2 Ocak 2017 Pazartesi

Selçuklu Dönemi Takıları Ve Eserleri

Etnoğrafik sergi salonunda vitrinlerde ve açıkta, Selçuklu, Karaman oğulları, Osmanlı ve Cumhuriyet Devirlerine ait eşyalar sergilenmektedir. Bunlar; çini, maden sanatı, ahşap, tekstil, silah, el yazması ve takılardan oluşmaktadır.

Karaman oğulları çinicilikte Selçuklu sanatını aynen devam ettirmişlerdir. 1981 yılında Alaeddin Bey Türbesi yakınlarında bir toprak hafriyatından ele geçirilen iki tabak Karaman oğulları çini sanatının örnekleridir. 20 No.lu vitrinde sergilenen bu tabaklardan biri sır üstü teknikli, açık renk zemin üzerine mavi geometrik yazı desenlidir; diğeri sır altı teknikli, açık renk zemin üzeri kobalt mavi bitkisel dekorludur. Yine bu vitrinde; Minai çini parçaları, çini mozaik, çini stelaktit parça, çini tabaklar, sıraltı ve sırüstü çini parçaları, çini kandil ve buhurluk, Çanakkale, Kütahya vazo ve testileri, kabartma nesih yazılı alçı örnekleri sergilenmektedir.

21 ve 22 No.lu vitrinlerde Selçuklu ve Osmanlı Devirlerine ait madeni eşyalar sergilenmektedir. Madeni eserler dökme veya dövme teknikleri ile yapılmış, üzerleri kabartma, kazıma, ajurlu olarak işlenmiş, figürlü geometrik ve bitkisel süslerin yanında kufi ve nesih yazılarla dekore edilmiştir. 21 No.lu vitrinde Selçuklu ve Osmanlı devrilerine ait şerbet kazanı ve değişik formda bakır kaplar, 22 No.lu vitrinde Osmanlı Devrine ait çingil, sefer tası, meydan sinisi, şifa tası ve leğen örnekleri sergilenmektedir.

24 ve 25 No.lu vitrinlerde çevreden derlenmiş ahşap eserler sergilenmektedir. 24 No.lu vitrinde; kaşık muhafazası, ezme havanı, çıkrık, aynalık, sedef kakmalı mücevher sandığı, rahle, testi, nalın, kirman, ellik örnekleri vardır.

25 No.lu vitrinde de kahve değirmeni, kahve soğutucusu, kahve kutusu, urup, dibek, buhurdan, ibrik, fincan örnekleri vardır. Bu eserlerden bazılarının üzeri geometrik kazıma çizgilerle, bazılarının üzeri de kakmalarla dekore edilmiştir. 25 no.lu vitrinde yer alan daha çok kahve ile ilgili madeni eşyaların saplarının göçer kültürüne uygun olarak katlanabilir olarak yapıldığı dikkat çekmektedir. Kahve tavasının sap kısmı kabara, pirinç kakma ve çizgi kazıma süslerle dekore edilmiştir. Bu vitrinin bir bölümünde de çoban kavalı örnekleri ile kudüm sergilenmektedir.

26 ve 27 No.lu vitrinlerde daha çok Toroslardaki göçer sanatının kumaş ve deri örnekleri sergilenmektedir. Bunlar cepken ve yan yağlık, bazı giyim eşyaları ile çadır süs eşyaları, sırt beşiği, sallama beşik, at gerdanlığı ve deri çizme örnekleridir. Kumaş eşyaların çoğunun deniz kabukları, renkli düğmeler ve kuş tüyleri ile süslenmiş olması dikkat çekicidir.
  
28 ve 29 No.lu vitrinlerde el yazması eserler sergilenmektedir. Bunlar tezhipli Kuranlar, divani hatla yazılan fermanlar, şecereler, şeriat mahkemesi kararları, Ahi Evran Fütüvvetnamesi ve günlükyaşamla ilgili bazı evrak örnekleridir.

28 No.lu vitrinde sergilenen Hattat Hüseyin Bin Ali ivaz El Meragi tarafından yazılan Karaman Beyliği Devrine ait M.1394 tarihli, deri ciltli, iç sayfalan daire içinde tüm harfleri ve çevre süsleri altın yaldızla tezhipli Kuranı Kerim nadir bir örnektir.

Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde önemli bir kuruluş olan ahilik; kardeşlik diye anılır. Prensiplerini tasavvuftan alan, emeğin saygıdeğer bir kuvvet olduğunu kabul eden ahiliğin amacı yardımlaşma, toplu düzen kurma, üretim ve tüketim faaliyetlerinde kalite ve kazancı sürekli kontrol etme olarak özetlenebilir. Karaman'da ahilik oldukça etkin olmuştur. 29 no.lu vitrinde sergilenen, Müzeye sayacı ustası yiğitbaşısı merhum M.Metin Yiğit tarafından armağan edilen Ahi Evran Fütüvvetnamesi şeceresi; 3,20 m. uzunluğundadır, 79 mesleğin bağlı oldukları kuralları, bu mesleklerin pirlerini, çırak-kalfa ve usta ilişkilerinde geçerli olan prensipleri açıklamaktadır. Bu vitrinde astronomi, matematik, tıp, coğrafya, edebiyat, Arap-Fars dilbilgisi ve tarih dallarında yazılmış el yazması kitaplar ile cönk ve ferman örnekleri bulunmaktadır.

30 No.lu vitrinde 19.yy'a ait bazı gaz lambası ve lamba şişesi örnekleri sergilenmektedir.

31 No.lu vitrinde gümüş takı örnekleri, tepelik, zülüflük, kıstı, çildir, yüzük, bilezik, toka, sikkeli fes, muskalık, küpe ve cep saati örnekleri sergilenmektedir.

32 No.lu vitrinde ve 19,24,25 No.lu vitrinlerde yün dokuma ya da dokuma kumaş üzerine sim ve renkli iplerle değişik tekniklerle işlenmiş çoraplar, .heybe, uçkur, peşkir, nazarlık, traş önlüğü, kolçak, yün kuşak, yaygı, para ve tütün kesesi örnekleri sergilenmektedir. Bunlardan dokuma kumaş üzerine işlenmiş bazı el işleri yörede; yılanlı bahçe, doktor gözlüğü, yaver kordonu, millet bahçesi, bekar biti, koç boynuzu gibi adlarla tanınırlar.

33 No.lu vitrinde göçer kültürünün ve hayvancılığın vazgeçilmez gereçlerinden birisi olan çan koleksiyonu sergilenmektedir. Bunlar içerisinde deri üzerine sırımlarla dekore edilen zincir çengellerine bağlı olarak mekik, döş, kulak gibi adlarla tanımlanan büyük-küçük 20 adet bronz çandan oluşan deve çanı takımı dikkat çekici bir örnektir.
  
Etnografik sergi salonu ortasında bir masa vitrininde silah örnekleri sergilenmektedir. Bunlar içerisinde Karadağ ve çoban tipi tabancalar, kakma teknikli bitkisel dekorlu av tüfeği, gümüş kapaklı kamış ve deriden sırmaların zemine geçirilmesiyle dekore edilmiş fişeklik, kurşun dökme makası, barutluk, üzerleri kabartma, bitkisel ve yazı dekorlu kılıç, meç ve pala bulunmaktadır. Bazı silahların üzerinde altın kakma ile yapan ustanın adı ve nesih yazı yer almaktadır. Tabancalar yerel özelliktedir.

Bu salonun ortasında açıkta sergilenen Karaman Beyliği Devrine ait 18cm. çapında bronz döküm top 14.yy. top tekniğinin nadir bir örneğidir.

Yine etnoğrafik sergi salonu ortasında bulunan bir diğer vitrinde; debbağ demiri, döküm kapı tokmağı, madeni kilit, el kantarı, tespih, ağızlık, mum makası, çakmak, tılsım mühürü, kumaş baskı kalıbı, kırbaç, kaşık, altın tartmada kullanılan vezne, divit takımı, muskalık, makas, sürmedan, mühür gibi artık yok olan küçük araç ve gereçler sergilenmektedir. Bu vitrin içerisinde bulunan ve gemicilikte kullanılan irtifa tahtası ilgi çekici bir örnektir.

Etnografik salon ortasında açıkta sergilenen Selçuklu Dönemine ait, por taştan, son derece iyi işlenmiş geyiğe saldıran arslan kabartması önemli bir eserdir.

Etnografik salonun değişik yerlerine asılmış vaziyette halı ile cicim ve düz tarzda dokunmuş kilim, heybe, yastık yüzü v.b. örnekler sergilenmektedir. Karaman Taşkale ve Ayrancı çevresi halen önemli oranda halı ve kilim üretmektedir.

Müzede sergilenen bir Taşkale (Kızıllar) Halısı; dikdörtgen biçiminde iç ve dış bordürlerle geometrik ve stilize edilmiş çengel motifleriyle doldurulmuş, kırmızı, sarı, mor beyaz ve gri renkler halının bütününde çokça kullanılmış ve bunlar desenle iyi uyum sağlamıştır.

Müze alt katında yer alan ve etnoğrafik salondan inilen ikinci bir salon vardır. Bu salonda Karaman sivil mimarisine ait kapı, dolap, raf, tabaklık, yüklük çerçevesi, silahlık, aynalık, demir şebekeler v.b. eserler mimaride kullanıldığı şekilde duvara monte edilmiş olarak sergilenmektedir. Bu eserlerde kırmızı, yeşil, mor kumaşların üzerine eğri kesim tekniğiyle Barok üslupta bitkisel dekorlu ahşap süslemeler monte edilmiştir. Bunlardan bazıları ince düz silmelerle ampirik üslupla yapılmışlardır.

Bu salonun bir bölümü Hacı Emin Ağa Evi Köşesi olarak düzenlenmiştir. Bu bölümde 1876 yılında yapılan ve günümüzde yıkılmış olan Hacı Ömer Ağa'nın evinden gelmiş olan taş ocak, vitray pencereler ve dolaplar yer almaktadır. Vitraylardan soldakinde Ali, Osman, Ömer ve yıl olarak 1201, sağdakinde Ya Muhammed yazılıdır. Bu eve ait dolaplar kündekari tekniğiyle yapılmış, tek oymalı, iki kapaklı ve üzerleri iri dövme çivilidir. Süsleme amacıyla yapılmış taş ocağın üst yüzeyleri geometrik bitki bezemelidir. (1 .sayfa 3.fotoğraf)

Günümüzde artık yok olmuş pulluk, kara saban, kağnı, dirgen, döven gibi tarım araçlarının da sergilendiği bu salonda zaman zaman geçici Karaman evi sergileri düzenlenmekte, Hacı Emin Ağa Evi Köşesinde bir Karaman odası mankenlerle canlandırılmaktadır.

Müze çevresinde yer alan yaklaşık 2500 m2 lik yeşil alan üzerinde arkeolojik ve etnoğrafik taş eserler sergilenmektedir. Arkeolojik taş eserler genellikle Toroslar üzerindeki Roma Devri yerleşmelerinden getirilmiştir. Bunlar içerisinde mezar stelleri ve bina kitabeleri çoğunluktadır. En dikkat çekici olanları; içerisinde Derbe adının geçtiği mezar taşı, sidemara tipi bir lahit, girlandlı lahit ve sunak parçaları, kanatlı bir tanrıça (Nike) heykeli, Meryem'in takdisi sahnesinin kabartması, büyük depo küpleri ve stellerdir.
       
Türkiye’nin takı klasikleri kitap oldu

Dünyada ilk altın paranın basıldığı ve ilk altın takının yapıldığı yer olarak bilinen Anadolu’nun tarihi birbirinden gözalıcı takılarda ortaya çıkıyor. Trabzon’un hasır örmesi, Kayseri’nin burması, geçmişin göznurunu bugünlere taşıyor. Anadolu takılarının tarihi Milattan Önce 3000’lere dayanıyor. Alacahöyük’te ortaya çıkarılan altın kolye, broş, bilezik, kemer, heykel ve kaplar, dönem insanlarının kuyumculuktaki hünerini gözler önüne seriyor. 

Aynı topraklar üzerinde Hititler’den sonra yaşayan Urartulara da Anadolu’nun kuyumcuları demek yanlış olmaz. Onlar, hálá kullanılan granülasyon, döküm ve kabartmayla eşsiz objelere imza attılar. Kral Midas’ın ülkesi Frigya, Lidyalılar, Helen ve Roma uygarlığı, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı ustaları da Anadolu’daki takı sanatına yeni boyutlar kattılar. Geçmiş uygarlıkların birikimi şimdi Anadolu’nun farklı kentlerinde gelecek kuşaklara aktarılmak üzere sürdürülüyor. Modern kuyumculuk ise geleneksel el sanatlarını değişik tasarımlarla günümüze taşıyor. Geçmişin sanatını içinde barındıran Anadolu takıları, Atasay’ın ‘Zaman Geçer Altın Kalır Yaşayan Anadolu Takıları’ kitabında bir araya geldi. Kitapta, yılların birikiminin yanı sıra, takı tekniklerinin günümüze uyarlanmış örnekleri de fotoğraflarla yer alıyor. 

Konya’da Mevlana Bileziği Mevlana türbesine yapılan ziyaretlerle, Selçuklular dönemindeki kuyumculuk günlerine geri dönen Konya’da en çok rağbet gören modeller, Mevlana başlığı biçiminde sikkelerle bezenen yüzük, küpe ve kolyeler. Kalın ve ince tellerin örülmesiyle oluşturulan Mevlana bileziği ise kentin en çok bilinen el sanatı örneği.

El Sanatları

El Sanatları insanoğlu var olduğundan beri tabiat şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak, örtünmek ve korunmak amacı ile ilk örneklerini vermiştir. Daha sonra gelişerek çevre şartlarına göre değişimler gösteren el sanatları, ortaya çıktığı toplumun duygularını, sanatsal beğenilerini ve kültürel özelliklerini yansıtır hale gelerek "geleneksel" vasfı kazanmıştır.

Geleneksel Türk El Sanatları, Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinden gelen çeşitli uygarlıkların kültür mirasıyla, kendi öz değerlerini birleştirerek zengin bir mozaik oluşturmuştur.

Geleneksel Türk El Sanatlarını; halıcılık, kilimcilik, cicim zili, sumak, kumaş dokumacılığı, yazmacılık, çinicilik, seramik-çömlek yapımcılığı, işlemecilik, oya yapımcılığı, deri işçiliği, müzik aletleri yapımcılığı, taş işçiliği, bakırcılık, sepetçilik, semercilik, maden işçiliği, keçe yapımcılığı, örmecilik, ahşap ve ağaç işçiliği, arabacılık vb. sıralanabilir.

Geleneksel el sanatlarımızdan dokumaların hammaddeleri yün, tiftik, pamuk, kıl ve ipekten sağlanmaktadır.

Dokuma; eğirme veya başka yollarla iplik haline getirilerek veya elyafı birbirine değişik metotlarla tutturarak bir bütün meydana getirme yoluyla elde edilen her cins kumaş, örgü, döşemelik, halı, kilim, zili, cicim, keçe, kolonlar vb.'dir.

Dokumacılık Anadolu'da çok eskiden beri yapılagelen, çoğu yörede geçim kaynağı olmuş ve olmaya devam eden bir el sanatıdır.

El sanatlarımızın zarif örneklerinden olan oyalar; süslemek, süslenmek amacından başka taşıdıkları anlamlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılmaktadır. Günümüzde Anadolu'da tığ, iğne, mekik, firkete/filkete gibi araçlarla yapılan oyaların ya bordür ya da bir motif olarak tasarlanmış olanları, kullanılan araç doğrultusunda ve tekniklerine göre değişik adlar almaktadır. Bunlar; iğne, tığ, mekik, firkete/filkete, koza, yün, mum, boncuk ve kumaş artığı olarak sıralanabilir. Kastamonu, Konya, Elazığ, Bursa, Bitlis, Gaziantep, İzmir, Ankara, Bolu, Kahramanmaraş, Aydın, İçel, Tokat, Kütahya gibi şehirlerimizde daha yoğun olarak yapılmakta, ancak eski önemini kaybederek çeyiz sandıklarında varlığını korumaya çalışmaktadır.

Geleneksel kıyafetlerle birlikte kullanılan oyalarımızın yanı sıra takılarda dikkat çekici aksesuarlardandır. Anadolu'da yaşamış tüm uygarlıklar değerli ve yarı değerli taşlarla metalle birlikte veya ayrı işleyerek sanatsal nitelikli eserler üretmişlerdir. Selçuklularla birlikte gelen değişik üslupların en önemlisi Türkmen takılarıdır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise imparatorluğun gelişimine paralel olarak mücevhercilik önem kazanmıştır.

Anadolu'da Tunç Çağında bakır, kalay katılarak tuncun elde edilmesinden sonraki dönemlerde bakır, altın, gümüş gibi madenler de dövme ve dökme tekniğiyle işlenmişlerdir. En çok kullanılan maden bakırdır. Maden işçiliğinde dövme, telkari, kazıma (kalemkar), çekiç işi kakma, küftgani, savatlama, ajır kesme gibi teknikler kullanılmaktadır. Bakırın yanı sıra pirinç, altın, gümüş gibi metallerle yapılan el sanatları günümüzde üstün işçilik ve çeşitli tasarımlarla yaşatılmaya çalışılmaktadır. Günümüzde en çok kullanılan maden işleme olan bakır kalaylanarak mutfak eşyası yapımıyla geniş bir şekilde sürdürülmektedir.

Barınma gereğinden doğan mimari, bölgelerin coğrafi koşullarına göre biçimlenmiş, çeşitlenmiştir. Buna bağlı olarak gelişen Ahşap işçiliği Anadolu'da Selçuklu döneminde gelişip, kendine özgü bir niteliğe ulaşmıştır. Selçuklu ve Beylikler dönemi ağaç eserler daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlar olup üstün işçilik içermişlerdir. Osmanlı döneminde sadeleşerek daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, kayık, rahle, Kur'an muhafazası gibi gündelik kullanım eşyaları ve pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, tavan, mihrap, minber, sanduka gibi mimari eserlerde uygulanmıştır.

Ağaç işçiliğinde kullanılan malzeme daha çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz ve gül ağacıdır. Kakma, boyama, kündekâriz, kabartma-oyma, kafes, kaplama, yakma gibi tekniklerle işlenen ahşap eşyalar günümüzde de kullanılmaktadır. Bu teknikler Zonguldak, Bitlis, Gaziantep, Bursa, İstanbul-Beykoz, Ordu gibi illerde halen devam eden hammaddesine göre değer kazanan baston ve asaların kullanımı yüzyıllar boyunca sürmüş, 19. yüzyılda yaygınlaşmıştır. Baston ve asaların sap kısımları; gümüş, altın, kemik, sedef gibi malzemelerden, gövde kısımları ise gül, kiraz, abanoz, kızılcık, bambu, kamış vb. ağaçlardan yapılmaktadır.

Müzik aletleri yapımı eskiden beri devam etmektedir. Bu aletler ağaçlar, bitkiler ve hayvanların; deri, bağırsak, kıl, kemik ve boynuzlarından yararlanılarak yapılmaktadır. Telli, yaylı, nefesli, vurmalı çalgılar olarak gruplandırılmaktadır.

Mimariye bağlı olarak gelişen diğer bir sanat kolu da çini sanatıdır. Anadolu'ya Selçuklularla girmiştir. Figürlü sanat eserlerini kullanmaktan çekinmeyen Selçuklu sanatkarlar özellikle hayvan tasvirlerinde çok başarılı olmuşlardır. 14. yüzyılda İznik, 15. yüzyılda Kütahya, 17. yüzyılda Çanakkale'de başlayan seramik sanatı bu yörelerde kendilerine has renk, desen, form özellikleri ile Osmanlı Dönemi seramik ve çini sanatına yeni yorumlar getirmiştir. 14. - 19. yüzyıllar arası Türk çini ve seramik sanatı fevkalade yaratıcı işçiliği ile dünya çapında üne kavuşmuştur.

Anadolu uygarlıklarından elde edilen cam işçiliğinin en seçkin örnekleri günümüzde "cam"ın tarihi gelişimi konusuna ışık tutmaktadır. Çeşitli model ve formlarda vitray, Selçuklular döneminde geliştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul'un fethiyle camcılığın merkezi bu kent olmuştur. Çeşm-i bülbül, Beykoz işi bu dönemden günümüze ulaşabilen tekniklerden bazılarıdır.

Anadolu'da camın ilk kez gözboncuğu olarak üretimi İzmir-Görece köyündeki ustalar tarafından gerçekleştirilmiştir. Anadolu'nun her tarafında temelinde nazar inancı olan cam boncukları görmek mümkündür. Nazarlık yoluyla canlı veya nesneye yönelen bakışların dikkatinin başka bir nesneye yöneleceğine inanılır. Bu nedenle nazar boncuğundan yapılan nazarlıklar canlının veya nesnenin görünen bir yerine takılır.

Geleneksel mimaride dış cephe ve iç mekan süslemesinde taş işçiliğide önemli bir yer tutmaktadır. Taş işçiliğinin mimari dışında en çok kullanım alanı mezar taşlarıdır. Oyma, kabartma, kazıma (profito) gibi teknikler uygulanmaktadır. Kullanılan süsleme öğeleri, bitkisel, geometrik motifler ile yazı ve figürlerdir. Hayvansal figür azdır. İnsan figürlerine ise Selçuklu Dönemi eserlerinde rastlanmaktadır.

Günümüzde fonksiyonunu henüz kaybetmeyen sepetçilik atalardan öğrenildiği gibi halen; saz, söğüt ve fındık dallarından örülerek yapılmaktadır. Eşya, yiyecek vb. taşıma amacından başka ev içi dekorasyonunda da kullanılmaya başlanmıştır.

Hayvancılıkla uğraşan kırsal kesimlerde yaygın olarak kullanılan keçe, çul ve ağaçtan yapılan semer kullanıldığı dönem boyunca geleneksel sanatların bir kolunu oluşturmuştur.

Günümüzde başta endüstrileşme olmak üzere değişen yaşam şartları ve değer yargılarına bağlı olarak üretimleri hemen hemen kaybolmaktadır.

Genel Müdürlükçe her yıl belirlenen illerde yapılan alan araştırmalarında el sanatları ustaları ile derleme çalışmaları yapılmakta, slayt gerekiyorsa video çekimleri ile tesbit edilmeye çalışılmaktadır. Edinilen bu bilgiler Genel Müdürlük Arşivine kaydedilmekte, bu konuda çalışan bilim adamı, uzman ve öğrencilerin yararına sunulmaktadır.

Genel Müdürlük koleksiyonunda yer alan malzemelerle yurtiçi ve yurtdışında sergiler açılarak tanıtımları sağlanmaktadır. Yine yurtiçinde Genel Müdürlük desteğiyle açılan "Mahalli El Sanatları Sergileri" ile tanıtım yapılmakta, ustalara pazar imkanı sağlanmaya çalışılmaktadır.

Genel Müdürlükçe düzenlenen yarışmalarla da kaybolmaya yüz tutan el sanatlarının özgün şekilleriyle desteklenmesi ve devamı sağlanmaya çalışılmaktadır.

Genel Müdürlüğümüzce beş yılda bir düzenlenen "Uluslararası Halk Kültürü Kongresi" Maddi Kültür Seksiyonunda sunulan, ayrıca çeşitli üniversitelerle ortaklaşa düzenlenen bilimsel toplantılarla sunulan bildiriler yayın haline dönüştürülmektedir.

Ayrıca el sanatları konusunda yapılan çalışmaların basımı gerçekleştirilerek yayın haline dönüştürülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder