreçlerin, genişlik ve derinlik açısından sınırı yok gibidir. Herkesin anlayışı çapı nisbetindedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder