PRAG'LI küçük Yahudi Franz Kafka (1883-1924) zekiydi, inceydi, coşku vericiydi, çok büyüktü. Taklitçileri Kafka'yı yanlış tanıttılar. Kafka doğal bir yazardır. Kafka'yı sadelikle okumak gerekir.
Kafka'yı Fransa'da tanıtan "Kongo Meyvaları" romancısı Alexandre Vialatte "Dâva" için yazdığı önsözde şöyle der: "Hiç bir zaman kelimeleri kullanmakla yetinmez. Garipliği keyfince anlayan bir yazar değildir. Gariplik onda bir zevk niteliği taşımaz. Yapıtı garipse derinlik bakımından gariptir. Bizim alışkanlıkla anladığımızı sandığımız şeyleri kendine özgü bir açıdan gördüğü ve bizim bilmediğimiz, anlayamadığımız şeyleri belirttiği için gariptir. Hiç görülmemiş canavarları tropiklerden getirdiği için bir kâşif garip sayılmaz."
ÖLMEDEN ÖNCE BİLE
Kafka hiç bir haritanın üzerinde bulunmayan Tropiklerden dönüp gelir durmadan. Yapıtı da gezisinin ilişkisidir. Korkunç bir gezidir bu. Zaten biliyorduk bunu. Marthe Robert'in sunduğu ve çevirdiği "Mektuplar" ı okurken bunu daha iyi anlayacağız.
Marthe Robert "Eski ve Yeni" adı altında nadir zenginlikte bir kitap yayımlamıştı. Bu kitabında Marthe Robert "Don Kişot" ile "Şato" arasında bir paralel çiziyordu. Kafka'nın yapıtına girmek için bundan daha bilgiç daha emin bir kılavuz aramak yersizdir. Marthe Robert "Mektuplar"ı, "olağanüstü bir taslak, başlangıçta neşeliye yakın, sonunda da yürekler acısı bir düşüş" gibi gösteriyor, öyle bir düşüş ki, hemen hemen benzersiz bir yoğunlukla kaderin karmaşık ilerlemesi bunda izlenilebilir .
Kafka'dan "Babaya Mektup" ile "Milena'ya Mektuplar" ını biliyoruz. Daha sonra da nişanlısı olan Felice Bauer'e yazdığı mektuplarla ailesine yazdığı mektupları okuyacağız. Elimizdeki kitabın içinde en sevdiği arkadaşlarıyla birkaç genç kıza yazdığı mektuplar vardır. İlk mektup 4 şubat 1902 de Prag'da yazılmış. Kafka on dokuz yaşındadır. Son kelimeler de 1924 yılında yazılmış. Kafka artık konuşamıyor. Birkaç saniye sonra ölecek.
"Mektuplar" da birçok okuyucunun doğrudan doğruya Kafka'nın karakterinin özelliklerini belirten şeylerin dayanılmaz bir içtenlikle anlatılışını görüyoruz. Kafka'nın bu özellikleri de şunlardı: sürekli endişe, bazen yazmak ve konuşmak imkânsızlığı, kimseyi çekememek hali, yalnızlık ihtiyacı, derin bir suçluluk duyusu, mağaralarda ya da cehennem alanlarında dolaşıyormuş gibi bir izlenim... Bütün bunlara büroya gitmenin verdiği sıkıntıyı kadınlarla olan çok gergin ilişkileri ve gitttikçe kötüye giden sağlığının yarattığı aksaklıkları da eklemek gerek.
YAŞAMA SEVGİSİ
Kafka ile ilgilenince hiçbir şeyin basit olmadığı anlaşılır. Onun içindir ki, bazan çok neşeli olan bu genç adamı kendini acısına uygulamış ve ölümün yaklaşmasıyla duygululuğu sivrileşmiş biri gibi. Yaşamın dışında dolaşan bir gölge gibi görmek çok yanıltıcıdır.
Marthe Robert Kafka'nın yaşama sevgisine değinir. Ama bu sevginin belki de çocukluğun da iyi beslenip gelişmediğini açıklar. Son yılı olan 1924 de arkadaşı Max Brod'a yazdığı bir mektupta Kafka "kapının eşiğinde durarak salondaki bilinmeyen büyük bir eğlenceye bakan" çocuktan söz eder. Bir sigorta şirketinin bürolarına kapanmış Prag'lı bir memur geliyor gözümüzün önüne. Kafasının içinde oynanan yüksek oyunun kurallarını biliyor muhakkak ama gözlerinin önünde döne döne ceryan eden eğlencenin kurallarını bilmiyor.
Bu eğlenceye karşı duyduğu beceriksizliği ve eğilimi 1920 de yazdığı bir mektubun ilk satırlarında şöyle anlatıyor Kafka: "Bu dünyanın bütün kırallıkları bütün parlaklığıyla bana verilseydi bunları da elde edemezdim ben. İstemediğimden değil, sadece aşağı atlarken bu istek boynumu koparırdı da ondan..."
Kafka bazan bir kadını düşünür, kahveye, sinemaya, müzikhole gider. Doğrusunu söylemek gerekirse aptalcasına ondan esinlemeğe çalışan yazarlara, ondan esinlenerek dramlar ve romanlar yazmak isteyen yazarlara Kafka'nın şu cümlesini hatırlatalım: " (Vizeadmiral) i görmeğe gittim, insan bir oyun yazmak istiyorsa bunu ancak operetlerden öğrenebilir". Brech'le "Şen Dul" arasında Kafka gibi birinin tereddüt etmeyeceği açık bir gerçektir.
KARIŞIK BİR DÜNYA
Dünyanın gidişini nasıl görüyor Kafka? "Ne hüzünlü ne de neşeli, ama hüzünlü gözüksün neşeli gözüksün her zaman karmaşık, umutsuz bir karışıklık içinde" diyor.
Kafka: "Dünya hüzünlüdür" diyor, "ama al renge çalan bir hüzün vardır bunda, canlı bir hüzün de mutluluktan çok mu uzaktır?"
Bu sözler Hedwig W. adında bir genç kıza yazılmıştır. Kırmızı yanaklı, kısa boylu bir kızdır bu. Gözünde kelebek gözlüğü vardır çünkü çok miyoptur. Kafka onun kısa kalın bacaklarını düşünür hep. "Bir genç kızın güzelliğini bu şeylerden anlar ve âşık olurum” der.
BUZU KIRMAK
Kafka her zaman buzları kırmak istediğini, her zaman "içimizde buz tutan denizi parçalayan" kitaba çalıştığını açıklamıştır. Kafka bugünkü yeni romanı sevmezdi çünkü yeni roman kalbimizdeki sıcak denizleri dondurur. Kafka: "Okuduğumuz kitap başımıza inen bir yumruk darbesiyle bizi uyandırmıyorsa bu kitabı okumanın gereği nedir, ki?" der. İnsanı mutlu kılan yapıtlara gelince insan bunları neden kendisi yazmasın ?
Mutlu edebiyatın anlamını Kafka, çağının yazarlarının çoğundan daha iyi anlar. Oskar Baum'un kitaplarından birinden söz ederken bu yazara şunları yazmıştır : "Yapıtlarının arasında en sevdiklerimden biri budur. Bu kitabın içinde insan odanın bir köşesinde unutulmuş biri gibi mutlu yaşıyor, sımsıcak bir havanın içinde hissediyor kendini".
Ama Kafka kendi kitaplarının dışında hiç bir yerde sıcak bir yerdeymiş hissetmez kendini. Zaten Kafka yaşamdan büyük bir şey beklemiyordu: sağlık bakımından biraz düzelmek istiyordu, Güneyde bir memlekette oturmak istiyordu, bir de küçük bir mesleği olsun istiyordu, o kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder