27 Kasım 2016 Pazar

Gizli akıtılan gözyaşları gibidir bazı sözcükler...

"Şimdiki bebekler çok şanslı" der ihtiyar adam. 

- Biz çocuklarımızı bu kadar çok sevemedik. Kundaklara sararlardı, analarının süt kokusundan ayırmazdı büyükanneleri. Kucağımıza almaya korkardık bazen. Büyürlerdi biz fark etmezdik. Büyürlerdi biz fark etmeyiz zannederlerdi...

Oğlanın gözleri ne renk diye sorulduğunda bilememişti bir gün anası. Ben griye çalan yeşil diye cevapladığım zaman, hadi sen nereden bileceksin bir gün kucağına aldın mı bebeni diye kızmıştı bana. Bilmezdi ben onu geceleri beşiğinde severdim gizliden gizliye. Bizim zamanımızda er adamlara bebek sevmez düşmezdi. Biz bebelerimiz okula gittiklerinde siyah önlükleri ile ellerimizi öperken baba olduğumuzu bildik.

Köylerde, şehirlerde bizim zamanımızda er adamlar bebelerden konuşmazdı. 

"Şimdi biz şanslıyız" der bebek.

- Burası neresi? Şimdi neredeyim ben? Karanlıktan aydınlığa çıktım ama burası çok soğuk. Bu bağıran annem olmalı, ya bu mavi önlüklü amca ve teyzeler anneme ne yapıyorlar? Ağlamam lazım. Durun durun beni nereye götürüyorsunuz? Bu mavi önlüklü teyze bana ne yapacak şimdi? Her yanımı siliyor, çok üşüyorum. Başka bir cift göz beni sürekli izliyor? Kim bu adam? Beni ölçüp biçip üzerime birşeyler giydirdiler. Şimdi çıplak değilim. Daha sıcak. Anneeee neredesin? Teyze beni kocaman elli adamın kucağına verdi ve gidiyor? Şimdi ben neredeyim? Bir çift göz bana bakıyor. Baktıkça üşümem geçiyor. 

"Oğlan ilkokula başladığında anası arkasından ağlamıştı" der ihtiyar adam.

- Sıcacıktı elleri oğlumun. Beraber okula giderken sıkı sıkı tutmuştu ellerimden. Baba okul güzel mi? diye sorduğunda uzun uzun konuşmuştum onunla. İlk harçlığını cebine koyarken, askere gideceği günleri de görmek için uzun uzun ömrüm olsun istemiştim. Onları, büyüyüşlerini, torunlarımı görebilmek için uzun bir ömür. Kürek sallamaktan nasır tutan ellerime bakarak, onlar için bir ömür diledim sadece. Çalışmak yormazdı da eve gelince geldiğim anlaşılmazdı ya en çok o zaman yorulurdum. Analarının kurduğu sofrada bıcır bıcır konuşurlardı da anlamazdım bazen. İşte o zamanlar kızım ve oğlumun başlarına uzanırdı ellerim ama dokunamazdım. Ne yerler, ne içerler, hastalar mı, nasıl okuyacaklar, ne zaman evlenecekler diye konuşurduk da analarıyla, kucağıma alıp doya doya öpemezdim yanaklarından. Sen babasın biraz korku sal da çocuklara şımarmasınlar diye belletmişti bize analarımız. 

"Ben daha çok küçücüğüm okula gidemem ki" der bebek. 

- Yaşam buysa şimdilik herşey yolunda. Sadece isteklerimi anlatmam için yüksek sesle bağırmam lazım. Ağlamak diyorlar burada. Ağladıkça annem süt veriyor bana, bir de habire beni soyup popoma kağıtlar bağlıyorlar. Annem bu işi yaparken çok sıkıcı oluyor. Aç,kapa, kremle, arada gülümse yaaa şöyle güzel bir şarkı söylesene. İşte yine sevdiğim adam (ısrarla baba dememi istiyorlar, oysa o benim sevgilim yaaa) yıkayacak beni. Altımı da hep o değiştirsin bana komik komik dil çıkartıyor. Beni yıkarken çok eğleniyorum. Çok seviyorum ben bu adamı yaaa...benimle oyunlar oynuyor, geceleri kucağında gezdiriyor, habire konuşuyor, o televizyon seyrederken kucağında uyuyorum tüm seslere rağmen. Su yatağı gibi kocaman kolları var, bir de beni öyle sıkı tutuyor ki. Hiç düşmeyecekmişim gibi. İşte o zaman hiç korkmuyorum. 

"Kız gelin etmek en zoruymuş" der ihtiyar.

- Oğlan askere giderken de gizliden gizliye ağlamıştım ama kızımı beyaz gelinliğinde görünce dayanamadım biraz kızardı gözlerim.. Er adam olmayı öğretmişler bize, baba olmamıza izin vermemişler. Eve para getiren ve varlığıyla çocuklar kötü birşeyler yapınca korkutan adamlar diye tanıttılar bizi. Kızın ateşi çıktığında, kucağımda hastaneye götürürken babam demesi hala kulaklarımda. Uzaktan uzağa sevmiş beni çocuklarım. Benim sevgim hep yüreğimde gömülü kalmış. İşte şimdi biri gidiyor evimden. 

"Ben evlenecek miyim?"der bebek.

Babası yanıtlar. 

"Seni kimselere veremem." 

Çok küçüğüm daha. Şimdi evlenemem. Benimle dans eden bu yakışıklı adamı da annem kapmış. Öfff oysa biz ne güzel eğlenecektik... 

- Baba kiminle konuşuyorsun? diye sorar genç adam ihtiyara.

Oysa kucağındaki bebekle koltukta uyuyakalmıştır ihtiyar. Konuşan yaşamın iç sesleridir. Zamanın değiştirdiği ise, sadece sevgileri anlatış biçimleridir. Çünkü tüm babalar bebeklerinin ilk çığlığıyla gizli gizli ağlamaya başlarlar. Bazen sevince bazen de üzüntüye akar gözyaşları... 

SunA.K. Grasse

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder