18 Şubat 2017 Cumartesi

Çatışmadaki İnsan

Freud
‘‘Ama Doktor, biliyorsun uyumuyorum; hipnotize edilemem.’’ Bu yarı özür diler, yarı iğneleyici sözler 1892’de bir öğleden sonra Sigmund Freud’un kulaklarında çınlıyordu.1 Az önce eğer bir derin hipnoz durumuna sokabilirse belirtilerini iyileştirebileceğine inandığı hastalarından biri tarafından söylenmişlerdi. Bu yüzden, otuzaltı yaşındaki doktor tekrar tekrar yineliyordu, ‘‘Uykulu olduğunu duyuyorsun, göz kapakların gittikçe ağırlaşıyor; az sonra derin bir uykuya dalacaksın.’’

Hastanın rahatsızlığı histeriydi, bir koşul ki ondokuzuncu yüzyıl doktorlarının çoğunu şaşkınlığa düşürüyor ve rahatsız ediyordu, çünkü ana belirtileri saptanabilir hiçbir fiziksel temelleri olmayan tuhaf bedensel yakınmalardan oluşuyordu. Kimi hastalar felçten yakınıyorlardı, ama tepeden tırnağa yapılan sinirsel yoklamalar herhangi bir örgensel bozukluğun bulunduğunu göstermiyordu. Başka histeriklerin körlük, sağırlık, duyuyitimi (uyuşukluk), topallık ve sayısız başka duyusal ve fiziksel belirtilerden yakınmaları da eşit ölçüde temelsizdi. Pekçok doktor anlaşılabileceği gibi histerik hastaları düzenbazlar ve yalancı hastalar olarak gözardı etme eğilimi gösteriyor, çünkü yakınmalarının nedeni açıkça imgesel görünüyordu.

 Bununla birlikte, Freud durumun bundan daha karışık olduğunu biliyordu. Fransız nörolog Jean Charcot ile çalışmış ve ondan histerinin ciddiye alınması gerektiğini öğrenmişti. Histerik hastaları kabul etme inceliğini gösteren az sayıda Viyanalı doktordan biri olarak, Freud belirtilerin hastalar için öznel bir olgusallıkları olduğunu öğrenmişti, üstelik nesnel fiziksel nedenler kendilerini doktora açıkça göstermeseler bile. Hastaların çoğu yakınmalarında içtendi, ve eğer hasta rolünü üstleniyorlarsa bile, olgunun bilincinde değillerdi.

 Freud çalışmasına başladığı zaman histeriye karşı etkili çok az sağaltım yolu vardı. En gözde sağaltımlar hidroterapi ya da elektroterapi gibi gösterişli adlar taşıyordu. Su-sağaltımı değişik banyo türlerinden ve elektrik-sağaltımı ise etkilenen beden bölgelerinden yumuşak elektrik akımları geçirmeden oluşuyordu. Freud çok geçmeden bu sağaltımların iyileştirici etkilerinin büyük ölçüde telkin yoluyla üretildiklerini kavradı ve böylece bundan sonra telkinden daha doğrudan bir yolda yararlanmasını sağlayacak bir yol aramaya başladı. Fransa’daki ‘‘Nancy Okulu’’ üyelerinin hipnotizmayı histeri için bir sağaltım yolu olarak kullandıklarını biliyordu ve uygulayımlarını öğrenmek için kliniklerini ziyaret etti. Yöntemleri oldukça yalındı: hastalar hipnotize ediliyor ve sonra belirtilerinin yitecek olduğu yolunda doğrudan telkinler veriliyordu. Zaman zaman yitiyorlardı, ve gerçi rahatlama genellikle bölümsel ya da geçici olsa da, hipnotizmanın hidroterapi ve elektroterapi üzerinde bir ilerleme olduğu açıktı.

Freud doğrudan hipnotizma yöntemini kendi hastaları üzerinde belli bir başarıyla uygulamaya başladı. Ama bunları doyurucu bulmayınca daha tam ve kalıcı bir sağaltım aramaya yöneldi. Araştırmasının gidişi içinde yıllar önce ona eski dostu Josef Breuer (1842-1925) tarafından betimlenmiş olan dikkate değer bir olayı anımsadı. Breuer önde gelen Viyanalı doktorlardan biriydi ve histerikleri seyrek olarak ele almasına karşın 1880-1882 yılları sırasında tek bir histerik hasta ile yeğin olarak çalışmıştı. Birçok denemeden sonra hastasını bütünüyle iyileştirmiş gibi görünen bir uygulayım geliştirdi.

 Hasta çok sayıda histerik belirtiden acı çekiyordu, ve Breuer eğer kadını hipnotize eder ve hipnotizma altındayken ondan belirti tarafından üretilene benzer fiziksel bir duyumu yaşadığı ilk zamanı anımsamasını isteyecek olursa, belirtileri tek tek ortadan kaldırabileceğini buldu. Hasta her seferinde yavaş yavaş duygu-yüklü bir yaşantının ‘‘unutulmuş’’ bir yanını anımsıyordu. Örneğin, belirtilerden biri gözlerin çevresindeki kasların kasılmaları, gözleri kalıcı bir kısılma durumuna zorlamalarıydı. Hipnoz altındaki hastadan kısılmanın ilk kez olduğu zamanı anımsaması istendiğinde, gece umutsuz bir durumda hasta olan babasının yatağının başında beklerken yaşadığı duygusal olarak acılı bir olayı anımsadı. Babasının durumundan büyük bir endişe duymuş ve gözleri yaşla dolmuştu. Birdenbire babası bir an bilincini toparlayıp ondan saati sordu. Kadın kaygısını ele vermeyi istemeyerek hıçkırıklarını tuttu ve saatine bakmaya çalıştı. Gözyaşlarından ötürü gözlerini kısmak zorundaydı.

Bu acılı durumu yeniden anımsarken, bütün duygusal etkisini de yeniden yaşadı. Dahası, sağaltım sırasında kendine daha önce yadsıdığı bir lüksü engellemedi, kendini duygusunu açıkça anlatmaya bıraktı. Bu duygusal katharsisin ardından belirtiler yitti. Breuer öteki belirtilerden her birini yine bu kathartik yöntem olarak adlandırmaya başladığı aynı yolla iyileştirebileceğini anladı. Sonuçta hasta aşamalı olarak sağlığını kazandı. Bununla birlikte, ironik olarak, Breuer hiçbir zaman bir başka histerik hastanın sağaltımını üstlenmedi.

 Yıllar sonra Breuer tarafından betimlenişini anımsayarak kathartik yöntemi yeniden uygulamaya başlayan Freud oldu. Bunu kendi hastaları üzerinde denemelerinde genel olarak iyi sonuçlar aldı ve histerinin bir sağaltımının yaklaştığı vargısına ulaştı. Açıktı ki, onun ve Breuer’in belirttikleri gibi, ‘‘histerikler başlıca anılardan acı çekiyorlardı’’2—hiç kuşkusuz olağan anılardan değil, ama her nasılsa unutulmuş ve normal bilincin eriminin ötesine yerleştirilmiş duygusal olarak yüklü yaşantıların anılarından. Hipnotizma ile bu anılar yeniden ortaya çıkarılabiliyor ve onlara bağlı duygular tam olarak anlatılıyordu. Öyle görünüyordu ki anı bilincin dışında olduğu sürece duygusal erke kapatılıyor ya da ‘‘boğuluyordu.’’ Bilinçli anlatıma çıkması için doğal yolu engellenmiş olarak, duygusal erkenin fiziksel erkeye çevrilmesi gerekiyor ve böylece kendini fiziksel bir belirti olarak anlatıyordu. Bilince girmesine izin verildiği zaman, kendini normal yolda anlatıyor ve sonra dağılıp yitiyordu.

 Freud ve Breuer’in yaptıkları çarpıcı buluş fiziksel belirtilerin ansal durumlar tarafından yaratılabileceği olgusuydu. Buna göre, histerik belirtilerin altında yatan o bilinçsiz ama duygu-yüklü anılara patojenik (hastalık yaratıcı) düşünceler adını verdiler. Ve ussal çözümlemeden böylesine uzun bir süredir kaçmış olan o gizemli belirtilerin şimdi kavranabilir bir nedenleri ve yalın bir sağaltımları olduğu gösterildi. Doktorun yapması gereken yalnızca hastasını hipnotize etmekti, ve sonra ... 

 Ama sorun buradaydı: hipnotizma histerinin iyileştirilmesi için bir anahtar sağlamış olsa da, tüm histerik hastalar hipnotize edilemiyordu. Hastalardan birçoğu Freud’un hipnotik irkitmesine karşılık vermiyor, anılarının olağanüstü akıcılık kazandıkları bir duruma girmeyi başaramıyordu. Bunun yerine, şaşırmış ve endişeli bir durumda kalıyor, ya da giderek karşı çıkıyorlardı: ‘‘Ama Doktor, biliyorsun uyumuyorum; hipnotize edilemem.’’

Freud’un bu soruna getirdiği son çözüm doğrudan doğruya onun en temel buluşlarına, ve yirminci yüzyılın en devrimci ruhbilimsel dizgesine götürdü. Bununla birlikte, çözüm birdenbire doğmadı, ne de yalnızca Freud’un yalıtılmış dehasının bir ürünüydü. Yıllarca süren bir dönem boyunca gelişmişti, ve Freud’un olağanüstü varsıllıktaki anlıksal ve kişisel arkatasarına çok şey borçluydu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder