Aristo Platon’dan farklı olarak olması gerekenle değil, var olanla ilgilenmiştir. Konumuz ile ilgili olarak en önemli yapıtı Politika’dır. Aristo bu eserinde Yunan sitelerinin yapı ve kurumlarının karşılaştırmalı bir araştırmasını yapmıştır. Aristo insanın toplumsal ve düşünen bir hayvan olduğunu söylemiştir, bununla da insanın toplum hayatı dışında düşünülemeyeceği ve bir başına yaşamını sürdürmeğe; türünün devamı, savunması gibi konularda yeterli olmadığını anlatmak istemiştir.
Aristo aileyi toplumun temel birimi olarak görmektedir. Bu açıdan İdeal Devlet anlayışında aileyi geçici olarak ele alan ve ailenin sitenin tüm üyeleri arasında olması gereken dayanışmayı bozucu etkisi olduğunu söyleyen Platon’un düşüncelerinden farklılaşmaktadır.
Aristo, toplumu doğum, çoğalma ve ölüm yasalarına bağlı olan canlı varlıklara benzetmiştir. Değişmeler de toplum hayatı için şarttır. Toplumlar, hiyerarşiyi, hükümeti ve işbölümünü yaratan birbirinden farklı unsurlardan meydana gelmektedirler. Bu farklılıklardan bir denge meydana gelmektedir. Bu denge ise; bir sitenin üyeleri diğerine nazaran artış gösterdiğinde ya da nüfusta genel olarak bir artış ortaya çıktığında bozulacaktır. Aristo bu durumda eski yapının artık ortaya çıkan yeni değişmelere uygun gelmediğini çünkü belli bir toplumsal yapının belli bir insan topluluğunun karşılığı olduğunu ileri sürmüştür.
Aristo’da Platon gibi kendi yaşadığı dönemdeki toplumsal düzensizlikten rahatsız olmuştur. Bu düzensizlikleri koşulların eşitsizliğine bağlamıştır. Bu durumun ise ancak nüfus artışının kontrol edilebilmesi ile önlenebileceğini ileri sürmüştür.
Aristo toplumsal hayatın temelini, ruhbilimsel açıdan ele alarak, iradelerin çatışmasından doğan düşünce birliğine bağlamıştır. Bu ise ortaklaşa alınmış kararlardan önce gelen bireylerin fikirlerini ortaya koydukları bir tartışma sonucu gerçekleşmektedir.
Bu iki düşünürü karşılaştıracak olursak; Platon’un toplumsal düşüncesinde bireylerin değil, ahlakın ve hukukun tek yaratıcısı olarak devletin önem kazandığı görülmektedir. Bireylerin her türlü sivrilişine karşı çıkmış, hiyerarşiyi değişmeyen kast sistemi ile ve otoritenin belirleyeceği görevlerin yerine getirilmesi ile sağlamak istemiştir.
Aristo ise, karşı eğilimi temsil etmektedir; toplumlar yaşayan varlıklardır, bu nedenle kuralları da değişmektedir. Toplum yapılarını birbirinden farklı ve karmaşık kılan ise, ortamlarının ve toplumu oluşturan unsurların farklılığıdır.
Tarihsel süreç içinde toplumbilimsel düşüncenin gelişmesine bakıldığında bu aşamada Romalı düşünürleri görmekteyiz; Romalılar daha çok ahlak sorunları ile ilgilenmişlerdir. Kendinden sorumlu ama bu arada bütün insanlardan ya da bütün dünyadan sorumlu birey fikri ön plana çıkmıştır. Bu birey hem etkin bir şekilde yaşama yönelecek, hem de yaşamın acılarına, sıkıntılarına, güçlüklerine katlanacaktır.
Romalıların daha çok pratik hayata yönelik uğraşlar içinde oldukları görülmektedir. Örn .modern hukuk kurallarının temeli bu dönemde atılmıştır. Romalıların fetihlerle elde ettikleri topraklarla sınırlarını genişletmeleri ile farklı toplum yapılarını tanımları, buralarda yaşayan insanların davranışları ve kurumsal yapıları hakkında incelemelerde bulundukları görülmektedir. Buna örnek olarak Tacitus’un Germen toplumlarını incelemesi örnek olarak verilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder