“Bir kurbaga, hayatinin her saniyesinde “Ben bir kurbagayim” diye düsünmüyor, hayatini kurbaga olma suuru içinde geçirmiyor; çünkü o varligi ile kimligi ile bütünlesmistir. Iste bizler de öyle olmaliyiz. Insan olarak hiçbir sey ama hiçbir sey düsünmemeliyiz. Hiç sifirdan farklidir; zira sifirin bir degeri vardir ama hiç’in yoktur. Hiç hiçtir.”
Yukaridaki sözlerin kime, hangi düsünce veya inanç sistemine ait oldugunu ve ne ifade ettigini açiklamadan önce isterseniz insanogluna yapilan böylesi bir teklifinin mümkün olup olmadigi üzerinde düsünelim. Insan fitratinin, adina ‘insan’ dedigimiz varliga o ismi verdirten özelliklerin en basinda düsünce yok mudur? Onu sair varliklardan ayiran ve neredeyse tek özellik olarak nitelendirilen ‘düsünce’ degil midir? O halde insana “düsünme” teklifinde bulunmak, aslinda ‘varligini inkar et” teklifi ile es degerdir.
Ama gel gör ki bu ‘düsünce!’ etrafinda binler–milyonlar rahatlikla toplanabiliyor ve adina da din diyebiliyorlar. ‘Zen Budizmi’nden bahsediyorum. Amerika’da istatistiklerin ‘en hizli yayilan din’ diye gösterdikleri seyden. (Istatistiklerin dogru olup olmadigini bir kenara koyalim.) Sadece meditasyona inanan, beseri veya Ilahi kaynakli dinlerde gördügümüz tanri, peygamber, ibadet, ahiret, cennet, cehennem vs. tüm unsurlari dislayan Budizm’in bir uzantisi sözde bir din bu.
Zen Budizmi elbette bu bir tek paragrafla anlasilamaz, anlatilamaz da. Ama benim bu yazida ele almak istedigim husus adina yeterli bir örnek bu. Son tahlilde gelip “nihilizme” dayanan bir anlayisin din diye kabullenilebilmesi benim meselem. Hem de 21. asrin modern insanlari, Amerika gibi Bati medeniyetinin en üst mertebede temsil edildigi, maddi hayat standartlari itibariyla tüm dünya insanlarini geride birakan bir seviyeye sahip vatandaslar tarafindan.
Neden? Iste soru ve sorun burada. Bir zamanlar peygamberle temsil edilen “din” olgusu adina ciddi boslugun gerek Amerika’da gerekse dünyanin sair ülkelerinde yasaniyor olmasi en temel sebep. Ve fitratina, yaratilisina ragmen hareket edemeyen, etmesi de mümkün olmayan insan bu boslugu doldurma arayisi içinde. Dolayisiyla ana–babasindan gördügü, ögrendigi dinden tatmin olmayip arayisa geçenler, karsisina çikan düsüncelere rahatlikla inanabiliyor. Bu noktada teknolojinin insanoglunun hizmetine sundugu tüm imkanlari daha iyi ve zamaninda kullanmanin, insan potansiyeli adina örgütlenmenin, organize olmanin kitlelere ulasmada inanç adina öne sürülen degerlerden daha öncelikli rol oynadigini ifade etmek isterim. Diger taraftan bahsi geçen sözde dinlerin, sundugu degerler ve mükellefiyetlerin kisilerin yasam standartlarini etkilememesi, külli degisikliklere gidilmesini gerektirmemesi kabul oraninin artmasinda –baska yerleri bilemem– Amerika’da ciddi rol oynuyor.
Tam bu noktada durup insan fitrati açisindan olaya bakarak rahatlikla bir kehanette bulunmak mümkün. Er veya geç, bir gün bütün bu insanlar din adina tercih ettikleri bu yeni yolda da kendilerini tatminsizligin bagrinda bulacak ve ayri bir cenderenin, arayisin içine yeniden düsecekler. Yalniz bu defa yasayacaklari maddi ve manevi sorunlar simdikinden çok daha fazla oranda, yasamlarini ailelerini ve son tahlilde toplumu etkileyecek. Bu bosluk Ilahi dinler tarafindan kapatilamaz mi? Oldukça önemli bir soru bu. Yalniz cevabi o kadar kolay degil. Neden? Tek tek ele alalim isterseniz. Yahudilik. Evrensel bir hüviyete sahip degil ve baglilarinca öyle bir iddia da söz konusu degil. Kaldi ki Yahudilik adina bir eksiklik de degil bu; çünkü yeryüzüne indirildigi mekan ve zaman itibariyla Ilahi iradenin tezahürü Yahudilik açisindan bu sekilde tecelli etmis. Öte taraftan disa açilmayi inanç esaslari açisindan kabul etmeyen bir yapiya sahip Yahudilik bugün. Yahudi vasfini alabilmesi bir insan için ancak Yahudi olan bir anadan dogmasina bagli. Babanin Yahudi olmasi bile yetmiyor bir insan için. Yahudiligin inanç adina ortaya koydugu, Müslüman bakis açisina göre tahrif edilmis ve Ilahi iradeyi yansitmayan degerlerin arayis içinde bulunan Bati insanini tatmin edip etmeyecegi ise su götürür bir konu.
Öte yandan siyasi ve ekonomik alanda Yahudilerin dünyanin kaderine hüküm etmeleri yargisi –dogru veya yanlis, bunu tartisma konusu yapmiyorum– Yahudilik adina ciddi bir dezavantaj. Bugün entelektüel camiada ve suur düzeyine göre taban kitledeki hava Yahudilerin aleyhine.
Parçalanmis itikadi yapiya sahip Hiristiyanliga gelince, kendilerinin evrensellik iddialarina ragmen Yahudilik için geçerli olan evrensel olmama özelligi aslinda onun için de geçerli. Bu bir. Parçalanmis itikadi yapi bir din için düsünce ve yorum zenginligi ifade edebilir. Ama bu Hiristiyanlik için geçerli degil; çünkü parçalanmislik aslin sabit kalip, farkliligin yorumlarda olmasi seklinde tezahür etmiyor. Tam aksine farklilik asillarda ve bu o kadar büyük ki gruplarin birbirlerini ‘kâfir’likle itham etmelerine neden olabiliyor.
Iki, Allah inanci konusundaki açmazlari, bahsini ettigimiz boslugun doldurulmasi açisindan memnun edici bir manzara arz etmiyor. Samimi üst düzey din adamlari tarafindan dahi artik açikça dile getirilen bu gerçek kendini hemen her yerde gösteriyor. “Isa’nin anlattigi Allah’a inaniyor ama kilisenin degil” cümlesi bu anlayisin slogani olarak kabul edilebilir.
Üç, dünyanin siyasi, ekonomik, kültürel kaderine hakim olan süper güçlerin genelde Hiristiyan olmasi ve bu hakimiyetin özellikle üçüncü dünya ülkeleri için sömürü, zulüm, haksizlik anlamina gelmesi menfi bir puan teskil ediyor Hiristiyanlik için.
Islam’a gelince, onu da bir sonraki yazida ele alalim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder