25 Aralık 2017 Pazartesi

KAYNAK VE KESME İŞLERİ TALİMATNAMESİ

Kaynak ve Kesme işlemlerinin iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygun olarak yapılmasını sağlamak ve iş güvenliği bilinci yaratmak 

Kapsam

Çak Tekstil bünyesinde çalışan, kaynak ve kesme işlemlerini yapan tüm personeli kapsamaktadır.

Sorumluluk

Bu talimatın uygulanmasından kaynak ve kesme işlemlerini yapan personel, kontrolünden Bölüm Şefi sorumludur.

Tanım

Kaynak : Basınçlı gaz v ark kaynaklarını ifade etmektedir.

Kesme : Spiral taşla kesme işlemini ifade etmektedir.

Genel Kurallar

1. Kaynak yapılan yerin yakınında bir seyyar yangın söndürücü bulundurulacaktır.

2. Kaynakçılar haricinde diğer çalışanlarında, kaynak ışınlarından, erimiş metalden, sparktan korunmaları için gerekli tertibat (paravana, kaynağın ayrı bir yerde yapılması gibi) alınacak ve gerekli uyarı yapılacaktır.

3. Duvarlarda, tabanlarda ve tavanlarda kaynak, kesme ve ısıtma işlemi yapılırken; kaynak yapılan tarafta alınan önlemlerin aynısı diğer tarafta da alınacaktır.

4. Kaynak yapmaya başlamadan önce, kaynak makinesinin bağlantısı doğru olarak yapılacaktır.

5. Kaynak makinesinin kablo ve bağlantıları gevşeme ve aşınmaya karşı periyodik olarak kontrol edilecektir. Birkaç yerinde aşınma veya hasar görülen ve geri tepen aleve maruz kalmış hortumlar kullanılmayacaktır.

6. Kablolar, hortumlar ve diğer kaynak malzemeleri merdivenler ve geçiş yerlerinde bulundurulmayacaktır.

7. Çalışılan yerde yanıcı madde bulundurulmayacaktır. Yanıcı ve patlayıcı maddelerin bulunduğu yerlerde kaynak yapma mecburiyeti hasıl olduğunda, kaynağa başlamadan önce yetkili kişilerden kaynak müsaadesi (ateş kağıdı) alınacaktır.

8. Yanıcı olup olmadığı bilinmeyen herhangi bir koruyucu ile kaplanmış metallere kaynak, kesme ve ısıtma yapmadan önce bu maddenin yanıcı olup olmadığını anlamak için test yapılacaktır.

9. Yanıcı olduğu anlaşılan kaplamalar iyice sıyrılmadan kaynak, kesme ve ısıtma işlemi yapılmayacaktır.

10. Galvanize ve kurşunlu çeliğin kaynağı yapılırken açık havada çalışılacak veya yeterli havalandırma sağlanacaktır.

11. Yanıcı boyaların, karışımların ve tehlikeye sebep olabilecek derecede yoğun tozların (patlayıcı - yanıcı tozlar) bulunduğu yerlerde kaynak, kesme ve ısıtma işlemi yapılmayacaktır.

12. Bütün çukur, kuyu, silo, kazan, tank, tünel v.s. gibi kapalı yerler; kaynak, kesme ve ısıtma gibi ameliyeler yapılmadan önce iyice havalandırılacaktır.

13. Petrol, yağ, boya veya herhangi bir patlayıcı içeren tank, bidon, vb kapların kaynakları yapılmadan önce, bunların tamamen temizlendiğinden ve içinde buhar olmadığından emin olunacak ve kontrolünden sonra kaynak yapılacaktır.

14. Kapalı yerlerde kaynak, kesme ve ısıtma yapılırken çıkacak zehirli gazlara karşı gerekli önlem alınacaktır. Yeterli havalandırma sağlanacaktır.

15. Kaynakçıların, yanmaz kumaştan elbise, eldiven, önlük, baret, tozluk ve işe uygun derecede koyu camlı maske kullanacaklardır. Pantolon paça kıvrımları aşağı indirilecektir.

16. Kıvılcımlara karşı koruyucu gözlük kullanılacaktır. Çıplak gözle kaynak arkına bakılmayacaktır.

17. Sıcak parçaları tutmak için eldiven ve maşa kullanılacaktır.

18. Kaynak tüpleri spark, alev ve sıcak kaynaklardan uzak yerlerde bulundurulacaktır.

19. Basınçlı oksijen tüpleri; havalandırma, serinleme, elbisedeki tozları ve işyerini temizleme maksatları için kullanılmayacaktır.

20. Oksijen tazyiki, asetilenin oksijen tüpüne ulaşmasına mani olacak kadar yüksek olacaktır.

21. Asetilen tazyiki 1 atmosferi geçmeyecek şekilde ayarlanacaktır.

22. Asetilen tüpleri bakır alaşımları ile temas ettirilmeyecektir.

23. Kaynak tüpleri çalışma süresince daima dik veya 45° yatık olarak kullanılacak, yere yatırılmayacaktır.

24. Kaynakçılar gaz tüpleri valflarında ve emniyet tertibatlarında onarım yapmayacaklardır.

25. Oksijen ve asetilen için ayrı renk hortum kullanılacaktır. (Oksijen maviasetilen kırmızı)

26. Gaz tüplerinin taşınması için tekerlekli özel kullanılacak, kaymayı önleyici takozlar kullanılacak, tüpler sürüklenmeyecektir. Regülatör ve hortumları tutularak taşınmayacaktır. Dolu tüpler en az iki kişi tarafından taşınacaktır.

27. Tüpler kapaksız olarak araçlarda taşınmayacaktır. Birden fazla tüp taşınması gerekiyorsa özel sepetler vasıtasıyla vinçler ile taşınacaktır.

28. Oksijen tüpleri yağlı elle tutulmayacak vanaları ve manometreleri yağlanmayacaktır.

29. Şalomalar çalışır durumda gaz tüpü veya başka bir yere asılmayacak, tamamen gaz kesilip söndürülmedikçe şaloma bırakılmayacaktır.

30. Kaynak yapılan yerlerde, kullanılan tüplerden başka tüp bulundurulmayacaktır.

31. Şaloma değiştirilirken; gaz, hortum kırılarak kesilmeyecek valftan kapatılacaktır.

32. Şaloma, kibrit ve sıcak parça ile değil özel çakmağı ateşlenecektir.

33. Hortum kaçaklarının tespitinde alev değil, sadece sabunlu su kullanılacaktır.

34. Her çalışan kendi şahsi emniyetini almak zorundadır.Gerekli koruyucu emniyet malzemeleri mevcut olup bunları kullanmayı reddedenler meydana gelebilecek
kazalardan ve sonuçlardan kendileri sorumludur.

Osmanlı’da Eğlence Hayatı

Osmanlı eğlenceleri, çoğunlukla yılın belli günleri olan muhteşem eğlencelerdir. Osmanlı eğlenceleri, görünüşte boş vakit geçirmek gibi olsa da önemli işlevlere sahiptir. Ekonomik, yenilenme ve birleştirici işlevlere sahip bir eğlence anlayışı Osmanlı’da mevcuttur.

Osmanlı’da üretimde bir birikim vardır. Geçici sürelerde mali birikimi ve enerji birikiminde dengelenme işleminin yapılması için harcama yapılması gerekiyordu.

Eğlencelerde dini ve sosyal yasakların ve baskının kaldırılması ve savurganlık yapılması özgür bir alan oluşturuyordu. Bu özgür alanda toplumun bir yenilenme, yeniden canlanma gibi önemli bir işlevini bulabiliriz. Eğlenceler topluca bir yenilenme tekniğidir. Bir çeşit yitik cennetin bulunmasıdır.

Osmanlı toplumu eğlencelerle bir araya gelip ve bir bütün olurlar. Eğlencelerde bireyler bir araya gelir, bireyler arasındaki sosyal bağlar güçlenirdi. Geleneklerin sürmesi, inançların tazelenmesi, değer yargılarının, törelerin kökleşmesine, toplumun bir üyesi olmanın verdiği mutluluk eğlenceleri bir sosyal aktivite haline getirmekteydi.

Spor şekline geçen eğlenceler, devamlı savaşan bir yapıya sahip olan Osmanlı insanlarının yeteneklerini koruyucu ve geliştirici bir rol oynamaktaydı. Böylece insanlar her zaman savaşa hazır muhteşem yetenekte süvariler olmaktaydı.

Karagöz

Karagöz – Hacivad, Türk hayal oyunudur. Hacivad; kültürlü gerçek bir Türk, Karagöz; geveze ve tembeldi. Çok meşhur karagözcüler yetişmişti. Babadan oğula meşhur karagözcü aileler de vardır. Karagöz tipinin Orhan Gazi zamanında Bursa’da Şeyh Küşteri tarafından ortaya atıldığını, Hacivad tipinin de I. Sultan Mehmed’in veziri Yeşil Cami’nin büyük mimarı Hacı İvaz Paşa tarafından eklendiği tahmin edilmektedir.

Orta Oyunu

Geleneksel, belirli senaryoya dayanmayan, tulûat esasında, geniş ölçüde taklitçilikle beslenmiş Türk tiyatrosudur. Romanya’ya kadar Balkan milletlerinin tiyatrolarının doğmasında derin tesirleri olmuştur. Orta oyununda kahramanlar Kavuklu ve Pişekar’dır. Kavuklu, Karagöz gibi geveze ve tembel. Pişekar, Hacivad gibi kültürlü ve zekidir. Orta oyununda kadın rollerinin “Zenne” denilen erkekler oynamaktadır.

Meddah da eski Türk eğlence hayatında mutlaka anılması gereken bir sanatkardır. Seanslar halinde uzun, romanımsı, bazen tarihi hikayeler anlatır. Fıkra anlatma sanatı başkadır. Güzel fıkra anlatan şahsiyetlerde yetişmiştir.

Osmanlı’da batı tarzında tiyatro da vardır. Bu zamanla batı tarzında Türk tiyatrosu şeklinde teşekkül etmiştir.

Teatral sayılabilecek diğer bir eğlence, maskaralıktır. Şenliklerde maskaralar, bilhassa devlet büyüklerini taklit ederek halkı güldürürlerdi. Yalnız padişah taklit edilemezdi.

Canbazlar Ve Benzeri Sanatkarlar

Can – baz, hokka – baz, sürahi – baz, kumar – baz, kase – baz, kuze – baz, zor – baz, kukla – baz, hayal – baz, hile – baz, sini – baz, şişe – baz, ateş – baz, kadeh – baz, kayış – baz, kağıt – baz, . . .

Bu adlar, Evliya Çelebi’nin eserinde olmakla beraber daha fazla türlerde bulunmaktadır. “Baz” Farsça’da ism – i faildir, “oynıyan” demektir. Dilimizde bugün tüm bu hünerleri yapan kişilere hokkabaz denerek dilimiz yozlaşmaya zorlanmıştır.

Türklerin, askerlikle ilgili olan hünerlerin ileri olması tabiidir. Türklerin hünerlerinin o zamanlarda Avrupa’da görülmediği bir gerçektir.

Kahvehane ve Meyhaneler

Kahvehaneler, tip tiptir. Fevkalade döşenmiş, kibar tabakaya mahsus olanlarında ilmi ve edebi sohbetler yapılırdı. Kahvehanelerde musiki de icra edilirdi. Para karşılığı olmayan dama nevinden oyunlar oynanması ve kukla oynatımı yaygındır. İlk kahvehaneler Kanuni döneminde açılmıştır. İçilen kahve Yemen’den gelmekteydi. Yemen de Türk eyaleti idi. Zamanla Amerika’dan gelen tütün de yayıldı. Zaman zaman kahvehaneler ve meyhaneler kapatılmış, hatta tütün yasağı konmuş, hepsi çok geçici olmuştur. Halkın memnuniyetsizliği ve itirazlar nedeniyle serbest bırakılmıştır. En meşhur yasak 1637’de IV. Murad’ın koyduğudur.

Kahve gibi kahvehane de Avrupa ve Amerika’ya Türk kültürünün miraslarıdır. Türk kahvehanesi, 16. yüzyılın ikinci yarısından bu yana kulüptür. Şairlerin, bestekarların, meddahların, ediblerin, subayların, ulemanın devam ettiği, çubukta tütün içtiği, kahve yudumladığı, politika, edebiyat konuştuğu, musiki dinlediği, insan tanıdığı yerdir. İngiliz kulüpleri gibi kadınlara kapalıdır. Yalnız içki yoktur. İçki içilebilen yere “meyhane” denmiştir ve kahvehaneler kadar nezih hale getirilmemiştir. Meyhaneler müslüman mahallelerinde açılamaz ve gayri müslimler tarafından işletilirdi. Fakat devam edenler arasında Türkler de çoktur.

Mesireler

Bugün “piknik” denilen mesire zevki, fevkalade gelişmiştir. Zaman zaman bazı yerler moda olmuş, modası geçmiş, tekrar moda olmuştur. Kağıthane, modası geçmeyen mesireliklerdendir. Mesireler tatil günleri dolup taşardı. Boğaziçi de iki kıyısıyla muhteşem güzellikte bir mesirelikti. Yalılar ve sahil saraylar tabiatın bir parçası haline bürünecek şekilde inşa ediliyordu.

Tatil Günü Cuma Değildi

Klasik Osmanlı devrinde belirli bir tatil günü yoktu. Her gün çalışan bir toplumdu. Bayramlarda tatil yapılırdı. Devletin Hristiyan tebaasının pazar, Musevi tebaasının cumartesi günleri tatil yaptığını gören hükümet; Türkler için de perşembe gününü tatil ilan etti. II. Mahmud bunu değiştirip 1826’da Cuma gününü tatil etti.

Ramazan Eğlenceleri

Eğlenmek için Osmanlı’da bir çok vesile vardı. Kurban ve Şeker bayramları, padişahın cûlus günleri, şehzade ve sultan doğumları, zafer kutlamaları, ordunun sefere çıkışları güzel birer örnektir. Fakat otuz gün Ramazan gecelerinde süren eğlenceler, en dikkate değerlerinden biridir.

Tophane’de toplar atılması, limandaki bütün gemilerin düdüklerini öttürmesi, kubbeler üzerinde ve minareler arasında mahyalar ve harikulade ışık gösterileri Ramazan ayının muhteşem gösterileriydi. Osmanlı halkı akşam ezanı okunduktan sonra çok neşeli bir hal alırdı.

Sünnet Düğünü

Şehzadelerin sünnet düğünleri muhteşem bir ihtişam ve eğlence içinde vuku buluyorlardı. Halk gelip eğlenebilsin diye açık havada yapılıyordu. Şehzadelerle beraber pek çok çocuğun sünnet edilmesi eski adetti. Şehzadeye getirilen hediyeler, akıl almaz değerde ve çokluktaydı. Değerli hediyeler şehzadeye kalır, diğer hediyeler şehzadeyle sünnet olanlara dağıtılırdı. Şenlikler on iki gün on iki gece sürerdi.

Çocuklarla davetlileri eğlendirmek için zamanın bütün vasıtalarından istifade edilmişti. Canbazlar, orta oyunları, karagözler, hokkabazlar, tiyatro temsilleri, musiki...

Eğlencelerde halk hangi saatte olursa olsun gelip yemek yiyebiliyordu. İmparatorluğun bütün garnizonlarında Türk askerine ziyafet çekilirdi.

Şenlikler

Şenlikler, büyük bir sosyal müessese idi. Padişah ve vezirler, halkı eğlendirmek, ona ikram etmek sosyal görevini yerine getirirlerdi.

Şenliklerde, bütün sosyal yapılışlar, bütün sanatlar harekete geçiriliyordu. Kuyumcudan ressama kadar her sanatkarın şenliklerde yeri vardı. Şenliklerde halkın eğlenmesine ehemmiyet verilmekteydi. Şenliklerde halka ziyafet çekilir ve çeşitli hünerlerle insanların eğlenmesi sağlanırdı.

Şenliklerde nahıl yapmak, dolaştırmak ve davetlilerle halka dağıtmak adeti, değişmez bir gelenektir.

Çeşitli hayvan figürleri, havai fişek gösterileriyle beraber sunulurdu. Konulu oyunlar, harb oyunları, fener gösterileri, hayvan oynatıcıları, zorbazlar, direk canbazları şenliklerin değişmez unsurlarıydı.

Harb Oyunları

Türk askerleri, bir savaşı gerçek gibi göstererek kendi aralarında savaşırlar ve halkı eğlendirirlerdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden gerçek kara ve deniz birlikleri kullanılır, maket kale, gemi ve diğer kartondan yapılmış maketler ele geçirilirdi.

Avcılık

Türklerin binlerce yıllık sporu, avdı. Av, hem iktisadi bir ihtiyaca tekabül etmektedir, hem bir çeşit harb oyunudur, hem de nişancılık eğitimi için iyi bir spordur. Padişahların ava çıkması çok büyük bir kalabalıkla olurdu.

Atlı Sporları

Atlı sporlar tabiatıyla başta gelmektedir. Türkler fevkalade süvariydiler. Padişahların ve sadrazamların cirit gibi sporları yapmaları hiç yadırganmıyordu. Cirit oynamak çok tehlikeli olmasına rağmen çok büyük ilgi görüyordu.

Av dışında da çeşitli atlı sporlar çok revaçta idi. Biri “çevgan” denilen polo idi ki, bilindiği gibi, Hindistan Timuroğulları’ndan gören İngilizler, bu Türk sporunu bütün Batı’ya yaymışlardır.

Manialı ve maniasız, silah atarak veya silahsız at koşulları da, mühim Türk sporları arasındadır. Bu at yarışları sonunda “ödül” denilen mükafat verilmektedir. Padişah huzurunda yapılanların ödülleri büyüktür.

Güreş

En eski milli Türk sporlarından biridir. 1362 Edirne fethi ile Kırkpınar cihan şampiyonluğu yarışları kurulmuştur.

Türk güreşinde puan, kötü puan falan yoktur. Rakibinin sırtını yere getiren galip sayılır. Edirne’de I. Murad’ın şehri fethinde kurduğu bir pehlivanlar tekkesi vardır. Burada pehlivanlar, bütün yıl güreşe çalışır, bütün oyunları öğrenirler. Bu spor kulübünün okçuluk, ciritçilik ve binicilik kısımları da vardır. Esasen imparatorluğun her yerinde böyle spor yapılan tekkeler bulunmaktadır.

Okçuluk

Güreşte ve süvarilikte olduğu gibi okçulukta da Türkler, rakipsiz şekilde ve 20. Asıra kadar dünya birincisi idiler.

Okmeydanı, Türklerin spor ve askerlik kabiliyetlerini gösterdikleri yerlerden biriydi. Her pazartesi ve perşembe günleri burada halk önünde atışlar yapılırdı. Atışlarda halktan isteyen katılabilirdi. Padişahların bile buraya gelip atış yapmaları, ise büyük ehemmiyet verdiriyordu. 1200 adım uzağa ok atıp hedef vuran okçunun adına bir nişan taşı dikilirdi.

Mızrakla hedef vurmak ve delmek de aynı derecede maharet ve spor sayılıyordu. Ekseri atıcılar, hem mahir okçu, hem de mızrakçı idiler.

Ok, at üzerinde de atılıyordu. Ok ve mızrak nasıl sabit ve yerde atılıyorsa, at üzerinde dört nala oku ve mızrağı hedefe vurmakta ehemmiyet verilen bir sportif ve askeri hünerdir.

Atatürk’ün Vecizeleri

Açık bir bütçenin, hesapsız mahzurlarını iyi bilen Büyük Millet Meclisi’nin, muvazene yolunda kati karar sahibi bulunması, devletin mali ve hatta umumu siyaseti için büyük te'’inattır.

It is a great assurance that National Assembly who knows the dangers of a deficit budget is very decided to set a balance,

Adli telâkkimizi, adli kanunlarımızı, adli teşkilâtımızı, bizi şimdiye kadar şuuri, gayri şuuri tesir altında bulunduran, asrın icabatına gayri mutabık revabıttan bir an evvel kurtarmaktır.

We have to purify our judicial understanding, judicial laws, judicial constitution from the relations which are not affirmative with the contemporary developments

Adliyemizin emin olduğumuz yüksek iktidarı sayesindedir ki, Cumhuriyet, mukadder tekâmülü takibedebilecek ve türlü şekil ve kisvedeki tecavüzlere karşı vatandaşın hukukunu ve memleketin nizamını masûn tutabilecektir.

Our Republic will follow the known progress and protect the citizens’ rights and order of the country from every kind of excess by means of its surely high power

Alınmış olan hâkimiyet hiçbir sebep ve suretle terk ve iade edilemez, tevdi edilemez! Bu hâkimiyeti tekrar geri alabilmek için, almak için istimal edilmiş olan vesaiti kullanmak lâzımdır.

A gained sovereignity can never be left, returned and entnısted in any way or reason! Because you have to use the way which is used to gain it.

Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim” diyemez.

There is not a women work that is superior than Anatolian villager women and women of any nation in the world can not say “l have worked more than Anatolian women and l showed a performance as good as Anatolion women in bringing my nation to victory.”

Anadolu zaferi, tarih arasında bir millet tarafından tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar kadir ve ne kadar muhyi bir kuvvet olduğunun en güzel bir misali olarak kalacaktır.

Anatolion victory will remain a best example of the fact that an idea which is completely adopted by a nation is a great and pompous power.

Anadolu’nun maksadı, her ne olursa olsun Misak-ı Milli prensipleri elde etmektedir. Bu gayelerinin her halde elde edileceğine Anadolu yine kuvvetle emindir.

The aim of Anatolia is to get National Pact principles despite everything. Anatolia is distinctly sure that these aims will ultimately be achieved.

Ankara merkez-i hükûmettir ve ebediyyen merkez-i hükûmet kalacaktır.

Ankara is the center of government and will eternally remain as the center government.

Ankara’nın asri ve kâfi vesaiti muhabere ile techizi ve şiddetle ihtiyaç hissolunan mesakinin inşası ihtiyacat-ı âciledendir.

The equipment of Ankara with modern and sufficient communication tools is an urgent requiry

Artık Avrupalılara: “Bizim de mükemmel bir raksımız var” diyebiliriz ve bu oyunu salonlarımızda, müsamerelerimizde oynayabiliriz. Zeybek dansı her içtimai salonda kadınla beraber oynanabilir ve oynanmalıdır.

Well now, we can say to Europians: “We have a perfect dance now” and we can play it at our ceremonies. Zeybek dance can be played with women at every social place.

Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar.

Türkiye is now too high to be a place for religious law plays. Let these players seek a place at far.

Asırların mahmul olduğu derin bir ihmal-i idarinin bünye-i devlette vücude getirdiği yaraları tedavi için masrûf olacak himmetlerin en büyüğünü hiç şüphesiz irfan yolunda ibraz etmemiz lâzımdır.

Making laws suitable for the needs of the century and making these laws functional in a good way is one of the most important reasons of science and development.

Aynı cinsten olan kuvvetler müşterek gaye yolunda birleşmelidir.

The forces of same kind must be allied on common purpose.

Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir.

We have done more and very important works in a short time. The greatest one of these works is Turkish Pepublic whose base is Turkish heroism and high Turkish culture.

Kars Yemekleri

GAGALA : Normal hamur mayalanir bir süre bekletilir Yöresel degimle “Hamurun eksimesi” beklenilir. Daha sonra bir miktar hamur (Künde) ortasi delinerek elips biçimde sekillendirilir. Yaglanmis tavaya 5-6 tane dizilen gagalalarin üzerine yumurta sarisi sürülerek firina verilir. Köyde ise ocak (Sömine) üstüne dört adet demir çubuk konur. Bunun üzerine tepsi konduktan sonra, tepsinin üzerine sac ters çevrilerek kapatilir. Ters çevrilmis dis bükey sacin üzerine ise, demir hare kapatilarak içine tezek koru konur. Ateste pisen yiyeceklerin daha leziz oldugunu animsatarak afiyet olsun diyoruz...

KETE : Kete hamuru da katmer gibi normal ekmek hamurudur. Ancak mayalandiktan sonra fazla bekletilmez. Hamur yine yufka seklinde açilir. Bu arada daha önceden açtigimiz yufkanin içine konulmak üzere, yagda un kavrularak “Iç” dedigimiz kete içi hazirlanir. Hazirlanan bu içten, açilan yufkanin arasina bir miktar konur ve yufka oval olarak sıkı ve güzel bir seklide içe dogru kapatilir.

FESELLİ: Hamur mayalanir ve biraz bekletildikten sonra yufka açilarak, içine yag sürülüp kare seklinde içe dogru kapatilir. Yakilmis ocagin üzerine sac ters çevrilerek kapatilir. Feselliler sacin üzerine dogrudan temasla, daha sonra da ter düz edilerek pisirilir. Oldukça lezizdir. Afiyet olsun...

YUFKA: Mayalanmis hamurun, yufka seklinde açilarak direk sacin üzerinde pisirilmesidir. Ekmek olarakta yenen yufkayi , yaglayarak veya börek yaparakta tüketimi mümkündür.

NEZİK : Hamur su yerine kaymakla yogrulur. Lezizligini de zaten ilk burada kazanir. Biraz bekletilen hamur, fazla büyük olmamak kaydiyla ve birazda kalinca yufka biçiminde açilir. Açilan yufkalar dogrudan ters çevrilmis sacin üzerinde, ters düz edilerek pisirilir. Teflon tavada yapilabilir. Afiyet olsun....

KUYMAK: Önce bir tavaya kaymak konulur ve isitilir. Daha sonra alabildigi kadar Misir unu (Cadi unu) veya bugday unu konularak sürekli bir biçimde karistirilir. Biraz su dökülerek karistirilamaya devam edilir. Ta ki kaymagin yagi çikincaya kadar, yag çiktigi zaman yenmeye hazirdir. Afiyet Olsun...

HASUDA : Hasuda tatli bir yiyecektir. Önce serbet hazirlanir. Serbetin içine çok az un atilir ve çirpilir. Daha sonra tavada yag isitilir ve içine hazirladigimiz serbetle un dökülerek karistirilir. 5-10 dakika böylece ateste pisirildikten sonra hazir olan hasuda yenmeye hazirdir. Afiyet olsun...

PİŞİ: istege göre, süt veya su ile mayalanarak yogrulan hamur, biraz bekletildikten sonra, elle hafif ekmek boyutuna getirilinceye keder çevrilir, yuvarlak hamur kizgin yaga atilarak kizarincaya kadar pisirilir.

MAFİŞ: Mafisin hamuru da pisi gibi hazirlanir, yalniz mafis baklava dilimi olarak kesilir ve ayni sekilde kizgin yaga atilarak pisirlir.

Iğdır Adetleri - Gelenekleri

SEMENİ

Iğdır ve yöresinde Nevruz Bayramına üçhafta kala, Semeni yetiştirilmeye başlanır. Yazın büyük bir özlemini çeken yörehalkı yaz niyetini gerçekleştirmek amacıyla bu işi yaparlar. Evlerinin bir köşesinde,pencere önlerinde, tepsi veya benzeri kaplarda semeni (buğday) yeşertilir. Arzu veistekler tutulur, niyetler tutulur. Semeni yeşerip boy attıkça arzu ve niyetlerin gerçekleşeceğineinanılır.

Kadın Kıyafetleri

Duruma göre ve renkli kumaştangömlek, göğsü dışarıda bırakan "arkalıh" ve bir biri üstüne giyilen"tuman" dedikleri fistanlarla gezerler. Kadınlar yüz örtüsü olarak "çatğu"taşırlar. Çatğu, peçeyi andırır bir askıdır. Bazen başa, çatğu yerine"yaylıh" bağlanır. Büyük kasaba ve şehirlerde çarşaf ta kullanılır. Buda yerini "keleyağı" ya bırakmıştır.

(1) Püşü:

Kızlarda olduğu gibi, bunu aynı zamanda gelinler de bağlamaktadır. Bu uzun başörtüsününüstünde sade bir şeyden "çalma" (renkli iplikle işleme) çalınır. İştebu çalma, kızı gelinden ayıran başlıca özelliktir. Çünkü kızlarda çalmabulunmaz.

(2) Araşğm:

Yuvarlak bir karton (baş büyüklüğünde) gelişi güzel bezle ve hamurla yapıştırılıpüç santimetre yükseklikte bir duruma getirilir. Bunun üzerine ekseriya kırmızıkadife çekilir. Bu yuvarlağın etrafı ayrıca süslenir. Alına rast gelecek şekildeufak altınlar takılıp, etrafına da baklava biçiminde, yaprak veya kalp biçiminde altınlevhalar çift sıra ile dizilir.

(3) Boğazalh:

Tahminen bir veya bir buçuk santimetre genişliğinde bir bez, üç-dört kat yapıldıktansonra dikilir. Boğazın altından yani çeneden geçip üstte açık kalan her iki ucu daçengelli olup araşına takılır.

(4) Çuha:

Bu da kadifeden yapılır. Bunun en meşhuru "frenk kadifesi" dir. Önü açıkveya yaka yoktur. Beden kısmı kalçaya kadar sıkı ve vücudu sarar, etek kısmı geniştir.Erkek arkalığına çok benzer. Her renk olmakla beraber kırmızı, bordo ve mavirenkleri tercih edilir. Açık olan, ön yakadan başlayıp eteklere kadar, kolların ağzınave beline gümüş eğremen (beyaz şerit) konulup dikilir. Eğremenin üstüne de gümüşzincirlere dizilmiş 10 kuruş para büyüklüğünde gümüş pullar ve fındık büyüklüğünde"gorlar" (ufak zil) dizilir. Böylece yürüdükçe gorlar seslenir.

(5) Peştemal:

Buna da kızlarda pek az rastlanır. Ekseriya gelinler giyer. Üzeri çeşitli desenlerlesüslenir.

(6) Üç-etek:

Gelinlerde, kızlarınkinden farklı olup kollarına "kolçak", göğüslerineönlük "döşlük" denilen üstten "kopçalı" ve alttan bağlı birkumaş takılır.

(7) Kemerler:

Genellikle gümüşten kemer bağlanır. Bunlar;

-Sallama Kemer:

Kayışın üzerine aralı aralı gümüş levhalar dizilir. Yürürken bu levhalar parıldar.

-Döşeme Gümüş Kemer:

Kemerin üzerine sıkı bir şekilde gümüş dizilir.

-Döşeme Kemer:

Kadınlarda görülür. Üzerine altın dizilir ve erkeklerinkine nazaran daha geniştir.Erkeklerin kemeri bellerine bağlandıktan sonra diz yukarısına kadar sarkık vaziyettedurur.

(8) Tek-Etek:Bu bir entari olup, potur pek fazla bulunmaz. Koyu renkler tercih edilir.Uzunluğutopuklara kadardır.

(9) Önlük:

Bu da koyu renklidir. Bazen belden aşağı bağlandığı gibi entari şeklinde olanlarıda vardır. Arkadan düğmeli bir iş elbisesidir

Erkek Kıyafetleri

Bölgede, giyim ve kuşamda kafkas özellikleridikkati çeker. Erkek kıyafetlerinde başta koyun derisinden bir "papah", sırttabeli büzmeli ve göğüsü düğmeli vardır. Etekler, dize kadar gelen arkalık, beldenbağlanan bacakları düz bir şalvardan ibarettir. Ayakkabı olarak ta yerine göre"çust", "çeh-me" denilen bir çizme veya çarık kullanılır. Arkalığınüstüne giyilen çuha da palto yerini tutar. Kışın çuha yerine çok defa koyunderisinden yapılan bir kürk giyilir. Arkalık üstünden bazı yerlerde "kuşak",bazı yerlerde "tokka" denilen kemer bağlanır. Törenlerde kemere bir kamaveya hançer de asılır. Bazen "papah" yerine "kargül" derisindenince "börk" giyilir.

(1) Papah:

Buna "kalpah" da denilir. Genç (körpe) kuzu derisinden yapılmış olup astarlıve çoğu kere gök mavisi veya siyah renklidir. Bunların ayrıca Azerbaycan ve Dağıstantipleri vardır. Dağıstan tipleri' biraz daha tüylüce bir şekildedir. Eğer bukalpakları yaşlılar kullanırlarsa o zaman da toklu (kuzunun biraz gelişmişi)derisinden yapılır. Bu kalpakların bazılarının üstleri yuvarlak olup daireviyuvarlağın tam ortasında artı biçiminde bir sicim yapılır. Kalpakların diğer biradı da "börk"tür. Bir kısım kalpakların üst tarafı çatı biçimindeolup balık sırtını andırmaktadır.

(2) Üst Köyneği:

Yakası uzun, önden sedef düğmeli olup kollarda da aynı sedef düğmeler vardır. İpeklikumaştan veya kara "laskirt" (parlak bir keten çeşidi) ten yapılır.

(3) Gazeki:

Yakasız, göğüs kısmı açık, kısa etekli ve işlemelidir. Eğer bu olmazsa"arhalıh" giyilir.

(4) Arhahh (Arkalık):

Yakası tahminen üç santimetre uzunluğunda ve dik olup boğazdan itibaren çapraz bağlarlabağlanarak göbeğe kadar iner. Göbekten aşağıya dizi geçmemek şartıyla etekler açılır.Arkalığın bir kısmının eteği Mevlevilerin eteğine benzer. Her iki yanında etek körüğününağzından başlayarak içe doğru torba biçiminde cepler bulunur.

(5) Çuha:

En üstten giyilir. Umumiyetle koyu renkli kumaştan ve siyah las-kirtten yapılır.Dizlere kadar uzundur. Etek ve kol ağızları geniş olup göğüste veznelik (çuhanınyakasındaki süslü kısım) vardır. Veznelik çoğu zaman gümüşle süslüdür.

(6) Şalvar:

Buna aynı zamanda pantolon da denilir. Çünkü, Azeriler bilhassa dağlık bölgelerdeyaşadıkları için at, hayatlarında önemli bir yer tuttuğundan pantolon (şalvar)dardır ve kilot tabir edilir. Çivekinin altına sokulup üzerine sallama kemer takılır.

(7) Çiveki:

Dar çizmedir. Yumuşak deriden yapılmıştır. Körüklü ve düz olan çizmeler dahasonra girmiştir. Bunların da umumiyetle renkleri siyah olup, bazen sarı ve kahverenklerine de rastlanır.

(8) Sarık:

İpek, keten veya pamuktan dokunma olup kalpak yerine geçer. Bu bazen pusu (bir çeşitvala) veya çit te olabilir. Bu bezin uzunluğu tahminen 10,15 metredir. Rengi beyaz veyayeşildir. Bunların keçeden yapılanına "börk" te denilir.

(9) Yelek:

Buna Azerilerin yaşlılarında biraz değişik şekliyle rastlanır. Kırk düğme tabiredilen bu yelekler önden çapraz şeklinde bağlanırlar.

(10) Kursak (Kuşak):

Yünlü şaldan yapılmış olup bele bağlanır. Kursağın üzerinde kemerin bağlıolduğu yerde "serhat-lık" vardır. Serhatlık, sigara, tütün gibi şeylerikoymak için kullanılır.

(11) Ayakta:

Uzun ve renkli çorap, üstünden çizme veya yemeni giyilir. Şunu da belirtmeliyiz ki,Posof'ta bulunan Kuman/Kıpçak Türkleri de başlarına "kabalah" denilen uçlarıatkı ile yanlara sarkıtan ince yünden dokunmuş atkılı başlık giyerler. Yaşlılarınkıyafetlerince fazlaca bir değişiklik görülmez.

(12) Çoraplar:

Uzun boğazlı, pamuk veya yünden yapılıp üzerleri çeşitli işlemelerle süslenir.Bazen de bu çorapların yerine bugünkü tozluklar şeklinde kullanılan "badıç" giyilir.

Hakkari Adetleri - Gelenekleri

ASKERE UĞURLAMA

Askere gidecek asker adayları gidişe yakın konu komşuları tarafından davet edilir, yemek ikram edilir. Son gece asker evinde toplanır. Askerlik hatıraları anlatılır. Asker adaylarına moral ve cesaret vermeye çalışılır. Ertesi gün de yolcu etmeye çalışılır. Halaylar tutulur, askere yakın akrabaları tarafından askere harçlık verilir

SOFRA ADABI

Sofralar oldukça zengin bir yapıya sahiptir. Hazırlanan yemekler tek tek değil de tümünü bir arada sofraya getirilir ve isteyen istediği yemekten yer. Masada yemek yeme alışkanlığı görülmemektedir. Yemek, yere serilen muşambadan sofralıklar üzerinde, yere bağdaş kurularak yenir. Sofraya önce yaşlılar sonra da evin diğer fertleri oturur. Ailenin kalabalığına göre tüm aile fertleri bir arada yiyebildiği gibi, önce erkeklerin sonrada kadın ve çocukların birlikte yedikleri de olur. Misafir bulunan durumlarda da sofraya önce erkekler oturur sonrada sofra kadın ve çocuklar için evin başka bir odasına götürülür. Yemekler ayni kaptan yenir, eksildikçe ilave edilir. Bu durum sofraya oturanlar doyuncaya kadar devam eder. Ekmek her zaman ihtiyaçtan fazla konur. Yemekte bıçak kullanma alışkanlığı görülmemektedir. Sofrada misafir varsa ev sahibi misafir çekilmeden doysa bile sofradan çekilmez.misafire eslik eder. Sofra kalktıktan hemen sonra semaver getirilerek çay içilir.

MEVLİT ADETLERİ

İlimizde mevlit töreni niyetinden yapılışına kadar diğeR yörelerimizden farklı bir özellik gösterir. Düzenlenen mevlitler perşembeyi cumaya bağlayan gece veya diğer mübarek kandil gecelerine denk getirilerek yapılmaya çalışılır.Mevlit Hakkâri’de sosyal hayatin bir parçası haline gelmiştir. İlde mevlit törenleri “mevlit daveti” veya “mevlit yemeği” adıyla da bilinmektedir. Böyle bilinmesinin sebebi mevlitlerin cami yerine evlerde yapılması, yemekli olması ve davet üzerine katılmasıdır. Önemli bir gün anısından çok daha önce tutulan bir niyete dayanılarak yapılan adak üzerine yapılır. Herhangi bir niyetin gerçekleşmesi için düzenlenen mevlitler yukarıda da bahis edildiği gibi mübarek bir geceye denk getirilir. Mevlidi düzenleyen kişi gündüz konu komşularını davet eder, davete icabet eden davetlilere önce yemek ikram edilir sonra da mevlit mahalle veya köy imamı tarafından okunur. Bu esnada mevlit okunan odanın ortasına da mevlit bitiminde misafirlere ikram edilmek özere, şerbet, tepsiler içinde ceviz, şekerleme, kuru üzüm, bisküvi,mevlitlik çerezler ile pirinç ,tuz vb. gıda maddeleri konur. Buhur da tüttürülerek odanın buhur kokusuyla süslenmeni sağlanır. Mevlit bitiminde şerbetler ve mevlitlik çerezler dağıtılır. Çay ikramından sonra da davetliler “Allah kabul etsin” niyazında bulunarak dağılırlar.

AŞİRET YAPISI

Toplumsal yapı içerisinde hakim olan aşiret, ferdi ilişkilerin yanında grup ilişkilerinin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Aşiret bağı kimi zaman aileleri hatta köy sınırlarını asarak toplumsal gruplaşmayı sağlayan bir bağ oluşturmaktadır. Aşiret içindeki aileler mensubiyet duygusuyla kendilerini aşirete bağlı hissederler. Aşiret kavramı ayni soydan gelme inancı ile kurulmuştur. ilimiz sosyoekonomik yapısı, yardımlaşma ve dayanışmayı gerektirdiği için ,zaman içinde ayni insanları bir arada tutma, birbirini koruyup kollama zorunluluğunu getirmiştir. Her aşireti büyütülmüş bir aile profiline benzetebiliriz. Her aşiretin bir soy ağacı vardır. Aşiretin başında "ağa" denilen aşiretin ileri gelenlerinden biri bulunur. Aşiret fertleri üzerinde mutlak yetkiye sahiptir. Aşiret fertleri arasında herhangi bir anlaşmazlık olduğunda ağanın hakemliğine başvurulur. Ağa hem kendi aşiret fertleri hem de başka aşiret fertleri nezdinde saygın bir yere sahiptir. Yörede iki belli başlı aşiret vardır biri Ertuşi diğeri Pinyanişi'dir.

Erzurum Oltu Taşı - Kehribar

Ünü Yurt Düzeyine ulaşan Oltu taşının asıl adı kehribardır. Oltu'nun Sülünköyü, Güllüce, Dutlu, Güzelsu ve Alataşlar köyleri civarında çıkarılmaktadır. Bu yöredeki esnaf tarafından ağızlık, tesbih, kolye gibi süs eşyaları yapımında kullanılmaktadır.Yeraltında 1-7 cm kadar ince damarlar halinde bulunur ve oldukçazor şartlar altında çıkarılır. Maden Tetkik Arama Enstitüsü 1955 yılında yaptığı araştırma sonucunda ardıç aracı kömüründen meydana geldiği ispatlanmıştır. 1918 yılından sonra Erzurum ve civarında 40 kadar esnafın Oltu Taşı işlemeciliği ile geçimlerini sağladıkları tespit edilmiştir.Takımcı ve kuyumcular tarafından teneke veya kilo ile satın alınır. Bu taşlar toprak altına gömülerek gerektiğinde çıkarılıp işlenilir. Burada amaç taşın nemli ve yumuşak kalmasıdır. İşlenecek taşlar bir su kabına konulur, oradan alınarak çift su verilmiş bıçakla bileği taşı kullanılarak yontulur düzeltilir. Bu işleme bir heykel traş yeteneği ve becerisi ister. Oltu taşının keramete cevherde değil ustasındadır. Genellikle ağaç budağı, asma yaprağı, üzüm salkımı motifleri süsleme olarak kullanılır.Tesbih yapılırken iki basit takoz arasında dönen bir madeni mil sağ elle tutulup bir kemani yayda döndürülür. Diğer elle kaba biçimlendirme yapılır. Sonra zımpara taşı ile zımparalanır ve tebeşir tozu uygulanıp zeytinyağı ile cilalanır. Önce mat renkte olan taş sonra siyah pırıl pırıl bir durum alır.

Kolye, broş, küpe, yüzük, bilezik, tesbih, ağızlık ve büyük parçalardan heykelcilik gibi ilginç ziynet eşyaları yapılır.

Erzurum dışında bu tür eşyalarla ilgilenip sahip olmak isteyenler mail yollayabilirler.

Erzincan Düğün Adetleri

Evlenme çağına gelen genç erkeklerin anaları, kız aramaya başlar. İstenilecek kız belirlendiğinde, anası ile yakınlarından bir kaçı kızı görmeye gider. Kızı beğenirlerse, ertesi gün yeniden giderek kızı isterler. Kızı vereceklerse söz kesimi yapılır ve alınacaklar kararlaştırılır. Kız evinde yapılan nişanda yüzükler takılır.Köylerimizde düğün yapma adeti canlı olarak devam etmektedir. Düğünden birkaç gün önce kız ve oğlan tarafının ileri gelenleri bir araya gelerek, alışveriş yapmaya çıkılır. Buna düğün masrafı denir. Düğün masrafının tamamını oğlan tarafı karşılar.Düğünden önce, oğlan evinden kız evine, "tohum davarı" adı verilen esya (yatak, yorgan, halı, sandık gibi) göndererek, kız evinde sergilenecek ceyiz ile birlikte sergilenir. Ayrıca kız ve bir miktar da kuru yemiş gönderilir.Geleneksel düğün aşamalarından biri de gelin hamamıdır. Kız ve oğlan evinin yakınları hamama çağrılır.Kına gecesinde erkekler ve kadınlar, ayrı ayrı yerlerde eğlenirler. Kına türküleri söyleyerek, eğlenilir.Gelinin alınacağı günden birkaç gün önce, kız evinde ceyiz toplanarak değer biçilir.

Ağrı Evlilik Gelenekleri

GELİN ADAYININ SEÇİMİ

Genellikle kız, köyün içinden ya da dışından tanıdık bir aileden seçilir. Ancak, sosyal çevrenin genişlemesi ve gençlerin tanıdık olmayanlarla da temas kurmaları sonucu az da olsa birbirini tanımayan aile çocukları arasında da evlilikler meydana gelebilmektedir. Fakat ne olursa olsun gelin adayının seçiminde ve damat tarafının hısım olarak kabul edilmesinde, ailelere karşı sosyal çevrenin takındığı tutumlar; yani halk arasındaki ailelerin şecereleri hakkındaki görüşler önemli rol oynar. Bu nedenle olacak ki gelin ya da damat adayının seçiminde soy-sop birinci derecede dikkate alınır. Halk arasında “her şey dengi dengine” “her ot kendi kökünde biter” (Her gihak lı ser kokağı bışındiki.) sözleri çok yaygın şekilde kullanıldığından, herkes her tanıdığının kızını isteyemediği gibi, her damat adayına da kazanılan statüsü yüksek de olsa kız verilmez. Eğer soy-sop’a dikkat edilmeyerek sadece kazanılan statü nedeniyle kız verilirse, köylüler tarafından kınanır. Dolayısıyla mobilitesi az ya da dışa kapalı sosyal gruplarda, kazanılmış statünün, verilmiş statüden daha az önemli olduğu ve pek rağbet edilmemesi sonucu ortaya çıkmaktadır.

HALAT

Düğünlerdeki önemli kavramlardan biri de halâttır. Bu kavram Kars Sarıkamış’ta “armağan”; Gümüşhane Kelkit’te “erkek tarafının kız tarafına verdiği eşya” ; Neşrî Tarihi’nde elbise anlamında olup şöyle geçer: “...Osmangazi gayret göstererek, gidip Köprühisar’ı kuşattı, fethetti ve tekvurunu tepeledi. Bilecik tekvuru şad oldu; geçti, karşısındaki İnci Pınar adlı köyün pınarı üzerinde Osman’a büyük bir ziyafet verdi, güzel bir hil’at giydirdi, gazilere de inamlar etti, elini öptürdü” Eseri hazırlayan Köymen de, adı geçen kavramı “hükümdarın taltif etmek istediği kimselere giydirdiği şeref elbisesi” olarak yorumlar. Şemsettin Sami’de “hil’at” kavramının Arapça’dan geçtiğini belirterek, “hükümdar ve vezirler tarafından birine hürmeten giydirilen kaftan” anlamında kullanıldığını ifade eder. “Hil’at” kavramı, araştırma sahamızda çoğunlukla “halât” olarak ifade edilmektedir. Fakat kelime aynı olmasına rağmen, taşıdığı anlam, köyden köye farklılaşmaktadır. Meselâ Ürünveren’de gerdek sabahı geline takılan hediye; Aydıncık’ta gelin kardeşine verilen hediye; Meşeli’de erkek kardeşin, gelin olan kız kardeşine kemer bağlaması; Gökdere ve Yoncalıbayır’da, gelin indiğinde toplanan para; Alangören ve Tekevler’de davet etme; Kaşlıca’da gerdekten sonrası gelinin misafirlere verdiği hediye; Kızılpınar’da hediye; Çalık, Bahçe, Kuşçulu ve Çevreköy’de oğlan tarafının, kız tarafının yakınlarına aldığı hediye anlamında; diğer köylerde de bu anlamalara yakın olarak, genellikle erkek tarafından çeşitli nedenlerle kız tarafına verilen hediye anlamında kullanılmaktadır. Meselâ, gelin olacak kız verildikten sonra, oğlan tarafı kızın erkek kardeşine ya da dayısı ile amcasına önemli hediyeler verir. Buna halât dendiği gibi, gelin baba evinden çıkarken, odasının kapısı hediye alınmadan açılmaz, ya da gelinin yolu kesilerek kapatılır. Ancak bir hediye karşılığı yol açılır, buna da halât denir. Bu anlamlarda halât, karşı tarafı onure etme, onların gönlünü alma manâsına gelmektedir. Burukan-Bırukan aşiretinde yapılan bir çalışmada “armağan” için ”helat”; bir diğerinde de başlıktan sonra kız yakınları için istenen “hediye” anlamında “xelat” kullanılmıştır  Erzincan’da bazı anlaşmazlıkları çözümleyen seyyit ya da dedeye, hakemliğin karşılığı olarak bir hediye verilir, buna da “hıl’at” denir. Erzincan’da yapılan bir başka çalışmaya göre de, kız tarafının yakın akrabaları için erkek tarafından aldığı hediyelere “haliyet” denir  Ayrıca Urfa’da oğlan tarafından, kızın erkek kardeş ve dayısına verilen paraya “hil’at” İran Azerbaycan’ında ise, gelin olan kızın çeyizinin baba evinden çıkarılırken bir çocuğun üzerine oturarak engellemesi sonucu, o çocuğa verilen hediyeye “halet” (23) denir. Buraya kadarki bilgilere göre, söylenişi nasıl olursa olsun, taşıdığı anlam itibariyle birilerinin gönlünü almak, onların rızasını kazanmak için verilen bir şeyi (para, tüfek, koç vb.) ifade etmeye “halât” denmektedir

SAÇI

Saçı, Türkiye düğünlerinin en yaygın geleneklerinden biridir. Hatta saçısız düğün olmaz dersek, fazla mübalağa etmiş olmayız. Saçı, genellikle düğünde gelinin güvey evine gelmesi ile başına saçılan şeker, para, yemiş gibi şeylere denir. Bu anlamda, Bergama, Manisa ve çevresi, Çankırı, Gümüşhacıbey, Bayadı, Bor, Konya ve Varna / Bulgaristan’da da varlığı belirtilmektedir (35). Çeşme, İnegöl, Çorum, Bafra, Eskişehir, Merzifon, Alucra, Şebinkarahisar, Kars, Erzurum, Gürün, Koyulhisar, Divriği, Balâ, Ayaş, İncesu, Erkilet, Gelibolu, Lüleburgaz, Amasya ve çevresi, Kırşehir ile Kayseri’de de gelinin başında tutulan tepsiye düğün armağanı olarak, atılan şeylere “saçı”; Sarıkamış’ın Berne köyünde de düğüne davet için gönderilen kibrite, saçı ya da saçılık dendiği belirtilmiştir. Yozgat’ta da kız evinin davetine icabet edenlerin getirdiği hediyeleri ifade etmek için, saçı kavramı kullanılır.

İl İl Türkiye Kaplıcaları

BİR HALK HEKİMİ ANLATIYOR

Tanınmış bir halk hekimi olan Alman Vincenz Priessnitz, kendisini hekimliğe özendiren olayı şöyle anlatıyor:

“On yedi yaşımda iken bir kaza sırasında kaburga kemiklerim kırıldı. Beni doktora götürdüler. Tedavi başarısız geçti. Sakat kaldım. Babam kör olduğu için evin bütün işleri bana bakıyordu. Ailemizin geçimini temin edecek başka kimsemiz yoktu. Mutlaka bir şeyler yapıp ayağa kalkmalıydım. Vaktiyle parmağım ezildiği zaman, bunu soğuk su sargısı ile iyileştirdiğim aklıma geldi. Aynı metodu göğsümde denemeye karar verdim. Göğsüme soğuk suya batırılmış bezler sarmaya başladım. Ağrı ve sızılarım dindi. İlk defa rahat bir uyku uyudum. Bezler kurudukça yenileri ile değiştiriyordum. Birkaç gün sonra kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Kısa zamanda ayağa kalktım.

Artık ev işlerini zorlanmadan yapabiliyordum. çok geçmeden kaburga kırıklarım iyileşmiş, göğsümdeki şişlikten eser kalmamıştı. Tekrar eski sağlığıma kavuştuğumu gören komşularımız gözlerine inanamadılar. Kısa zamanda evimiz yaralanan, kırığı ve çıkığı olan hastalarla dolmaya başladı. Her hasta, bana yeni yeni denemeler yapmama fırsat verdi. Soğuk sargılara ilaveten yarım banyo, tam banyo, oturma banyosu, el ve ayak banyosu denemeleri yaptım. Hastalarım şifa bulmuş olarak ayrılıyor; bana dua ediyorlardı.”

Halk hekimi Vincenz Priessnitz, 1831 senesinde bir “su ile tedavi merkezi” kurmuş; “su havarisi” adı ile meşhur olmuştur.

İşte il il kaplıcalarımız;

ADANA HARUNİYE KAPLICALARI

Bikarbonat, kalsiyum, sülfür, magnezyum ve karbondioksit ihtiva eden sulardır.

Romatizma, mide-bağırsak, karaciğer, metabolizma bozuklukları ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Düziçi ilçesinde, şehir merkezine 17 kilometre mesafededir. Dolmuş seferleri yapılmaktadır.

AFYON ÖMER VE GAZLIGÖL KAPLICALARI

Alkalik, tuzlu, bikarbonat, florür ve karbondioksit ihtiva eden sulardır.

çocuk hastalıklarına, romatizma, böbrek ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir.

ömer kaplıcasının şehir merkezine uzaklığı 17 kilometre, Gazlıgöl’ün ise 22 kilometredir. Afyon’dan her iki kaplıcaya da otobüs seferleri düzenlenmektedir.

metre, Hıdır Bey kasabasına ise 2 kilometre mesafededir. Vasıta problemi yoktur.

AFYON SANDIKLI HUZAİ KAPLICALARI

Kükürt, karbondioksit, bikarbonat ve alkalik maddeler ihtiva eden sulardır.

Mide-bağırsak, böbrek, romatizma, kadın ve deri hastalıkları, solunum yolları rahatsızlıkları için iyi gelmektedir.

Kaplıcalar Sandıklı’ya 9 kilometre, Afyon’a ise 70 kilometre mesafededir. Sandıklı Belediyesi otobüs seferleri düzenlemektedir.

ANKARA HAYMANA KAPLICALARI

Bikarbonatlı, kalsiyumlu, sodyumlu, mağnezyumlu, karbondioksitli sulardır.

Mide, böbrek, solunum yolları, kan dolaşımı ve beslenme bozukluğu rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Haymana’ya Ankara’dan otobüs seferleri yapılmaktadır.

ANKARA AYAŞ KAPLICALARI

Kalsiyumlu, klörürlü, sodyumlu ve karbondioksitli sulardır.

Romatizma, solunum yolları, kan dolaşımı, mide ve beslenme bozukluğu hastalıklarına iyi gelmektedir.

Ankara’dan Ayaş’a otobüs seferleri yapılmaktadır.

ANKARA KIZILCAHAMAM KAPLICALARI

Karbondioksit, klorür, bikarbonat, arsenik ve sodyum ihtiva eden sulardır.

Romatizma, mide, solunum yolları, deri, çocuk hastalıkları ve kan dolaşımı rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Ankara’dan Kızılcahamam’a otobüs seferleri yapılmaktadır.

ANTALYA DEMRE İÇMELERİ

Klorür, magnezyum, hidrojen, sodyum ve sülfür ihtiva eden sulardır.

özellikle mide ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Kaş ilçesine uzaklığı 40 kilometredir. Yozgat’tan otobüs seferleri düzenlenmektedir.

BİTLİS ILICAKÖY KAPLICASI

Sodyum, hidrojen, flüorür, sülfat ve klorür ihtiva eden bir sudur.

Romatizma, kadın ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir.

Bitlis’le Ilıca köy arası 22 kilometredir. Minibüs ve dolmuş seferleri yapılmaktadır.

BİNGÖL KÖS KAPLICASI

Sodyum, kalsiyum, arsenik, bromür, karbondioksit ve bikarbonat ihtiva eden bir sudur.

Romatizma, mide-bağırsak, dolaşım, şişmanlık ve gut hastalıklarına iyi gelmektedir.

Şehir merkezine 20 kilometre mesafededir. Otobüs ve minibüs seferleri düzenlenmektedir.

BOLU KAPLICALARI

Karbondioksitli, acı bikarbonatlı, radyoaktif, hipertermal sulardır.

Böbrek, mide ve kan dolaşımı rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Bolu’ya beş kilometre mesafede olup dolmuş seferleri yapılmaktadır.

BURDUR İNSUYU İÇMELERİ

Bikarbonat, kalsiyum ve bromür ihtiva eden sulardır.

Şeker, mide, bağırsak ve metabolizma bozukluklarına iyi gelmektedir.

Burdur-Antalya yolu üzerindedir. Burdur’a uzaklığı 14 kilometredir. Dolmuş seferleri yapılmaktadır. “İnsuyu Mağarası” adıyla bilinmektedir.

BURSA KAPLICALARI

Bursa’daki kaplıcalar çekirge semtine serpilmiş vaziyettedir. İrili ufaklı birçok kaplıca vardır. Ancak çoğu turizm şirketlerince işletildiğinden otelleri ve servisleri hayli pahalıdır.

Genellikle romatizma, siyatik, cilt hastalıkları, böbrek, idrar yolları hastalıklarına iyi gelen sulardır.

BALIKESİR GÖNEN KAPLICALARI

Sülfat, flüorür, bikarbonat, sodyum, klorür ve magnezyum ihtiva eden sulardır.

Romatizma, böbrek, mide, metabolizma bozuklukları ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Balıkesir ve Bursa’dan Gönen’e otobüs bulmak çok kolaydır.

BURSA İNEGÖL OYLAT KAPLICALARI

Radyoaktif elementler ihtiva eden sulardır.

Daha ziyade romatizma hastalıklarına iyi gelmektedir.

Bursa’ya 80 kilometre, İnegöl ilçesine de 35 kilometre mesafededir. Vasıta problemi yoktur.

ÇORUM BEKE KAPLICALARI

Bikarbonatlı ve sodyumlu sulardır.

Böbrek, mide, bağırsak ve beslenme bozukluğu hastalıklarına iyi gelmektedir.

Mecitözü’nden ve çorum’dan dolmuş seferleri yapılmaktadır.

ÇANKIRI-KURŞUNLU ÇAVUNDUR KAPLICALARI

Sülfatlı, alkalik ve bikarbonatlı sulardır. Romatizma, kadın hastalıkları, solunum yolları ve kan dolaşımı rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

çankırı - çerkeş otobüsleri yakınından geçmekte; Kurşunlu’dan dolmuş seferleri yapılmaktadır.

DİYARBAKIR ÇERMİK KAPLICALARI

Klorür, sodyum, bikarbonat, bromür, hidrojen ve sülfür ihtiva eden sulardır.

Romatizma, kadın ve deri hastalıkları, solunum yolları rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Kaplıcalar çermik’ten 5 kilometre mesafededir. çermik-Diyorbakır arası ise 95 kilometredir. Vasıta problemi yoktur.

DENİZLİ PAMUKKALE KAPLICALARI

Kalsiyum, sülfat, bikarbonat ve karbondioksit ihtiva eden sulardır.

Romatizma, kan dolaşımı bozuklukları, böbrek, mide ve solunum yolları rahatsızlıkları için iyi gelmektedir.

Denizli’ye 20 kilometre mesafededir. Minibüs, otobüs ve dolmuş seferleri düzenlenmektedir.

GERMENCİK ALANGÜLÜ KAPLICALARI

Klorür, sodyum ve bikarbonatlı sulardır. Romatizma, mide-bağırsak, böbrek, kan dolaşımı, çocuk ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Aydın’ın Germencik ilçesine 9 kilometre, Hıdır Bey kasabasına ise 2 kilometre mesafededir. Vasıta problemi yoktur.

ELBİSTAN CELA İÇMELERİ

Bikarbonat, kalsiyum, karbondioksit, bromür ve demir ihtiva eden sulardır.

Mide-bağırsak ve metabolizma bozukluklarına iyi gelmektedir.

Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine 30 kilometre mesafededir. Ekinözü kasabasındadır. Şehir merkezinden otobüs seferleri düzenlenmektedir.

ERZURUM PASİNLER KAPLICALARI

Klorür, sodyum, bromür, bikarbonat ve karbondioksit ihtiva eden sulardır.

Romatizma, mide-bağırsak, böbrek, kadın ve çocuk hastalıklarına iyi gelmektedir. Pasinler ilçesinde üç adet kaplıca ve ılıca vardır. 1. Pasinler Kaplıcası 2. Akdağ Ilıcası 3. Köprü köy Deli çermik Kaplıcası.

Her üç kaplıcaya gitmek için Pasinler’e ulaşmak yeterlidir. Buradan kaplıcalara minibüs seferleri düzenlenmektedir. Ak dağ Ilıcasına Erzurum’dan da gidilebilir.

ERZİNCAN EKŞİSU KAPLICALARI

Magnezyum, sodyum, karbondioksit, klorür ve bikarbonat ihtiva eden sulardır.

Romatizma, solunum yolları, mide, böbrek kan dolaşımı, metabolizma ve kadın hastalıkları için iyi gelmektedir.

Şehir merkezine 10 kilometre mesaşım ve solunum yolları ile kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Van’dan Erciş ilçesine, oradan da Hasan abdal köyüne gitmek gerekmektedir. Erciş’ten kaplıcaya minibüs seferleri düzenlenmektedir.

EZİNE KESTANBOLU KAPLICALARI

Sodyum, demir, klorür ve radyoaktif elementler ihtiva eden sulardır.

Romatizma, mide, böbrek, kan dolaşımı ve metabolizma rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Çanakkale’ye uzaklığı 65 kilometre, Ezine ilçesine ise 17 kilometredir. Çanakkale’den otobüsle Ezine’ye, oradan da dolmuşla Kestanbolu kaplıcalarına gitmek mümkündür.

ELAZIĞ KOLAN KAPLICASI

Kalsiyum, bikarbonat, fosfat, sodyum, bromür, magnezyum, arsenik ve karbondioksit ihtiva eden bir sudur.

Romatizma, mide-bağırsak, dolaşım ve solunum yolları rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Elazığ’dan Karakoçan ilçesine, oradan da Peri Suyu kenarında bulunan Kolan Kaplıcası’na gitmek gerekmektedir.

FATSA SARMAŞIK KAPLICALARI

Kalsiyum, sülfat, sodyum, bromür ve florür ihtiva eden sulardır.

Mide-bağırsak, romatizma, sindirim sistemi ve metabolizma bozukluklarına iyi gelmektedir.

Ordu’dan ve Fatsa’dan otobüs seferleri yapılmaktadır. Fatsa’ya 13 kilometre mesafededir.

GEMLİK ARMUTLU KAPLICALARI

Sülfat, kalsiyum, klorür, sodyum ve bikarbonat ihtiva eden sulardır.

Romatizma, böbrek, mide, metabolizma ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Kaplıcaların ilçeye uzaklığı 20 kilometredir. Sık olarak minibüs seferleri yapılmaktadır.

HAVZA KAPLICALARI

Sodyum, bikarbonat ihtiva eden oligometalik sulardır.

Romatizma, kadın hastalıkları ve hazım bozukluklarına iyi gelmektedir.

Samsun’dan Havza’ya otobüs seferleri düzenlenmektedir.

KIRŞEHİR KAPLICALARI

Mahmutlu Kaplıcası: Çiçekdağı ilçesine bağlı Mahmutlu köyündedir.

Bulamaçlı Kaplıcası: Çiçekdağı’na üç kilometre mesafededir.

Terme Kaplıcası: Şehir merkezine iki kilometre mesafededir.

Klorür, bikarbonat, kalsiyum, sodyum, arsenik, karbondioksit ve radyoaktif maddeler ihtiva eden sulardır.

Kadın hastalıklarına, romatizmaya, mide ve solunum rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

KONYA ILGIN KAPLICALARI

Kalsiyum, sodyum, karbondioksit ve bikarbonat ihtiva eden sulardır.

Dolaşım sistemi kadın hastalıkları, solunum yolları ve sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Konya, Afyon ve Eskişehir’den otobüs seferleri düzenlenmektedir.

KAYSERİ BAYRAMHACI KAPLICALARI

Klorür, sodyum, kalsiyum, karbondioksit ve bikarbonat ihtiva eden sulardır.

Kadın hastalıkları, romatizma, mide, solunum yolları ve kan dolaşım sistemi rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Kayseri, Nevşehir ve Kırşehir’den her zaman için otobüs bulmak mümkündür.

MUĞLA KÖYCEĞİZ SULTANİYE KAPLICALARI

Tuzlu, hidrojen, bromür, sülfür, florür ve radyoaktif maddeler ihtiva eden sulardır.

Romatizma, metabolizma bozuklukları, deri ve kadın hastalıkları için iyi gelmektedir.

NEVŞEHİR KOZAKLI KAPLICALARI

Klorür, sülfat, sodyum, bikarbonat ve kalsiyum ihtiva eden sulardır.

Romatizma, böbrek, mide, bağırsak, kadın hastalıkları ve metabolizma bozukluklarına iyi gelmektedir.

Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve Yozgat’tan otobüs seferleri yapılmaktadır.

NİĞDE ÇİFTEHAN KAPLICALARI

Tuz, flüorür ve toprak alkali ihtiva eden sulardır.

Romatizma, böbrek, mide bağırsak rahatsızlıklarına iyi gelir.

Niğde’den ve Ulukışla’dan otobüs seferleri düzenlenmektedir. Trenle de gitmek mümkündür.

REYHANLI HAMAMAŞ KAPLICALARI

Sülfat, sodyum, klorür, bikarbonat, kalsiyum, bromür, hidrojen, sülfür ve florür ihtiva eden sulardır.

Karaciğer, mide-bağırsak, romatizma ve metabolizma rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Hatay’ın Reyhanlı ilçesine 25 kilometre mesafededir. Hatay’dan ve Reyhanlı’dan otobüs seferleri düzenlenmektedir.

RİZE ANDON KAPLICALARI

Sodyum, sülfat, bikarbonat, kalsiyum, mağnezyum, karbondioksit ve demir ihtiva eden sulardır.

Romatizma ve böbrek hastalıklarına iyi gelmektedir. Kaplıcalar, Rize’ye 20 kilometre mesafededir. Minibüs seferleri düzenlenmektedir.

SİİRT BİLLURUS KAPLICALARI

Klor, sülfat ve kükürt ihtiva eden toprak kalevli sulardır.

Romatizma, deri hastalıkları, böbrek, mide-bağırsak ve solunum yolları rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Siirt’e 18 kilometre mesafededir. Otobüs, minibüs ve dolmuş seferleri vardır.

YOZGAT SARIKAYA KAPLICALARI

Toprak alkali, bikarbonat, demir ve radyoaktif elementler ihtiva eden sulardır.

Romatizma, mide, bağırsak, kan dolaşımı ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Yozgat, Kayseri ve Ankaradan otobüs seferleri düzenlenmektedir.

TURGUTLU URGANLI KAPLICALARI

Karbondioksit, bikarbonat, florür ve alkalik sulardır.

Mide-bağırsak, kan dolaşımı, romatizma ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir.

Manisa’nın Turgutlu kazasından kaplıcalara otobüs seferleri düzenlenmektedir.

MUĞLA KÖYCEĞİZ SULTANİYE KAPLICALARI

Tuzlu, hidrojen, bromür, sülfür, florür ve radyoaktif maddeler ihtiva eden sulardır.

Romatizma, metabolizma bozuklukları, deri ve kadın hastalıkları için iyi gelmektedir.

TUNCELİ BAĞIN KAPLICASI

Kalsiyum, arsenik, bikarbonat ve karbondioksit ihtiva eden bir sudur.

Romatizma, mide, solunum yolları, deri ve çocuk hastalıklarına iyi gelmektedir.

Tunceli’den Malazgirt ilçesine, oradan da Bağın köyüne gitmek gerekmektedir.

YALOVA KAPLICALARI

Sülfat, sodyum, florür, kalsiyum ve bikarbonat ihtiva eden sulardır.

Romatizma, mide-bağırsak ve böbrek hastalıklarına iyi gelmektedir. Yalova’dan kaplıcalar arası mesafe 12 kilometredir. “Termal” adı verilen tesislere sık olarak minibüs seferleri düzenlenmektedir

Cam

Cam olmaksızın günlük hayatımızı düşünmek zordur. Büyük bir çeşitlilik gösteren cam ürünlerinin hemen bütün sanayi alanlarında, ev ve sanat faaliyetlerinde yeri vardır.

Cam nasıl terif edilebilir? Donmuş sıvı veya düzensiz katı mıdır? İncelenmesi güç bir yapıya sahip olan cam bilim adamları tarafından uzun süre ihmal edildi; bilim adamları hiç kuşkusuz obsidiyen gibi doğal camların özelliklerini biliyorlardı, ama 5.000 yıldır kullanılan ticari camı önemsemiyorlardı. Oysa 60 yıldır cam sanayi önemli teknik gelişmeler kaydetmiştir ve artık araştırmacıların ilgisi kristal olmayan katılar ile bunların elektronikle veya biyolojide kullanımları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Güncel eğilim, camların büyük bir kısmının özellikle geleneksel mineral camlarının, temelde metal olmayan ve genellikle kırılgan inorganik maddelerden meydana gelmiş seramik grubunun bir bölümünü oluşturduğu yönündedir.

Hemen hemen bütün sanayi camları, doğal hammeddelerden oluşmuş camlaştırabilir bir karışımın, yüksek sıcaklıkta eritilmesi ve bu aşırı erimiş sıvının dondurulması sonucunda elde edilir. Özel camların hazırlanması için, buhar fazında çökeltme veya sol-jel (çözelti-jel) yöntemleri gibi, diğer metotlar uygulanır. Halen kullanılmakta olan camların niteliklerini yükseltmek, yeni camlar geliştirmek veya var olan camların bilinmeyen özelliklerini ortaya çıkarmak ve böylece yeni kullanım alanları yaratmak üzere sürdürülen çalışmalar, camın gelecekte önemli bir malzeme haline gelmesini sağlayacaktır.

Camın yapısı ve tanımı :

Soğutulan sıvıların büyük bir çoğunluğu katılaşma sıcaklığına (T) ulaştığında kristalleşir. Oysa erimiş kuvars (saf silis) için aynı şey geçerli değildir. Çabucak soğuyan kuvars, T= 1 730 C olan katılaşma sıcaklığına kristalleşmeden ulaşır ve daha sonra sıcaklık düştüğünde bile, kararsız bir dengeyi sıvı durumundayken de korur. Bu sırada dönüşüm hızı o kadar azalmıştır ki aşırı erimiş yarıkararlı bir sıvı biçiminde kalmaya devam eder. Sıcaklık azalınca sıvının akışmazlığı da sürekli olarak ve önemli ölçüde azalır ve sonunda, T = 1 180 C  olan camsı geçiş sıcaklığına erişince kristalleşmeden donar. Böylece aşırı erimiş sıvı sadece tek bir bileşen içeren, camların en basiti olan silis camına dönüşür.

Tuhaf bir biçimde doğal olarak kristalleşmiş kuvars ile silis camı, merlkezinde bir silisyum iyonu ve dört köşesinde oksijen iyonları bulunan dörtyüzlü SiO’ten oluşmuş, aynı temel motife sahiptir. Ama kendi aralarında ortak köşelerle bağlı olan bu dörtyüzlükler, kristal durumunda çok büyük boyutlu bir düzenli yapı oluştururken, cam durumunda yapıları düzensiz ve oldukça önemli boşluklar içerir. Bu camsı hal esas olarak -kimyasal bileşiminden ve soğuma hızından başka - atomların düzenli olarak yapılaşmasını engelleyerek akışmazlık durumundan kaynaklanır. Sıvı halde özgü düzensizlik durumu T sıcaklığından geçiş sırasında korunur. “Amorf” diye tanımlanan maddelerle arasındaki fark nedeniyle cam, camsı geçiş olayını gösteren kristal olmayan bir katı olarak tanımlanır. Oksitlerden oluşmuş (SiO+Na+CaO) karma bileşimler olan mineral camlarıysa metallerin ve alaşımlarının, organik polimerlerin ve iki veya daha çok maddenin bileşimlerinden oluşan karma maddelerin oluşturduğu başka gruplarla birlikte, seramikler arasında sınıflandırılır.

Camın bileşenleri ve üretimi :

Cam silis (SiO) gibi yalnız başına kullanılan oluşturucu oksitlerden üretebilir, ama erime sıcaklığını düşürmek için, bunlara alkali oksitler (mesela NaO) gibi eriticiler eklemek uygundur. Bir oluşturucu ve bir eriticiden oluşan ikili camlar, genellikle yeterli kimyasal dayanıklılığa sahip değildir. Kararlaştırıcı toprakakali oksitler (mesela CaO) camın kimyasal etkenlere karşı dayanıklılığını arttırmak için karışımı eklenir. Böylece gerektiğinde renk gibi özellikleri veren başka değiştiricelerin katıldığı, silisyum-sodyum-kalsiyum camları oluşturulur.

Kum sodyum ve kalsiyum karbonatları gibi hammaddelerden oluşan camlaşabilen karışım cam fabrikasının fırınına konur. Erime inceltme (gazdan arıtma) ve kimyasal homojenleştirmeden sonra, fırının içeriği dondurma denen hızlı bir soğutmaya tabi tutulur. Bu işlemden aşırı erimiş bir sıvı olan cam elde edilir. Erimiş metal alaşımların çok daha hızlı bir şekilde soğutulması (sıvıların aşırı su vermesi) ilginç kimyasal ve mekanik özellikere sahip metal camlarını oluşturur. Başka bir yöntem bir çözücü dağılmış ince parçacıklardan oluşan (çapları 0,1 ila 0,001 um arasında olan) kolloidal bir çözeltinin asitlenmesiyle veya hidrolizlenmesiyle elde edilen bir jeli esas alır. Daha sonra sinterlenen bu jel, özel camların hazırlanması için tabakalar halinde yayılabilir (sol-jel yöntemi). Nihayet bir gaz fazının düzensiz karekteri mesela optik lifleri oluşturmak için kullanılır.

Cam ürünleri :

Fırında hazırlanan cam yavaş yavaş soğutulur, böylece camın akışmazlığını, elde edilmek istenen ürünü şekillendirmeye yetecek kadar uzatmak mümkün olur. Kullanılan birçok değişik şekillendirme yöntemi vardır: dökme kalıplama, çekme, haddeleme, şişirme kalıplama, presleme, merkezkaçlama bunlardan birkaçıdır. Bunlar tek veya birlikte kullanılır. Şekillendirmeden sonra, tavlama adı verilen camın kontrollü olarak soğutulması işelmi, iç gerilimleri serbest bırakır ve parçaların zarar görmesine engel olur.

Cam ürünleri dört büyük sanayi sektörüne girer. Temel olarak vitrinlerde kullanılan düz cam, birkaç yıl öncesine kadar, dikey çekme veya iki silindir arasında sıcakta haddelemeyle üretilmekteydi. Bugün yüzdürme cam (float-glass) tamamen düz bir erimiş kalay banyosunun yüzeyinde yüzdürülen erimiş camın yatay çekmesiyle üretilir. Sıvılar için mükemmel ambalaj olan şişe camı, üretilen camın en büyük tonajını teşkil eder. Temel bileşimlerine göre, cam elyafı ısıl yalıtma, cam-polimer bileşimi maddelere güçlendirici olarak katılır veya işaretlerin iletilmesine (optik lifler) yarar. Daha az üretilen özel camlar, katma değerleriyle ayırt edilir: mesela sanat camcılığı için kristal veya optik için teknik camlar eklenir. Silis camı, pyrex türü borosikatlar, ışımıyla renkleri değişen fotokrom camlar, veya mutfak aletlerinde gitgide daha fazla kullanılan camseramikler pişirme medikal protezler bunların başlıcalarıdır.

Camın özellikleri ve işlevleri :

Camın kimyasal bileşimi büyük çeşitlilik gösterir, çünkü stokiyometri kurallarıyla sınırlanmamıştır. Bir elementinin oranı sürekli olarak belirli sınırlar içinde değiştirilerek çok sayıda işlevi yerine getiren yavaş yavaş değişen niteliklere sahip tam bir cam dizisi üretmek mümkündür. Bu nitelikler arasında mekanik veya kimyasal dayanıklılık su geçirmezlik estetik ve optik işlevleri sayılabilir.

Optik camın ayrıcalıklı kullanım alanıdır. Saydamlığı sayesinde iç ve dış kısımları arasındaki görsel teması sağlar. Tayf özellikleri camın bir filtreye veya işaretlerin iletimi için bir dalga yönlendiricisi olarak kullanılabilmesi mümkün kılar. Yükseltilebilen kırılma indisiyse camın optik sistemlerde ve kristal gibi değerli ürünlerde kullanılamsına imkan verir.

Camın mekanik dayanıklılığı, su verme yoluyla yüzeyleri sıkıştıralarak güçlendirilebilir. Bükülmeye, darbelere veya ısıl zorlamalara dayanıklılık gibi ek nitelikeri, camın bina ve taşıtlarda aranan bir malzeme olmasını sağlar. Bundan başka, plastik filimlerle yaprak halinde üetildiğinde insanların ve kıymetli eşyanın güvenğini sağlar.

Kimyasal maddelere karşı  dayanıklı  olan  cam,  hemen hiç tepkimeye girmez ve yapısı değiştirilemez. Bu nitelik, eczacılıkta kullanılan nötr camlar için  daha  da  güçlendirilmiştir.  Bu camlar genel olarak,  kan plazmasının  veya ilaç çözeltilerinin gereğince hazırlanmasına yarayan alüminoborosilikatlardan meydana gelmektedir.  Bu kapların iç yüzeyleri sterilize etme işlemine dayanıklı olmalıdır.

Su ve hava sızdırmazlık niteliği sayesinde, sıvı ve gaz ortamlarını biribirnden ayıran cam, bir yalıtkan’dır. Muhtemelen metal veya oksit katmanlarla tamamlanmış veya genişletirilmiş, cam köpüğü halinde iki cam yaprağı arasında hapsedilmiş ince hava tabakası ısıl yalıtkanı oluşturur. Ses yalıtımı kalın veya çift camla sağlanır.

Camın estetik işlevi yekpare renkli camlarda veya çoklu katmanlı camlarda, hatta duvarları süsleyen yansıtıcı camlarda görülür. Sanat camcıları opal camlarıyla, cam hamuruyla veya kristali yontarak şahaserler verirler. 

Geleceğin malzemesi cam :

Bol bulunan doğal hammaddelerden hazırlanan cam, çevre kirletici bir madde değildir. Üstelik cam üretiminin önemli bir miktarı, hammaddelerden ve enerjiden tasarruf etmek üzere, geri çevrimle yeniden kullanılır. Cam sanayiinde, hafifletilmiş, dayanıklı, yüksek verimle üretilen ve çoğunlukla başka malzemelere göre daha ucuza mal edilen eşyaların pazara sürülmesinde, şekillendirme ve yüzeylerin işlenme tekniklerindeki ilerlemelerden ve bilgisayar destekli tasarım ve kontrol makinelerinin kullanımından yararlanılmaktadır. Diğer taraftan tüketicilerin tercihleri, sağlıklı, doğal ve temizlenmesi kolay sayılan cama yönelmiştir.

Biyolojik malzemeler türünden günce ihtiyaçlara daha iyi uyum sağlayan yeni camların sürekli araştırılmasında başka, bugünkü teknikler üç ana doğrultuda gelilşmektedir. Bunlardan biri, camı iletken veya yarı iletken tabakalar (ısınan camlar, fotovoltaik gözler, afişleme), ışığın (fotokromlar), elektrik alanının (elektronlar) veya ısının (termokromlar) etkisi ile rengi değişen tabakalar, kızılaltını yansıtarak binaların ısıl konforuna katıkıda bulunan az yayın özelliğine sahip tabakalar ve özel ve isteğe göre değiştirilebilen niteliklere sahip ince tabakalara destek olarak kullanma tekniğidir. İkincisi, kızılaltında iletim özellikleri gitgide optik liflerle iletişimde kendini gösteren flüorlu camlar gibi yeni camların üetimidir. Üçüncü konuysa, karma malzemelerin üretimidir. Cam, gelecek vaat eden bu sektörde gittikçe büyüyen bir yer tutmaktadır.