Yıldırım Bayezit : 1360 - 1403
Büyük cesareti ile ün yapan ve savaşlardaki emsalsiz sürati yüzünden «Yıldırım» unvanını alan Osmanlı Padişahıdır. Bursa'da doğdu. Babası Murat Hüdavendigâr'ın şehit düşmesi üzerine, Kosova zaferinin kazanıldığı savaş meydanında padişah oldu. İstanbul'u muhasara edip Anadoluhisarı'nı yaptırdı. Ankara civarında Timur ile yaptığı savaşı kaybederek esir düştü. 4 Mart 1403 günü Akşehir'de kahrından öldü. Türbesi Bursa'dadır.
Savaş alanlarında gösterdiği emsalsiz sürat yüzünden, ona daha şehzadeliği sırasında «Yıldırım» adı verilmişti. Onun gibi hızlı at süren bir padişah daha yoktu Osmanlı hanedanı içinde. Babası, büyük cengâver Murat Hüdavendigâr'ın yanında yetişmiş, onunla birlikte katıldığı savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermişti. Nitekim Kosova Meydan Savaşı'nda da kumanda ettiği birliklerin başında gösterdiği büyük kahramanlıklar ve üstün bir idarecilik gücüyle zaferin tecellisinde pek önemli rol oynamıştı. Babası Murat Hüdavendiqâr'ın yaralı bir Sırplı tarafından hançerle vurulup, şehit edilmesiyle, savaş meydanında padişah olmuştu.
Padişah olduktan sonra, bir rivayete göre babasının vasiyeti üzerine, bir rivayete göre de etrafındakilerin teşvikiyle, babasının ölümünden haberi olmayan ve asker tarafından çok sevilen kardeşi Yâkup Çelebi'yi çadırına çağırtarak orada boğduran Yıldırım Bayezit, Osmanlı sülâlesinde kardeş katlini başlatan ilk hükümdar oldu.
Yıldırım, Kosova zaferi ile Balkan yarımadası üzerindeki Türk egemenliğini sağlamladıktan sonra, gözlerini İstanbul'a çevirdi. Karadeniz Boğazı'nın Anadolu yakasını ele geçirdikten sonra Anadolu Türk birliğini kurdu. Boğaz üzerindeki ilk Türk kalesi olan Anadoluhisarı'nı yaptırdı. Sonra İstanbul'un muhasarasına girişti. Bu muhasara sekiz ay sürdü Bizans'ın Türkler eline geçmek üzere olduğunu gören Hristiyan âlemi, yeni bir Haçlı Seferi için ayaklandı. Kuvvetli bir ordu meydana getirilerek Tuna boyuna ilerleyen Haçlılar, Türklerin elindeki en önemli sınır kalesi olan Niğbolu'yu sardılar.
Niğbolu'nun sayıca pek kalabalık olan bir düşman ordusu tarafından kuşatıldığını haber alan Yıldırım Bayezit, İstanbul kuşatmasını kaldırarak, büyük bir hızla Niğbolu'ya koştu. Doğan Bey'in kumandasındaki Niğbolu kalesi kahramanca dayanmaktaydı. Cesaretiyle ün yapan, Yıldırım Bayezit, Macar sipahisi kıyafetine bürünüp gecenin (23 Eylül 1396) geç vakti, düşman hatlarını tek başına geçerek kale kapısının önüne geldi:
«— Bre Doğan, bre Doğan!..» diye seslendi. Doğan Bey bunu önce bir düşman hilesi sanmış, fakat padişahın sesini tanımıştı birden. Heyecanla burca koştuğu zaman, gecenin karanlığına rağmen surun dibindeki o emsalsiz kır atı gördü. Yıldırım:
«— Hâlin nicedir, bre Doğan?» diye soruyordu.
«— Düşman karadan ve nehirden kal'ayı tazyik eder, fakat surlar sağlam, erzak boldur. Madem ki saadetlû padişahım da yetişmiştir, ne ihtimaldir ki Niğbolu düşe...» dedi Doğan Bey. Yıldırım:
«— Bir iki gün dayanasın, yetiştik biz gayri» diye seslendi.
Bu sesleri duyan Haçlılar kalenin önünde duran kır atlı ve Macar sipahisi kılıklı yabancının üzerine hücum edecek oldular. Ancak Yıldırım'ın yıldırım gibi giden atına yetişemediler...
25 Eylül 1396 günü Yıldırım Bayezit, Niğbolu' yu saran o mahşerî Haçlı ordusuna karşı amansız bir hücuma geçti. Uzun sürmedi bu kanlı savaş. Yıldırım, tarihlere nam salan meşhur «kıskaç» plânı ile o muhteşem orduyu imha etti.
Haçlı ordusunun başında bulunan Korkusuz Jean esir düştükten sonra:
«— Yemin ediyorum ki, bir daha Türklere karşı elimi silâhıma atmam» demişti.
Bunu haber alan Yıldırım Bayezit, onu huzuruna çağırttı:
«— Ettiğin yemini sana bağışlıyorum. Git. Şerefini kurtarmak için Hristiyanlığın bütün kuvvetlerini bir daha topla ve yeniden gel. Böylelikle bana şan ve şerefimi artıracak yeni fırsatlar verirsin..» diyerek kendisini serbest bıraktı.
Türk kılıcını Niğbolu'da şan ve şereflerin zirvesine asan Yıldırım Bayezit, beş yıl sonra bu kez doğudan gelen büyük bir tehlike ile daha karşılaştı. Türkistan İmparatoru Timur, bir istilâ ordusu hâlinde üzerine doğru yürümekteydi. Tarihin iki büyük ordusu 20 temmuz 1402 günü Ankara civarında Çubuk'ta karşı karşıya geldiler. Genç Yıldırım'ın 70 bin kişilik ordusu, Timur'un 160 bin kişilik ordusunun karşısında eridi.
Bayezit, yaptığı stratejik bir hatanın yanı sıra içinden uğradığı ihanetlerle savaşı kaybetti. Kaçması için çok fırsatlar geldi ayağına. Ama, buna tenezzül etmedi. Ölmek için dövüşürken esir alındı. Mağrur ve onurlu bir insandı. Bu yenilgiyi de, esareti de asla hazmedemedi. Yedi ay sonra kahrından öldü...
Büyük cesareti ile ün yapan ve savaşlardaki emsalsiz sürati yüzünden «Yıldırım» unvanını alan Osmanlı Padişahıdır. Bursa'da doğdu. Babası Murat Hüdavendigâr'ın şehit düşmesi üzerine, Kosova zaferinin kazanıldığı savaş meydanında padişah oldu. İstanbul'u muhasara edip Anadoluhisarı'nı yaptırdı. Ankara civarında Timur ile yaptığı savaşı kaybederek esir düştü. 4 Mart 1403 günü Akşehir'de kahrından öldü. Türbesi Bursa'dadır.
Savaş alanlarında gösterdiği emsalsiz sürat yüzünden, ona daha şehzadeliği sırasında «Yıldırım» adı verilmişti. Onun gibi hızlı at süren bir padişah daha yoktu Osmanlı hanedanı içinde. Babası, büyük cengâver Murat Hüdavendigâr'ın yanında yetişmiş, onunla birlikte katıldığı savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermişti. Nitekim Kosova Meydan Savaşı'nda da kumanda ettiği birliklerin başında gösterdiği büyük kahramanlıklar ve üstün bir idarecilik gücüyle zaferin tecellisinde pek önemli rol oynamıştı. Babası Murat Hüdavendiqâr'ın yaralı bir Sırplı tarafından hançerle vurulup, şehit edilmesiyle, savaş meydanında padişah olmuştu.
Padişah olduktan sonra, bir rivayete göre babasının vasiyeti üzerine, bir rivayete göre de etrafındakilerin teşvikiyle, babasının ölümünden haberi olmayan ve asker tarafından çok sevilen kardeşi Yâkup Çelebi'yi çadırına çağırtarak orada boğduran Yıldırım Bayezit, Osmanlı sülâlesinde kardeş katlini başlatan ilk hükümdar oldu.
Yıldırım, Kosova zaferi ile Balkan yarımadası üzerindeki Türk egemenliğini sağlamladıktan sonra, gözlerini İstanbul'a çevirdi. Karadeniz Boğazı'nın Anadolu yakasını ele geçirdikten sonra Anadolu Türk birliğini kurdu. Boğaz üzerindeki ilk Türk kalesi olan Anadoluhisarı'nı yaptırdı. Sonra İstanbul'un muhasarasına girişti. Bu muhasara sekiz ay sürdü Bizans'ın Türkler eline geçmek üzere olduğunu gören Hristiyan âlemi, yeni bir Haçlı Seferi için ayaklandı. Kuvvetli bir ordu meydana getirilerek Tuna boyuna ilerleyen Haçlılar, Türklerin elindeki en önemli sınır kalesi olan Niğbolu'yu sardılar.
Niğbolu'nun sayıca pek kalabalık olan bir düşman ordusu tarafından kuşatıldığını haber alan Yıldırım Bayezit, İstanbul kuşatmasını kaldırarak, büyük bir hızla Niğbolu'ya koştu. Doğan Bey'in kumandasındaki Niğbolu kalesi kahramanca dayanmaktaydı. Cesaretiyle ün yapan, Yıldırım Bayezit, Macar sipahisi kıyafetine bürünüp gecenin (23 Eylül 1396) geç vakti, düşman hatlarını tek başına geçerek kale kapısının önüne geldi:
«— Bre Doğan, bre Doğan!..» diye seslendi. Doğan Bey bunu önce bir düşman hilesi sanmış, fakat padişahın sesini tanımıştı birden. Heyecanla burca koştuğu zaman, gecenin karanlığına rağmen surun dibindeki o emsalsiz kır atı gördü. Yıldırım:
«— Hâlin nicedir, bre Doğan?» diye soruyordu.
«— Düşman karadan ve nehirden kal'ayı tazyik eder, fakat surlar sağlam, erzak boldur. Madem ki saadetlû padişahım da yetişmiştir, ne ihtimaldir ki Niğbolu düşe...» dedi Doğan Bey. Yıldırım:
«— Bir iki gün dayanasın, yetiştik biz gayri» diye seslendi.
Bu sesleri duyan Haçlılar kalenin önünde duran kır atlı ve Macar sipahisi kılıklı yabancının üzerine hücum edecek oldular. Ancak Yıldırım'ın yıldırım gibi giden atına yetişemediler...
25 Eylül 1396 günü Yıldırım Bayezit, Niğbolu' yu saran o mahşerî Haçlı ordusuna karşı amansız bir hücuma geçti. Uzun sürmedi bu kanlı savaş. Yıldırım, tarihlere nam salan meşhur «kıskaç» plânı ile o muhteşem orduyu imha etti.
Haçlı ordusunun başında bulunan Korkusuz Jean esir düştükten sonra:
«— Yemin ediyorum ki, bir daha Türklere karşı elimi silâhıma atmam» demişti.
Bunu haber alan Yıldırım Bayezit, onu huzuruna çağırttı:
«— Ettiğin yemini sana bağışlıyorum. Git. Şerefini kurtarmak için Hristiyanlığın bütün kuvvetlerini bir daha topla ve yeniden gel. Böylelikle bana şan ve şerefimi artıracak yeni fırsatlar verirsin..» diyerek kendisini serbest bıraktı.
Türk kılıcını Niğbolu'da şan ve şereflerin zirvesine asan Yıldırım Bayezit, beş yıl sonra bu kez doğudan gelen büyük bir tehlike ile daha karşılaştı. Türkistan İmparatoru Timur, bir istilâ ordusu hâlinde üzerine doğru yürümekteydi. Tarihin iki büyük ordusu 20 temmuz 1402 günü Ankara civarında Çubuk'ta karşı karşıya geldiler. Genç Yıldırım'ın 70 bin kişilik ordusu, Timur'un 160 bin kişilik ordusunun karşısında eridi.
Bayezit, yaptığı stratejik bir hatanın yanı sıra içinden uğradığı ihanetlerle savaşı kaybetti. Kaçması için çok fırsatlar geldi ayağına. Ama, buna tenezzül etmedi. Ölmek için dövüşürken esir alındı. Mağrur ve onurlu bir insandı. Bu yenilgiyi de, esareti de asla hazmedemedi. Yedi ay sonra kahrından öldü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder