25 Kasım 2016 Cuma

İSTANBUL

İSTANBUL
Alınışının beş yüzüncü yılında, İstanbul, sana bakıyorum: senin bu güzelliğinde Türk ruhunun inceliği var.

Masmavi bir gökyüzü altında yaslandığın kıyılara, dünyanın en güzel manzarasını biz verdik. Sana Haliç’in öbür yakasından bakıyorum, Üsküdar'dan bakıyorum. Eyüp'ten bakıyorum; ihtişamlı kubbelerinle ince minarelerinin çizdiği levha karşısında gurur duyuyorum.

Adalarına bakıyorum: Beş yüz yıl önce, gözlerine mil çekilmiş prenslere zindanlık etmekte olan o kayalı, o çıplak toprak parçalarını birer dünya cennetine çeviren bizler değil miyiz? Tepeleri kap¬layıp kıyılardan sarkan çamlarında bizim dikkatimiz, kokusu hiçbir memleketinkine benzemeyen ka¬ranfillerinde bizim sevgimiz, yamaçlarına birer kuş kafesi gibi kondurulmuş köşklerinde bizim-sevgi¬miz yok mu?

İSTANBUL
Boğaziçi'ne bakıyorum. İki kıyı boyunca Karadeniz’e kadar uzanan o şirin semtleri bir sanatkâr inceliğiyle yerli yerine koyan bizler değil miyiz? Beş yüzyıl önceki o ıssız kıyılarda dünyanın en güzel tabiat harikasını biz yaratmadık mı? Korularındaki bülbülleri ilk biz dinlemedik mi? Sularında en narin kayıkları biz yüzdürmedik mi?

İstanbul, beş yüzyıllık Türk varlığınla, güzelliğe ve insanlığa ettiğin hizmetten gurur duyuyorum.


İSTANBUL

İstanbul senin için 
Bir destan yazacağım, 
Tüm dünyanın bildiği 
Şeyi haykıracağım.
İstanbul gibi şehir 
Bulunur mu dünyada 
Nice şairler coşmuş, 
Isıttığın yuvada
Var mı senin gibisi, 
Marmara'nın incisi. 
Avrupa'dan Asya'ya 
Sen geçirirsin bizi.
Türk'ün bilek gücüyle 
Sen bize oldun başkent. 
Bunu çok iyi belle, 
Arkadaşım dikkat et.

Sait KIRKGÖZLÜ


İSTANBUL
BAŞKA BİR TEPEDEN

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! 
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer, 
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma, keyfince kurul! 
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada 
Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. 
Yaşamıştır, derin en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Yahya Kemal BEYATLI


GÜZEL İSTANBUL

Gecemi süsleyen yıldız gibisin, 
Sevgiye susayan bir kız gibisin, 
Gönülden gönüle bir iz gibisin, 
Dünyada eşin yok, güzel İstanbul...
Kadıköy, Beyoğlu, Bebek, Üsküdar, 
Limanlar, körfezler, güzel adalar, 
Mavi denizinde şen sevdalılar, 
Dünyada eşin yok, güzel İstanbul...
Seyrine doyulmaz Boğaziçi'nin 
Bir de Emirgân'da taze çay için, 
Kulağımda tatlı ninnidir sesin, 
Dünyada eşin yok, güzel İstanbul...

Oktay ZERRİN


İSTANBUL'U DİNLİYORUM

İSTANBUL
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; 
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor; 
Yavaş yavaş sallanıyor 
Yapraklar, ağaçlarda; 
Uzaklarda, çok uzaklarda, 
Sucuların hiç durmayan çıngırakları; 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; 
Kuşlar geçiyor, derken; 
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. 
Ağlar çekiliyor dalyanlarda; 
Bir kadının suya değiyor ayakları; 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalı Çarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgârından, ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başında eski âlemlerin sarhoşluğu, 
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; 
Dinmiş lodosların uğultusu içinde 
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı,
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar.
Bir şey düşüyor, elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. 
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; 
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; 
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; 
Beyaz bir ay doğuyor, fıstıkların arkasından 
Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum.

Orhan Veli KANIK


İSTANBUL TÜRKÜSÜ

İSTANBUL
İstanbul'un sokakları parkeden, 
Yabancıyım, yok halimi farkeden, 
Düşünmez mi sılasını terkeden 
İstanbul, İstanbul üzme gönlümü, 
Dertli defterine yazma gönlümü
Dükkânlara eşyaları dizmişler, 
Üzerine fiyatını yazmışlar, 
Caddeleri cetvelinen çizmişler,
Bir yanda Üsküdar, bir yanda 
Şişli, Gezdim yollarını gözlerim yaşlı.
Sirkeci'de otel otel dolandım, 
Beyazıt'ta havuz gibi bulandım, 
Aksaray'da toz toprağa belendim, 
Bu taraftan geçemedim karşıya, 
Kadın erkek hepsi çıkmış çarşıya.
Camlarına tülden perde germişler, 
Sokakları demirlerle yarmışlar, 
Yol boyunca sıra sıra durmuşlar, 
Düdük öter, vapur kalkar açılır, 
Karşı yana, korka korka geçilir.
Sinemaya gittim, gördüm filmi, 
Kapalıçarşı da yuttum dilimi, 
Bayıldım yokuşu büktü belimi,
Yorulmuşum, çıkamadım yokuştan, 
Caddelerden geçemedim bakıştan.

Halil SOYUER


CANIM İSTANBUL

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; 
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar 
İçimde tüten bir şey; hava, renk, edâ, iklim; 
O benim zaman mekân aşıp geçmiş sevgilim. 
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur' 
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale; 
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım... 
İstanbul, 
İstanbul....
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mâna: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O mânayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir "Kâtibim'i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak...
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan
İstanbul,
İstanbul…

Necip Fazıl KISAKÜREK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder