İbrahim Müteferrika : 1674 - 1745
Türkiye'de ilk matbaayı kuran ve ilk kitapları basan kişidir. Aslen Macar'dır. Kolojvar'da doğdu. Ruhban mektebinde bir süre tahsil gördü. Onsekiz yaşında iken Türklerin eline esir düştü ve İstanbul'da esir pazarında satıldı. Çok zâlim bir adam tarafından satın alındı ve elinden çok çektiği için İslâmiyet'i mecburen kabul edip hürriyetine kavuştu. Dergâh-ı Âli müteferrikalarından olduğu için «İbrahim Müteferrika» adıyla tanınır.
Risalei İslâmiye adlı eseriyle Damat Nevşehirli İbrahim Paşa'nın dikkatini çekmiş ve o tarihlerde Rikâb-ı Hümâyûn Kaymakamı bulunan bu hatırlı kişinin delaletiyle saray müteferrikaları arasına alınmıştı. İbrahim Efendi'yi Türk tarihinin unutulmaz isimleri arasına sokan olay, Sadaret mektupçuluğu kaleminde kâtiplik yapan Sait Mehmet Efendi ile tanışmasından sonra oldu. Babası Yirmi sekiz Mehmet Çelebi'nin Fransa sefirliğine tâyini ile Paris'e giden ve orada bir süre kalan Sait Mehmet Efendi, yepyeni düşüncelerle yurduna dönmüştü. Paris'te gördükleri arasında özellikle kitap basan matbaa ilk sırayı işgal ediyordu. Bu matbaalarda basılan kitaplar pek çok sayıda olabildiği gibi gayet ucuzlukla herkesin eline geçebiliyordu. İbrahim Müteferrika'nın da bu işe aklı yattı. Ve Türkiye'de ilk matbaayı kurmak üzere iki arkadaş kolları sıvadılar.
Ancak baskı makinesi ile gerekli hurufatın temini ile iş halledilmiyordu. Muhafazakâr ve mutaasıp bir ülkede, aynı fikrin etkisi altındaki bir toplumda yaşıyorlardı. Böyle bir iş için izin lâzımdı...
İzin alabilmek kolay değildi. Her şeyden önce, bu işin faydasını ve önemini anlatmak, karşı çıkacak fikirlere karşı kuvvetli olmak, dayanmak, diretmek gerekiyordu. İki arkadaş bunu çok iyi biliyorlardı.
İbrahim Müteferrika'nın hâmisi bulunan Damat Nevşehirli İbrahim Paşa'nın o sıralarda sadrazam bulunması işlerini çok kolaylaştırdı. Paşa, uyanık fikirli ve reformcu bir sadrazamdı. Bu bakımdan İbrahim Müteferrika'nın «Vesiletüttıbaa» adlı bir risale ile vâki müracaatını derhal kabul etti. Ancak iş yalnız onun kabulü ile de bitmiyordu. Devrin mutaassıp zihniyetini de hesaba kattılar. Paşa, devrin Şeyhülislâm'ı Abdullah Efendi'den de «Dinî eser basılmaması» şartı ile, matbaanın açılması yolunda fetva aldı.
Sadrazamın müsaadesi ve Şeyhülislâm'ın fetvası ile Viyana'dan gerekli alât ve edevatı getirttiler. İbrahim Müteferrika'nın Sultanahmet'teki evinin altında ilk matbaayı meydana getirdiler. Ve Viyana'dan gelen ustaların nezaretinde, 1726 yılında Türkiye'de basılan ilk kitabı çıkardılar. Bu kitap, Vankulu Mehmet Efendi'nin «Sıhah Tercemesi» adını taşıyan lügati olmuştu. Bin nüsha basılan bu kitabın gördüğü olağanüstü ilgi karşısında iki kafadar bu kez Kâtip Çelebi'nin «Tuhfetülkibar» isimli eserini bastılar. Türk denizcilik tarihini hikâye eden bu kitap da olağanüstü bir ilgi topladı.
Bizzat İbrahim Müteferrika'nın tercümesi olan «Tarih-i Seyyah», Emîr Muhammed ibni Hasanüssüûdi'nin «Tarih-i Hind-i Garbi» adındaki Amerika tarihi, Bağdatlı Nazmizâde'nin «Tîmurlenk Tarihi», bu matbaanın arka arkaya verdiği diğer eserler oldu.
Ancak ne var ki çok geçmeden Sait Mehmet Efendi ortaklıktan ayrıldı. Sonradan sadrazam olacak bu zât, büyük devlet memurluklarına namzet olduğu cihetle, bu işe daha fazla devam edemezdi. Her ne kadar o ana kadar matbaa hakkında bir çatlak ses çıkmamış idiyse de yine bu iş namzet olduğu mevkilerle bağdaştırılamazdı...
Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın da kellesine mal olan 1730 irtica ihtilâlinde matbaa kapanmak zorunda kaldı. Ancak çok geçmeden taht'a çıkmış bulunan I. Mahmut'un ihtilâlcileri sindirip duruma hâkim olmasıyle İbrahim Müteferrika tekrar matbaasını faaliyete geçirdi. Ve kitapları sıralamaya devam etti:
Süheylî'nin «Eski ve Yeni Mısır Tarihi», Bağdatlı Nazmizâde'nin «Gülşen-i Hülefî» adlı eseri, İbrahim Müteferrika'nın «Usul-ülhikem fî Nizâmülümen»i, yine İbrahim Müteferrika'nın «Füyuzât-ı Mıknatısıyye»si, Kâtip Çelebi'nin «Cihannümâ»sı, Kâtip Çelebi'nin «Takvim-üt Tevârih»i, Naima Tarihi, Râşit Tarihi, Çelebizâde Âsım Tarihi, «Ferheng-i Şuurî» birbiri ardından basıldı. Baskı işlerine bu konuda eni-konu ihtisas sahibi olmuş bulunan İbrahim Müteferrika bizzat nezaret etti. Bu kitapları basarken ihtiyacı olan kâğıdı temin etmek amacıyle yeni bir teşebbüse girişip Yalova'da bir de kâğıt fabrikası yaptırdı ve bu fabrikadan elde ettiği kâğıtla kitaplarını bastı.
Bir protestan papazı olmak için ruhban mektebinde tahsil gören, sonra kabul ettiği İslâm dininin koyu bir müdafii olan ve nihayet Türkiye'de ilk matbaayı kurmakla pek büyük bir reform yapan İbrahim Müteferrika, 69 yaşında İstanbul'da hayata gözlerini yumduğu zaman arkasında sadece ilk Türk matbaasını bırakmakla kalmıyor, yüzyıllar boyu saygı ile anılacak bir de isim bırakıyordu...
Türkiye'de ilk matbaayı kuran ve ilk kitapları basan kişidir. Aslen Macar'dır. Kolojvar'da doğdu. Ruhban mektebinde bir süre tahsil gördü. Onsekiz yaşında iken Türklerin eline esir düştü ve İstanbul'da esir pazarında satıldı. Çok zâlim bir adam tarafından satın alındı ve elinden çok çektiği için İslâmiyet'i mecburen kabul edip hürriyetine kavuştu. Dergâh-ı Âli müteferrikalarından olduğu için «İbrahim Müteferrika» adıyla tanınır.
Risalei İslâmiye adlı eseriyle Damat Nevşehirli İbrahim Paşa'nın dikkatini çekmiş ve o tarihlerde Rikâb-ı Hümâyûn Kaymakamı bulunan bu hatırlı kişinin delaletiyle saray müteferrikaları arasına alınmıştı. İbrahim Efendi'yi Türk tarihinin unutulmaz isimleri arasına sokan olay, Sadaret mektupçuluğu kaleminde kâtiplik yapan Sait Mehmet Efendi ile tanışmasından sonra oldu. Babası Yirmi sekiz Mehmet Çelebi'nin Fransa sefirliğine tâyini ile Paris'e giden ve orada bir süre kalan Sait Mehmet Efendi, yepyeni düşüncelerle yurduna dönmüştü. Paris'te gördükleri arasında özellikle kitap basan matbaa ilk sırayı işgal ediyordu. Bu matbaalarda basılan kitaplar pek çok sayıda olabildiği gibi gayet ucuzlukla herkesin eline geçebiliyordu. İbrahim Müteferrika'nın da bu işe aklı yattı. Ve Türkiye'de ilk matbaayı kurmak üzere iki arkadaş kolları sıvadılar.
Ancak baskı makinesi ile gerekli hurufatın temini ile iş halledilmiyordu. Muhafazakâr ve mutaasıp bir ülkede, aynı fikrin etkisi altındaki bir toplumda yaşıyorlardı. Böyle bir iş için izin lâzımdı...
İzin alabilmek kolay değildi. Her şeyden önce, bu işin faydasını ve önemini anlatmak, karşı çıkacak fikirlere karşı kuvvetli olmak, dayanmak, diretmek gerekiyordu. İki arkadaş bunu çok iyi biliyorlardı.
İbrahim Müteferrika'nın hâmisi bulunan Damat Nevşehirli İbrahim Paşa'nın o sıralarda sadrazam bulunması işlerini çok kolaylaştırdı. Paşa, uyanık fikirli ve reformcu bir sadrazamdı. Bu bakımdan İbrahim Müteferrika'nın «Vesiletüttıbaa» adlı bir risale ile vâki müracaatını derhal kabul etti. Ancak iş yalnız onun kabulü ile de bitmiyordu. Devrin mutaassıp zihniyetini de hesaba kattılar. Paşa, devrin Şeyhülislâm'ı Abdullah Efendi'den de «Dinî eser basılmaması» şartı ile, matbaanın açılması yolunda fetva aldı.
Sadrazamın müsaadesi ve Şeyhülislâm'ın fetvası ile Viyana'dan gerekli alât ve edevatı getirttiler. İbrahim Müteferrika'nın Sultanahmet'teki evinin altında ilk matbaayı meydana getirdiler. Ve Viyana'dan gelen ustaların nezaretinde, 1726 yılında Türkiye'de basılan ilk kitabı çıkardılar. Bu kitap, Vankulu Mehmet Efendi'nin «Sıhah Tercemesi» adını taşıyan lügati olmuştu. Bin nüsha basılan bu kitabın gördüğü olağanüstü ilgi karşısında iki kafadar bu kez Kâtip Çelebi'nin «Tuhfetülkibar» isimli eserini bastılar. Türk denizcilik tarihini hikâye eden bu kitap da olağanüstü bir ilgi topladı.
Bizzat İbrahim Müteferrika'nın tercümesi olan «Tarih-i Seyyah», Emîr Muhammed ibni Hasanüssüûdi'nin «Tarih-i Hind-i Garbi» adındaki Amerika tarihi, Bağdatlı Nazmizâde'nin «Tîmurlenk Tarihi», bu matbaanın arka arkaya verdiği diğer eserler oldu.
Ancak ne var ki çok geçmeden Sait Mehmet Efendi ortaklıktan ayrıldı. Sonradan sadrazam olacak bu zât, büyük devlet memurluklarına namzet olduğu cihetle, bu işe daha fazla devam edemezdi. Her ne kadar o ana kadar matbaa hakkında bir çatlak ses çıkmamış idiyse de yine bu iş namzet olduğu mevkilerle bağdaştırılamazdı...
Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın da kellesine mal olan 1730 irtica ihtilâlinde matbaa kapanmak zorunda kaldı. Ancak çok geçmeden taht'a çıkmış bulunan I. Mahmut'un ihtilâlcileri sindirip duruma hâkim olmasıyle İbrahim Müteferrika tekrar matbaasını faaliyete geçirdi. Ve kitapları sıralamaya devam etti:
Süheylî'nin «Eski ve Yeni Mısır Tarihi», Bağdatlı Nazmizâde'nin «Gülşen-i Hülefî» adlı eseri, İbrahim Müteferrika'nın «Usul-ülhikem fî Nizâmülümen»i, yine İbrahim Müteferrika'nın «Füyuzât-ı Mıknatısıyye»si, Kâtip Çelebi'nin «Cihannümâ»sı, Kâtip Çelebi'nin «Takvim-üt Tevârih»i, Naima Tarihi, Râşit Tarihi, Çelebizâde Âsım Tarihi, «Ferheng-i Şuurî» birbiri ardından basıldı. Baskı işlerine bu konuda eni-konu ihtisas sahibi olmuş bulunan İbrahim Müteferrika bizzat nezaret etti. Bu kitapları basarken ihtiyacı olan kâğıdı temin etmek amacıyle yeni bir teşebbüse girişip Yalova'da bir de kâğıt fabrikası yaptırdı ve bu fabrikadan elde ettiği kâğıtla kitaplarını bastı.
Bir protestan papazı olmak için ruhban mektebinde tahsil gören, sonra kabul ettiği İslâm dininin koyu bir müdafii olan ve nihayet Türkiye'de ilk matbaayı kurmakla pek büyük bir reform yapan İbrahim Müteferrika, 69 yaşında İstanbul'da hayata gözlerini yumduğu zaman arkasında sadece ilk Türk matbaasını bırakmakla kalmıyor, yüzyıllar boyu saygı ile anılacak bir de isim bırakıyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder