THOMAS HOBBES ( 1588-1697)’un toplumsal düşüncesi İngiltere’nin o dönemde içinde bulunduğu durumdan, iç savaştan doğmaktadır. İngiltere’de zayıf, keyfince hüküm süren ve değişken bir iktidar vardır, herkes bu iktidara kendi hakkı olduğunu ileri sürerek kavga etmektedir ve görünürde de her biri haklıdır. Görünürde hiçbir barış olasılığı yoktur, ülke bir yandan dışarıdan gelen tehlikelerle karşılaşırken, içeride de insanlar güvenlik ve korumadan yoksun olarak yaşamaktadırlar. Bu ortam Hobbes’un insanın doğal durumunun herkesin herkese karşı savaşı olarak yorumlamasına neden olmuştur. Hobbes’ a göre bu durum yöntemli bir şekilde kurulacak barış ve aklın baskısı ile son bulacaktır.
Herkesin herkese karşı savaşının insanın doğal hali olması gibi, başkalarının saldırılarından korkmadan amaca ulaşmayı, yaşamı sürdürmeyi sağlayacak olan barış dileği de doğal bir sonuç olmaktadır. O halde barışa nasıl ulaşılabilecektir? Bu ise gereksinimlerin herkese hak gözetir ve saygı görür bir dağıtımı ile olacaktır. Gereksinimlerin giderilmesi için saldırma hakkından vazgeçmek bir çözüm olmaktadır. Bu vazgeçmede herkesin herkesle yapmış olduğu bir sözleşme ile onaylanmaktadır.
Mutlak yönetim inancı Hobbes’un siyaset felsefesinin temelini oluşturmaktadır. Hükümdara sonsuz haklar tanınmıştır. Böylelikle tüm ayaklanmalar, devrimler yasadışı sayılacaktır. Hükümdar bir eyleminden ötürü kimseye ya da hiçbir kuruma sorumlu olmayacaktır. Ancak diğer insanlar, her durumda ona uyma zorundadırlar. Bunun için tüm yetkileri güçleri hükümdar elinde toplamalıdır. Hükümdarlık değişik biçimlerde olabilmektedir. Hükümdarlık görevi bir kişi ya da meclise verilebilir, babadan oğula geçebilir, hükümdar ömür boyu yönetimde kalmak ya da belli bir süre görevi devam ettirebilmek için hükümdar olabilir.
Hobbes mutlak yöneticiye sonsuz yetkiler verirken toplumun da bir toplumsal anlaşma çerçevesinde düzenlenmesini öngörür. Hobbes, insanın doğal olarak toplumsallığa uyarlı bir varlık olmadığını ileri sürmüştür. Daha çok korunma içgüdüsünün etkisinde bulunan insan , belirli bir toplumsal sözleşme olmadığı zaman varlığını sürdürebilmek için aklına geleni ya da işine geleni yapacaktır. Hobbes’a göre insan insanın kurdudur. Böyle bir durumda herkes kendini korumak isterken hiç kimse koruyamayacaktır. İç savaşlar bunun bir örneğidir. Bu yolda insanın herşey üzerinde hak ileri sürmekten vazgeçmesi gerekmektedir. Bunun için de toplumsal anlaşma ya da toplumsal barış tek yoldur.
Hobbes bu aşamada insan aklını yardıma çağırmak durumundadır. Bazı hayvanlar içgüdüsel olarak –arılar ve karıncalar gibi- toplumsallaşabilirler ama insanı toplumsallaştıracak olan aklıdır. Böylelikle insanoğlu aklının yardımı ile doğa durumunda doğal hukuk durumuna geçebilmiştir. Bu doğal hukukun gerekleri elbette devlet içinde ortaya çıkacaktır, devlette anlam kazanacaktır. Herhangi kötü bir eylemin kötü bir eylem olarak bilinmesi yetmez, onun ne olup olmadığı yasalarla belirtilmelidir. Bütün bunlar da devlet düzenin de mutlak yöneticiyi zorunlu kılmaktadır. Çünkü devlet o zaman güçlü olabilecek bir Leviathan (Tevrat’da adı geçen bir dev) olabilecektir. Bu devlet siyasal yetkeyi de dinsel yetkeyi de elinde bulunduracak, tanrısal bir güç oluşturacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder