25 Kasım 2016 Cuma

FETİHTEN KURTULUŞA

İstanbul, 1453'te Türklerin eline geçen bu güzel şehir, onlara yıllarca başkent oldu. Türkler İstanbul'u, İstanbul Türkleri çok sevdi. Türkler bu narin, bu güzel kentlerini daha da bezemek, süslemek için yüzyıllar boyu çalışıp durdular. Cami, medrese, çeşme, saray gibi mimari yapıların yanında şiirle, resimle, müzikle de güzelleştirenler onu, beyinlere nakşettiler böylece, onun güzelliğini ve Türk için taşıdığı önemi yedi iklim, dört diyara duyurdular.

İstanbul üstüne şiir yazan şairlerden Yahya Kemal Beyatlı, bu şehri sadece yaşanılan mekân olarak görmez. Tarihi bağları içinde düşünür hep. Osmanlı'nın tarihe damgasını vurduğu, dünyayı fethettiği o ihtişamlı günlerin hayalini görür bu kentin her taşında;

Üsküdar ulu bir rüyayı görenler şehri 

Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri. der: 

Hangi şehir görmüş onun gördüğünü, 
Bizim İstanbul'u fethettiğimiz mutlu günü.
Yine şâir, bu kente duyduğu hayranlığı, Münir Nurettin'in bestelediği güzel şiirinde şöyle dile getirir:
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul 
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer 
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul 
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Divan şiirinin ünlü ustalarından Lâle Devri şairi Nedim, İstanbul'un Türkler için ne denli kıymetli olduğunu şöyle dile getiriyor:

Bu şehr-i İstanbul ki bi-misl ü bahadır 
Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır 
Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında 
Hurşid-i cihan-tab ile tartılan sezadır...

Cumhuriyet sonrası şairlerinden Garip akımının kurucusu ünlü Orhan Veli Kanık'ın İstanbul üstüne yazdığı; "İstanbul'u Dinliyorum Gözlerim Kapalı" şiiri herkesçe bilinen ve çeşitli kişilerce bestelenmiş bir şiirdir.

İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor
Yavaş yavaş sallanıyor yapraklar ağaçlarda...

İstanbul'un özellikle Boğaz kıyısındaki semtleri pek çok şiire ve şarkıya konu olmuştur. Yahya Kemal;

Kandilli yüzerken uykularda 
Mehtabı sürükledik sularda yada
Günler kısaldı, Kanlıca'nın ihtiyarları 
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları 

Diyerek, İstanbul'un yalnız tabiat güzelliğiyle değil, insanları ile de yakından ilgili olduğunu gösterir.

İstanbul'un şarkılı haritası da Saray burnu'nda başlar, türkülerle Beyoğlu'na uzanır, sonra Bebek yoluyla Boğaz'a iner. Rumelihisarı, Yeniköy, Tarabya, Kandilli, Küçüksu, Göksu, Üsküdar, Kanlıca şarkılara, türkülere girmiş semtlerdir.

Örneklerde de görüldüğü gibi İstanbul, Türk ulusunun benliğine sinmiş, yaşamının vazgeçilmez bir parçası olmuştur. İşte Türk ulusunun 1453'ten beri önemli bir parçası olmuş bu kent, 16 Mart 1920 de, fethedildiğinden bu yana yaşamadığı bir şeyi yaşadı ve I. Dünya Savaşı'nın galip devletle¬ri tarafından işgal edildi.

O güne kadar Türk'ün kafasında hep hâkimiyetin, gücün ve aydınlığın sembolü olan İstanbul, birdenbire kararıverdi. Sislerle, kara bulutlarla kaplandı masmavi göğü, denizi, adaları... Artık Türk'ün nefes alacağı, gönlünce yaşayabileceği bir yer değildi burası. O yüzden, Mustafa Kemal gibi yiğit evlatlar, Anadolu'ya geçti, vatanı kurtarmanın tek yolu soluk bile alınamayan bu kentten ayrılmaktı. Nihayet onların kahramanlıkları sonucu; 16 Mart 1920 de başlayan kâbus, 6 Ekim 1923’te son buldu. İşte o zaman;

İstanbul'un üstüne güneş doğdu 
Çıktı silkinerek gecenin içinden 
Kız gibi minareleriyle Süleymaniye
Sultanahmet, Sultanselim, Fatih Camileri...

İstanbul, artık yeniden asıl sahiplerine kavuşmuştu, bir daha ayrılmamak, bir daha göklerinde yâd-elin bayraklarını dalgalandırmamak üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder