EROZYON NEDİR
Erozyon (toprak aşınımı), toprağın aşınmasını önleyen bitki örtüsünün yokedilmesi sonucu koruyucu örtüden yoksun kalan toprağın su ve rüzgarın etkisiyle aşınması ve taşınması olayıdır. Erozyonun başlıca nedeni, toprağı koruyan bitki örtüsünün yokolmasıdır. Arazi eğimi, toprak yapısı, yıllık yağış miktarı, iklim faktörleri, bitki örtüsü, toprak ve bitkiye yapılan çeşitli müdahaleler, erozyonun şiddetini belirleyen öğelerdir.
TEMA'nın erozyonla mücadeleye bu kadar önem vermesinin altında, erozyonun ülkemizin yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek kadar büyük bir tehlike olması yatmaktadır. Erozyon, Türkiye'nin gıda açısından kendine yeterli bir ülke olmasını tehlikeye düşürmektedir. Ülkemizin topraklarının % 73'ü şiddetli erozyon tehlikesine maruzdur. Rüzgar ve yağmur, verimli toprakları sürükleyerek, baraj göllerine, akarsu yataklarına ve denizlere taşımaktadır. Ülke yüzeyinden bir yılda kaybedilen toprak miktarı yaklaşık 1.4 milyar tondur. Sadece tarım alanlarından kaybedilen verimli toprak miktarı ise yaklaşık 500 milyon ton/yıl'dır. Bu topraklarla birlikte mineral ve organik madde de kaybedilmektedir. Türkiye'nin kimyevi gübrelere ayırdığı yıllık kaynağın 4.5 trilyon lira olduğu düşünülürse, ekonomik kaybın büyüklüğü daha net anlaşılabilir. Erozyonla kaybedilen bir başka değer ise sudur. Kaybolan toprak yüzünden her yıl yaklaşık 50 milyar m3 yağış depolanamamaktadır.
Erozyon toplumsal sorunların artmasına da yol açmaktadır. Yanlış arazi kullanımı, tarım alanlarının verimini azaltmaktadır. Doğduğu ve büyüdüğü yerde geçim şansı ortadan kalkan insanların, kentlere göçmekten başka seçeneği kalmamaktadır. Köyden kente göç ise, alt yapının yetersiz olduğu kentlerdeki ekonomik ve toplumsal sorunları daha da ağırlaştırmaktadır.
Barajlar ve yeraltı suları da, erozyonun etkilerinden nasibini almaktadır. Yerinden kopup giden topraklar, baraj göllerini doldurarak su depolama hacimlerini azaltmakta ve barajların ömrünün kısalmasına neden olmaktadır. Erozyon sonucunda toprağın altındaki cansız tabaka (ana kaya) ortaya çıkmaktadır. Faydalı toprak katmanlarını kaybeden arazilerde çölleşme başlamaktadır. NASA'nın yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi halinde Türkiye'nin büyük bir bölümü 55 yıl sonra çöl olacaktır. Toprakları çölleşen bir ülkenin temel sorunları, açlık, sussuzluk, işsizlik ve iç göç olacaktır.
EROZYONUN BOYUTLARI
Erozyon, dünyada ve ülkemizde günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri ve belki de en önemlisidir. Erozyon; neden olduğu toprak kayıpları bakımından hafif, orta, şiddetli ve çok şiddetli olarak sınıflandırılmaktadır. Hafif erozyon, üst toprağın %25’ine kadar aşınmış ve taşınmış olmasıdır. Orta derecede erozyon, üst toprağın %25-75’ininaşınıp taşınmış; şiddetli erozyon, üst toprağın %100’ü ile alt toprağın %25’inin aşınıp taşınmış; çok şiddetli erozyon ise, alt toprağın %25-75’inin aşınarak taşınmış olmasıdır.
Dünya kurulduğundan bugüne kadar, hem toprak oluşumu hem de erozyon sürekli olarak dünyanın her yerinde az veya çok meydana gelmektedir. Ancak burada her iki olay arasında doğal bir denge söz konusudur. Zararlı boyutta toprak kayıplarına neden olan, hızlandırılmış erozyondur. Bu bakımdan erozyon, doğal erozyon ve hızlandırılmış erozyon olarak da sınıflandırılabilir. Doğal erozyon, insan müdahalesi olmaksızın toprağın aşınması ve bir yerden başka bir yere taşınması anlamına gelir. Burada bütünüyle doğanın kendi iç hareketliliği söz konusudur. Doğal erozyon çoğunlukla zararlı olmayıp, diğer bir ifadeyle toprak ve bitki örtüsünü tahrip edici nitelikte değildir. Hatta toprak yenilenmesini sağladığından yararlı olarak bile düşünülebilir. Hızlandırılmış erozyon ise insanların çeşitli nedenlerle bir arazideki toprağı gevşetmeleri ve bitki örtüsünü tahrip etmeleri sonunda, toprağı suyun ve rüzgarın aşındırma ve sürükleme gücüne karşı dirençsiz hale getirmeleri ile ortaya çıkar. Bu olumsuz müdahaleyi takiben toprakta yoğun bir aşınma ve taşınma görülür.
Hızlandırılmış erozyonun meydana geldiği arazide toprak miktarı giderek azalır ve belli bir süre sonra bütünüyle yok olur. Geride sadece çıplak ve sert bir zemin kalır. Böyle bir materyal üzerinde tarımsal faaliyetlerin sürdürülmesi mümkün olmadığından,.arazi zamanla sahibi veya kullanıcısı tarafından terk edilir. Ancak üzerinde, onu koruyacak olan bir bitki örtüsü ve herhangi bir bitkisel gelişimi sağlayacak olan toprak tabakası bulunmadığından, erozyonun şiddeti giderek daha da artar ve arazi tamamıyla derelerle bölünüp parçalanmış halde elden çıkar.
Daha öncede belirtildiği gibi erozyon, toprağın çeşitli sebeplerden dolayı aşındırılması ve oluştuğu yerden başka bir yere taşınıp biriktirilmesi olayıdır. Bu olayda etkili olan bazı doğal faktörler vardır. Bunlar; iklim, topoğrafya, toprağın yapısı, bitki örtüsü vb. olarak sıralanabilir. Bu doğal faktörlerin erozyonu nasıl etkilediği birer örnekle şöyle açıklanabilir:
İklimin temel öğeleri, başta yağış ve sıcaklık olmak üzere, rüzgar, nem, ışık vb.dir. İklime bağlı olarak bir bölgedeki yağış yoğunluğunun (şiddetinin) çok fazla olması, toprağın erozyona uğrama derecesini artırır. Bunun yanında yağışın miktarı, süresi, damla büyüklüğü ve düşüş hızı, yağışın mevsimlere göre dağılımı da erozyon oluşumunda etkilidir.
Topografya, bir arazi parçasının eğimini, yüksekliğini, yöneyini (bakışını), pürüzlülüğünü vb. yüzey yapısını gösteren bir kavramdır. Yağışla birlikte düşünüldüğünde topografya da erozyon oluşumunda etkilidir. Örneğin, aynı yağış şiddetinde, eğimin fazla olduğu yerlerde toprağın sürüklenmesi daha kolay olmaktadır.
Toprağın yapısına bağlı olarak, erozyon bazı yerlerde daha fazla ya da daha az meydana gelebilir. Örneğin içinde bol miktarda organik madde (humus) bulunması halinde aşınmaya karşı daha dirençli olan killi toprak, erozyon oluşumunu yavaşlatabilir. Toprağın işleniş biçimi, mekanik bileşimi (tane iriliği dağılımı), içerdiği organik ve inorganik maddelerin miktarı da erozyona eğilimi üzerinde oldukça etkilidir. Organik maddenin diğer bir etkisi de toprağın yapısını geliştirmek, toprak taneciklerini kümeleştirmek suretiyle infiltrasyon (toprağın suyu emme ve geçirme gücü) kapasitesini artırarak yüzey akışı ve dolayısıyla erozyonu önlemesidir.
Erozyon oluşumunu etkileyen en önemli faktör bitki örtüsüdür. Bitki örtüsünün sıklığı, çeşidi, bitkilerin kök dağılımı, yaşam süresi vb. nitelikleri, toprağın aşınma, taşınma miktarında ve hızında etkili olur. Örneğin çok yıllık odunsu bitki topluluğu sınıfına giren ormanlar, toprağı en iyi koruyan bitki örtüleridirler. Bitkiler kökleriyle toprağı tutarak erozyona neden olan yüzey akışını azaltır. Aynı zamanda yaprakları ve dallarıyla yağmur damlalarının hızını da keserler. Böylece de damlaların toprağa doğrudan çarpmak suretiyle ve toprak kümelerini parçalamasını ve daha kolay taşınabilir hale gelmesini engellerler. Odunsu ve otsu bitkiler, özellikle birlikte bulunduklarında, toprak erozyonunu etkili olarak önleyen doğal koruyuculardır.
Erozyon, aşınma ve taşınmayı yaratan doğal kuvvetlerin çeşidine göre de sınıflandırılabilir. Bu sınıflamaya göre erozyon su, rüzgar, yerçekimi, buzul, dalga, çığ vb. olmak üzere bölümlere ayrılır. Bunların her birinin ayrı ayrı oluş şekli vardır.
TÜRKİYE'DE EROZYON
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de toprak kaybı sürecinin en önemli etkeni erozyondur. Arazi eğimi, iklim, bitki örtüsü ve toprak özelliklerinin etkileşimi sonucu oluşan doğal erozyonun yanısıra, insanın doğaya müdahalesi temeline dayanan bir dizi yapay etgen, erozyonu bir afet niteliğine dönüştürmektedir.
Türkiye kara yüzeyinin %90’ında çeşitli şiddetlerde erozyon cereyan etmektedir. Arazinin %63'ü çok şiddetli ve şiddetli, %20'si ise orta şiddetli erzyonla karşı karşıyadır. Ülke genelinde yaklaşık 67 milyon hektarlık bir arazide toprak giderek yok olmaktadır. Erozyon büyük ölçüde tarım alanlarında yaşanmaktadır.
İşlenen tarım alanların %75'inde (yaklaşık 20 milyon Ha) yoğun erozyon görülmektedir. Diğer bir anlatımla Türkiye tarım alanlarının ancak 5.0 milyon hektarlık bölümünde erozyon yoktur. Su ve rüzgar erozyonu tüm ülke topraklarının %86.5'inde cereyan etmekte, rüzgar erozyonu 506 bin hektarlık bir yayılımla daha çok kural iklime sahip olan Konya ve dolaylarında görülmektedir.
Türkiye'de akarsularla birlikte alandan taşınan toprak, ABD'nin 7, Avrupa'nın 17 ve Afrika'nın 22 katı daha fazla düzeydedir. Fırat Nehri, yılda 108 milyon ton, Yeşilırmak 55 milyon ton toprak taşımaktadır. Her yıl Keban barajı'na 32 milyon, Karakaya Barajı'na 31 milyon ton toprak birikmektedir. Erozyonla yılda 90 milyon ton bitki besin maddesi toprak birlikte yitirilmektedir. Her yıl tarım alanlarından 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden 1,4 milyar ton verimli üst toprak, erozyonla kaybedilmektedir. Kaybedilen bu topraklar, 25 cm kalınlığında, yaklaşık 400 bin hektar genişliğinde bir araziye eşdeğerdir.
Yanlış toprak kullanımı, yanlış tarım uygulamaları, kent, sanayi, ulaşım ve benzeri yatırımların yanlış konumlanması süreci ise erozyonun hızını arttırdı. Afet nitelikli erozyon yetmezmiş gibi, tarım arazileri, özellikle de verimli tarım arazileri, tarım dışı kullanımlarla açık bir saldırı ve talanla karşı karşıya. 1978-1996 yıllarında amaç dışı tarım toprağı %33 artmış ve betonlaşarak elden çıkan verimli tarım toprağı 600 bin hektara, yani verimli alanların yaklaşık onda birine yaklaşmıştır.
ORMANLAR VE EROZYON
Erozyonun etkisinin azaltılmasında ve önlenmesinde en etkin bitki örtüsü ormanlardır. Orman; ağaçlar, diğer bitkiler, hayvanlar ve diğer mikroorganizmalardan oluşan canlı varlıklar ile ısı, ışık, hava, su gibi fiziksel çevre unsurlarından oluşan ve bunların birbirleriyle karşılıklı etkileşim içinde bulunduğu doğal bir ortamdır. Orman bitki örtüsü, kök, gövde, yaprak ve dallarıyla erozyon oluşumuna fırsat vermez. Bitki kökleri farklı kalınlıkta, sıklıkta ve uzunlukta olup,özellikle kılcal saçak kökler toprağı bir ağ gibi sarar, toprağın su ya da rüzgarla aşınıp taşınmasını engeller.
Bitkilerin gövdeleri, yüzey akış suyunun hızını keser. Özellikle eğimli alanlarda, eğim yönünde hareket eden yüzey akış suyunun hızlanmasını engeller, toprağın yağış sularıyla taşınmasını önleyerek, suyun toprağa sızmasını sağlar. Bitkilerin dal ve yaprakları da erozyonu engellemede etkilidirler. Dal ve yapraklar, yağmur damlalarının hızla toprağa çarpmasını ve toprak yüzeyindeki agregatları (kümeleri) parçalamasını engeller. Böylece, toprak parçacıklarının dağılıp yüzey akış sularıyla taşınmasını önler.
Orman topraklarının kendine has özellikleri de, erozyonun önlenmesinde etkilidir. Orman ağaçları, yapraklarını dökünce toprak üzerinde bir organik örtü oluştururlar. Buna “ölü örtü” adı verilir. Toprak yüzeyini yorgan gibi kapatan bu organik tabaka, toprakta yaşayan canlıların soğuktan korunmalarını sağlar ve bu canlıların besin kaynağını oluşturur. Özellikle mikroorganizmaların, besin elde etmek amacıyla ayrıştırdığı bu örtüden humus adı verilen bir organik madde kitlesi oluşur.
Humusun ve organik maddenin çeşitli ayrışma ürünlerinin toprağa karışmasıyla, toprak sünger gibi gözenekli, kırıntılı (Granüler, agregatlı) sağlam ve esnek bir nitelik kazanır. Oluşan granüller yağmur damlalarının darbe etkisine ve yüzey akış suyuna karşı dayanıklıdır. Böylece humuslu toprak, yağış sularının kolay emilmesini ve gözeneklerde depolanmasını, fazla suyun derinlere sızmasını sağlar. Suyun yüzeysel akışa geçmesini ve toprağın taşınmasını engeller. Ayrıca bu ölü örtü, yağmur damlalarının toprak yüzeyine doğrudan çarparak toprak granüllerini parçalamasına olanak vermez.
Ormanlar, toprak oluşumunda da önemli rol oynarlar. Ağaçların derinlere kadar giden kökleri, kayalara basınç yaparak ve salgılar üreterek toprak ana materyalinin parçalanma ve ayrışmasında etkili olur. Aynı şekilde, bitki örtüsünün yaratmış olduğu ılımlı iklim ve kendine özgü toprak canlıları, toprak oluşumunun hızlanmasına yardımcı olur. Ölü örtünün ve ayrışma ara ürünlerinin etkilerinin de eklenmesiyle, derin, verimli, fiziksel ve kimyasal koşullarının uygun olduğu, iyi bir toprak gelişim ortamı sağlanmış olur.
Ormanlar rüzgar erozyonunun engellenmesinde de, önemli rol oynarlar. Ormandaki ağaçlar ve diğer bitkiler, rüzgarın hızını yavaşlatarak, yönünü değiştirerek, toprak yüzeyini örterek rüzgar erozyonunu önlerler.
Ormanlar yer yer, çok büyük yanlış yapılarak genellikle tarım ve mera alanlarına çevrilmek suretiyle yok edilmektedir. Erozyon oluşumunu engellemede önemli rol oynayan ormanların korunması ve geliştirilmesi konusunda her türlü önlemin alınması kaçınılmazdır. Ormanların mera ve tarım alanlarına dönüştürülmek maksadıyla yakılması, yakacak ve yapacak temini maksadıyla kaçak olarak kesilmesi mutlaka durdurulmalıdır. Orman içindeki boş yerlerin teras dikimi yapılarak ağaçlandırılması, ağaç kesiminin kontrol altına alınması, ormanların korunması için gerekli eğitim ve öğretimin verilmesi, kamuoyunun bilinçlendirilmesi gibi teknik ve yasal önlemler mutlaka alınmalıdır.
Eğimli alanlarda ağaçlandırma ile erozyon kontrolü yapılıncaya kadar, bu yerlerin öncelikle otsu bitkilerle örtülerek ilk planda toprağın yerinde tutulması sağlanmalıdır.
TARIM ALANLARI VE EROZYON
Tarım alanları, toprak yapısı ve iklim özelliklerine göre farklılıklar gösterir. Her tarım arazisinde her çeşit bitki yetişmez. Bu nedenle tarım alanlarının etüt edilerek arazi kullanım yeteneklerine göre sınıflandırılması ve her yetenek sınıfındaki toprakların kullanım planlarının yapılması gerekir. Tarım alanlarının, başta amacı ve yeteneği dışı olmak üzere, yanlış kullanılması, toprak ve su korumaya yönelik tarla içi önlemlerin alınmamış olması gibi etkenler, toprağın işlevini ve verimliliğini kaybetmesine neden olmaktadır. Verimsizleşen toprak üretim gücünü de kaybeder. Toprağın dış mekanik etkilere dayanıklılığı azalır. Fiziksel özellikleri bozularak, su emme, iletme, havalanma yeteneği zayıflar. Su karşısında derhal dağılan balçıklaşan bir durum alır. Öte yandan toprağın yüzeyini örterek onu yağmur damlalarının darbe etkisinden koruyacak olan bitki örtüsü zayıflar, toprak çıplaklaşır. Bütün bu olumsuz koşullar altında, yağacak olan en basit bir sağanakta toprak erozyonu başlar.
Tarım alanlarında eğim genellikle %0-10 arasında kabul edilmiş olup, toprak kültür bitkilerinin ihtiyacını karşılayacak kadar derindir. Taban suyu yaklaşık 1 m’den daha aşağıdadır. Yüksek tarım arazilerinde ise taban suyu bulunmaz. Eğimi %10’dan daha fazla olan araziler toprak işlemeli tarım yapmaya uygun değildir. Buralar mera veya ormana tahsis edilmelidir. Aksi halde toprak erozyonu kaçınılmaz olur. Ya da çok zorunlu ise ancak arazi teraslanarak eğim azaltıldıktan veya diğer kültürel önlemler alındıktan sonra tarım yapılabilir.
Tarım alanları ve bu alanlarda erozyonun önlenmesine ilişkin özet bilgiler şöyle sıralanabilir:
• Tarım alanları; genellikle toprağı işleyerek daha çok tek yıllık kültür bitkilerinin yetiştirildiği arazilerdir.
• Toprağın her yıl ve sıkça işlenmesi nedeniyle çok ciddi bir erozyon tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.
• Özellikle eğimi fazla olan yerlerde erozyon riski çok yüksektir. Bu nedenle toprak ve su korumalı tarım yapılmalıdır.
• Toprak ve su korumalı tarım için “Arazi Kullanma Yeteneği Sınıfları”na göre toprak kullanma önlemleri alınmalıdır.
• Arazi Kullanma Yetenek Sınıfları toplam sekiz adet olup, bunlardan ilk dört sınıf (I., II., III., IV. Sınıf) toprak işlemeli tarıma elverişlidir. Geriye kalan V., VI., VII. sınıf araziler mera ve orman için, VIII. sınıf araziler ise ancak doğal orman ve yaban hayatının sürdürülmesi ya da çeşitli arazi ihtiyaçları için (yerleşim, turizm, sanayi) uygun olan alanlardır.
• Tarım arazilerinin yetenek sınıfı numaraları büyüdükçe alınması gerekli toprak koruma önlemleri artar.
• Her yetenek sınıfı için öngörülen önlemler alınmadığı taktirde erozyon şiddetlenir.
• Bunların dışında tarım topraklarının hatalı işlenmesi de erozyonu artırır.
Hatalı toprak işleme;
1. Toprağa uygun olmayan alet kullanılması,
2. Toprağın sürekli aynı derinlikte işlenmesi,
3. Toprağın eğim doğrultusunda işlenmesi,
4. Toprağın tav dışında işlenmesi,
5. Toprağın çok sık işlenmesi vb. dir.
• Kış döneminde uzun süre toprak yüzeyinin çıplak (bitkisiz) bırakılması, özellikle hatalı toprak işleme ile birlikte, eğimli tarım alanlarında çok tehlikeli boyutta erozyona yol açar.
• Tarım alanlarında sıkça meydana gelen erozyon çeşitleri;
1. Yağmur damlası erozyonu (Darbe etkisi),
2. Yüzey erozyonu (Tabaka erozyonu),
3. Oluk erozyonu (Parmak erozyonu) dur.
Daha seyrek olarak;
4. Oyuntu erozyonu (Yarıntı erozyonu) da görülebilir.
MERALAR VE EROZYON
Meralar, toprakların erozyona karşı korunmasında önemli role sahip, otsu doğal bitki örtüsü içeren alanlardır. Taban suyu derinde olan, sığ topraklı, genellikle kıraç, eğimli ve engebeli arazilerde bulunan, kısa boylu ve seyrek bitkiler içeren meralar, hayvan otlak alanları olarak kullanılırlar.
Mera bitkileri, toprağı örterek erozyonu engellemede önemli rol oynar. Arazinin eğimi, erozyonu arttıran etkenlerden biridir. Özellikle fazla eğimli mera alanlarında, bitki örtüsü yüzey akışının hızını ve miktarını azaltmada çok önemli hizmet görür. Bitki örtüsü yağmur damlalarının toprağa hızla çarpmasını ve toprak parçacıklarının dağılmasını engeller, böylece erozyonu önleyici etkide bulunur.
Toprağın erozyona karşı dayanıklı olmasını sağlayan en önemli özelliklerinden biri de, toprağın organik madde yönünden zengin olmasıdır. Organik maddeler toprak granüllerinin suya ve dış etkenlere karşı direncini artırır. Diğer bitki türlerine oranla, toprağı organik madde yönünden daha çok zenginleştiren meralar, yağmur sularının toprağa sızarak depolanmasına hizmet eder, yüzey akışını engelleyerek toprağın taşınmasını ve dolayısıyla erozyonu önler. Meraların otlak alanı olarak kullanılması, hayvanların serbestçe dolaşması, organik madde yönünden zenginleşmesinde önemli etkiye sahiptir.
Meraların bozulmasının ve yok olmasının başlıca nedenleri; düzensiz, erken ve aşırı otlatmanın yanısıra, buraların tarım arazilerine dönüştürülmesidir. Meralarda toprak işlendiği takdirde, arazi eğimi erozyonu hızlandırır. Sığ olan toprak kısa zamanda verimsizleşir. Doğal bitki örtüsü yok olur, arazi çıplaklaşır. Toprak yeterli ürün vermediği için bir süre sonra terk edilir. Doğal bitki örtüsünün tahribine bağlı olarak, ağır erozyon zararına maruz kalır. Meralarda tarım alanları açılması, bu arazilerin daralmasına ve geri kalan meraların aşırı ve erken otlatılmasına yol açar. Bu da, meraların zayıflamasına, bitki örtüsünün tahrip olmasına, dolayısıyla erozyona uğramasına neden olur.
Meralarda erozyona karşı alınabilecek önlemlerden bazıları;
• Düzensiz, zamansız ve aşırı otlatmadan vazgeçilmesi, meraya gelişme fırsatı verilmesi,
• Münavebeli otlatma yapılması,
• Meraların sahiplenilmesine izin verilmemesi,
• Yem bitkileri tarımına ağırlık verilerek meraların yükünün hafifletilmesi,
• Mera ıslah çalışmaları yapılması, bu kapsamda teraslama ve diğer teknik
işlemlerle beraber, meranın tohumlanması ve gübrelenmesi vb. sayılabilir.
EROZYONUN ZARARLARI
• Bitki örtüsünün yok olması, erozyonun yanı sıra toprak kayması, taşkın ve çığ felaketlerini artırır.
• Verimsizleşen ve yok olan tarım arazileri üzerinde yaşayanları besleyemez duruma gelip, kırsal kesimden kentlere doğru göçü arttırarak, büyük ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açar.
• Meraların yok olması hayvancılığın gerilemesine neden olurken, gelirin azalması ve iş olanağının daralması sonucunu doğurur. Bitki örtüsünün yok olması, erozyonun yanı sıra toprak kayması, taşkın ve çığ felaketlerini artırır.
• Erozyon sonucu taşınan verimli topraklar, baraj göllerini doldurarak, ekonomik ömürlerini kısaltır.
• Yeşil örtü ve toprağın elden gitmesi ile ortaya çıkan iklim değişikliği ve bozulan ekolojik denge sonucunda, vahim boyutlarda doğal varlık kaybedilerek ekonomik zarara uğratır.
• Bitki örtüsü ve toprağın olmadığı bir yüzey, kar ve yağmur sularını emmemediğinden, doğal su kaynakları düzenli ve sürekli olarak beslenemez.
• Kaybedilen toprak örtüsünün yeniden oluşması için binlerce yıl gerekir.
Erozyon, dünyada ve ülkemizde farklı boyutlarda meydana gelmekte ve giderek büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Dünyadaki akarsular; deniz, göl ve barajlara farklı miktarlarda toprak taşır. Bunda, toprak özellikleri, topoğrafik yapı, bitki örtüsü, iklim gibi faktörler etkilidir. Güçlü bitki örtüsüne ve organik madde yönünden zengin topraklara sahip olan yerlerde erozyon meydana gelmez.
Dünyamızda erozyon oluşumu farklı boyutlardadır. Çeşitli kıtalarda meydana gelen erozyon miktarı, onların büyüklüklerine göre değil, yukarıda sayılan özelliklerine bağlı olarak gerçekleşir. Dünyada bitki örtüsü giderek azalmakta, toprak verimsizleşmekte ve erozyon oluşumu artmaktadır.
Ülkemiz erozyona aşırı duyarlıdır. Ülkemizin topoğrafik yapısı, iklimi, bitki örtüsü ve toprak özellikleri erozyon oluşumuna olanak verir. Ülkemizde; bitki örtüsünün insanlar tarafından tahrip edilmesi, yanlış arazi kullanımı ve hatalı toprak işleme erozyonu engelleyici önlemlerin alınmaması veya uygulanmaması gibi faktörler erozyonu arttırmaktadır.
Bitki örtüsü erozyonu engeller. Ormanlar, erozyonu engelleyen en önemli bitki örtüsüdür. Toprağın parçalanmasını ve taşınmasını önler. Tarım arazileri ve meralar da erozyonu önlemede etkilidir. Tarım alanlarının yanlış kullanılması, koruyucu önlemlerin alınmaması gibi etkenler bu alanların yok olmasına ve topraklarının verimsizleşmesine yol açarak erozyon oluşumunu arttırır. Aynı şekilde mera alanlarının tahrip edilmesi ve buralarda düzensiz otlatmanın yapılması sonucu erozyon meydana gelir. Tarım alanları ve meralardaki bitki örtüsü, toprağı koruyarak toprağın parçalanmasını, yüzeysel akışı ve erozyon oluşumunu azaltır. Bu nedenle, orman, mera ve kültür bitki örtülerinin korunmasına yönelik her türlü önlemin alınması zorunludur.
YER KAYMALARI VE YER GÖÇMELERİ ( HEYELAN)
Yeryüzü şekilleri dünyanın değişik yerlerinde farklı özellikler gösterir. Bazı yerlerde çok yüksek dağlar sıralar halinde uzanırken bir başka yerlerde düzlükler çok geniş alanlara yayılmıştır. Bazı yerlerde buzulların oluşturduğu şekiller bulunurken başka yerlerde rüzgarların biriktirdiği kumullar görülmektedir. İşte bütün bu şekiller iç ve dış kuvvetlerin etkileri sonucu ortaya çıkar. Dış kuvvetlerin etkisiyle yeryüzünde; yüksek yerler aşınmakta, buradan kopartılan metaryeller taşınarak çukur yerlere doldurulmaktadır.
HEYELAN
Toprak kayması, kayma, göçme, kayşo, eşilme.Kayalardan, yamaç döküntüsünden ya da topraktan oluşmuş kütlelerin çekimin etkisi altında yerlerinden koparak yer değiştirmesi hareketlerine heyelan denir. Genel olarak; heyelan terimi ile belirtilen bu hareketler, yer değiştiren kütlenin boyutuna, su ile dolgunluk derecesine, hareketin hızına ve biçimine göre asıl heyelan, göçme, kayma ve toprak kayması adıyla dört tipe ayrılır.
1. Asıl Heyelan : Asıl heyelanda su ile tamamı ile dolgunlaşmamış büyük bir kütle, örneğin büyük bir dağ yamacı kaymaya elverişli hale gelen bir taban üzerinde yer değiştirir. Bunlar yeryüzünde önemli değişikliklere yol açarlar; vadileri tıkayabilir, yerleşmelerin harap olmasına sebep olabilirler. Tortum Gölü bir heyelan kütlesinin Tortum Çayı vadisini tıkamasıyla oluşmuştur.
2. Göçme : Yamaçtaki yamaç kütlelerinin bir kaşığa benzeyen içbükey kopma yüzeyleri boyunca hafifçe dönerek yer değiştirdikleri heyelan tipidir. Kayan kısımlardan her biri geriye doğru meyilleşmiş basamaklar oluşturur. Yamaçların alttan akarsular, dalgalar gibi etkilerle oyulması, denge açısını aşan yol yarmaları göçme tipindeki heyelanların başlıca nedenlerindendir.
3. Kayma : Bir tabakanın ya da tabakalar kümesinin altta su ile dolgunlaşarak kayganlaşmış kili bir tabaka ile çekim etkisi ile aşağıya doğru yer değiştirmesidir.
4. Toprak Kayması : Çamur akıntılarına benzerlik gösteren bir heyelan tipidir. Su ile doygun hale gelen yüzeysel gereçlerin, molozların ya da toprağın kıvamlı bir hamur gibi yavaş yavaş yer değiştirmesi şeklinde olur.
HEYELANI OLUŞTURAN ETKENLER
1. Eğim : Cisimlerin hareketini kolaylaştıran bir etkendir. Yamaç eğimi arttıkça yer çekimi etkisi de artar. Yer kaymasının gerçekleşmesinde büyük rol oynar.Eğimli bölgelerde etekleri aşınan bir yamaç üst kısımdaki ağırlıkları taşıyamaz.
2. Su : Toprağın altındaki kil tabakasının suları emerek kaygan bir çamur yığını oluşturması da heyelana yol açar. Bu nedenle kar erime dönemlerinde fazla yağış alan yerlerde heyelan olayı fazladır. Kar erimesi ve yağmurlarla, üstteki geçirimli tabakadan sızan sular alttaki geçirimsiz tabakaya gelerek geçirimsiz tabakanın üzerinde birikir. Geçirimsiz tabakanın üst yüzeyi, suyu emerek kaygan bir özellik kazanır. Böylece üstte suya doymuş ve gevşek hale gelmiş olan tabaka, alttaki kaygan yapı ve fazla eğimin etkisiyle yamaç boyunca kayar. Bunun için büyük ve yaygın heyelan olayları şiddetli yağışlardan sonra meydana gelir.
3. Tabakaların Yapısal Özelliği : Heyelanın oluşabilmesi için suyu sızdıran tabakanın altında kil tabakasının bulunması gerekir. Geçirimli tabakadan sızan sular alttaki geçirimsiz tabakanın gevşemesine neden olur. Ana kütleden zor kopan kayalar heyelanı azaltır.Tabakaların uzanışı heyelanı etkiler. Yamaç eğimine paralel ise böyle yerlerde kaymalar kolay olur.
4. Bitki Örtüsünün Tahribi : Bitki örtüsü, yamaçlardaki toprağı tutan kaymasını engelleyen etkendir. Bunun için heyelanların çoğu çıplak yamaçlarda olmaktadır. Ağaçların tahrip edilmesi heyelanları kolaylaştırır.
5. Beşeri Faktör : Doğal etkenlerin dışında heyelana neden olan beşeri faktörler vardır. İnsanlar çeşitli nedenlerle yamacın doğal eğimini bozarlar. Yol, kanal, tünel ve baraj yapımı sırasında yamacın bir bölümü oyularak denge bozulur. Bu durumda kaymalara neden olur.
TÜRKİYE’DE YER KAYMALARI VE GÖÇMELERİ
Engebeli yerler geniş yer kapladığından Türkiye’nin her bölgesinde büyüklü küçüklü yer göçmelerine ve kaymalarına rastlanır. Heyelanı oluşturan etmenlere göre yurdumuzda bazı yerlerde az bazı yerlerde ise çok sık meydana gelir. Heyelanın en çok görüldüğü yer Karadeniz Bölgesidir. Bunun nedeni; arazinin dik oluşu, yağışın fazla düşmesi, arazinin killi tabakalardan oluşmasıdır. Ülkemizdeki heyelanların %50 sinin Karadeniz Bölgesinde olduğu görülmektedir.
İç bölgelerde yer kaymaları ilkbaharda meydana gelir.Bu dönemde yağışlar artmakta, böylece toprak suya doymaktadır. Bu yüzden yurdumuzdaki heyelanların %65 ‘nin ilkbahar aylarında, %25 ‘i kış aylarında meydana gelmektedir. Az engebeli yerlerinde heyelan gerçekleşmez. Örneğin; Güneydoğu Anadolu Bölgesi heyelanın en az olduğu bölgedir. Heyelan büyük felaketlere yol açar. Örneğin 1988 yılında meydana gelen Trabzon yakınındaki Çatak’taki heyelanda 64 kişi hayatını yitirmiştir. Ayrıca önemli ölçüde maddi kayıplar meydana gelmiştir. Göçme olayının bir türü de maden ocaklarının tavanlarının çökmesiyle gerçekleşir. Bu tür göçme olaylarına ülkemizde daha çok maden çıkarılan yerlerde rastlanır. Yer altından taş kömür çıkarıldığı için Zonguldak çevresinde yer altında büyük boşluklar oluşur. Bu boşluklar göçmelere neden olur. Bu tür göçmelerde maden işçisi hayatlarını yitirmişlerdir.
Heyelandan Korunma Yolları
• Ormanların korunması
• Ağaçlandırmaya hız verilmesi
• Heyelanın bol olduğu yerlerde kara ve demir yolu geçirilmemesi
• Yerleşim merkezlerinin heyelanlı bölgeye kurulmaması
• Yamaç dengesinin bozulmaması
• Yol, köprü, maden ocağı gibi alt yapı tesislerinin yapımı sırasında yamacın doğal profilinin bozulmaması gerekmemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder