10 Nisan 2017 Pazartesi

İstiklal Marşı ve Açıklaması

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Bu kıtada Mehmet Akif Türk Milletine sesleniyor.

Ümit ve güven içeren sözleriyle:

"Ey Millet' im! Yurdumuzun düşmanlar tarafından kuşatılmış olmasına bakarak bayrağımız için endişe etme, korkma. Çünkü bu topraklar üzerindeki en son ocak sönmeden, en son Türk bu uğurda canını vermeden bayrağımıza kimse el uzatamaz.

Rengini şehitlerimizin kanından alan ve şafaklarda da bir alev gibi dalgalanan bayrağımın, milletimin yıldızı ve bağımsızlık sembolüdür. Gökteki yıldıza el sürülmediği gibi, milletimin yıldızı olan bayrağıma da düşmanlar dokunamaz. O, Türk milletinindir ve daima öyle kalacaktır.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey şanlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hakk' a tapan milletimin istiklal!

Bu dörtlükte şair bayrağımıza sesleniyor;

"Uğruna canımı vereyim, ne olur kaşlarını çatma. Ey hilal kaşlı güzel bayrağı Neden bize dargın azarlar gibi bakıyorsun? Seni o nazlı nazlı dalgalandığın göklerimizden indirmelerine izin vereceğimizi mi sandın? Kahraman milletim hür yaşamak ve seni hür yaşatmak için çok kan döktü, şu anda da dökmektedir. Sen bize kaş çatarak, uğrunda yapılan bu fedakarlıkları hiçe sayarsan, dökülen kanlarımız sana helal olmaz. Doğruluk ve adalet için çalışan, Allah' a inanarak ona kulluk eden, istiklali uğruna canını veren milletimin hakkı bağımsızlıktır, hürriyettir.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Mehmet Akif bu kıtada hürriyet kavramını işliyor. "Ben" kelimesi ile Türk milletinin kastediyor ve;

"Ben yaratıldığı günden beri hür yaşamış. Beni esir edeceğini düşünenler ancak aklını kaçırmış olanlardır. Onların bu çılgınca düşüncelerine şaşarım. Çünkü ben şimdiye kadar hiç esir olmadım. Hürriyetimi elimden almak isteyen olursa kükremiş bir sel gibi coşar, önüme çıkan engelleri çiğner geçerim. Bu uğurda dağları parçalar, uçsuz bucaksız denizlere bile sığmam, yine taşarım.( Mehmet Akif, son mısrada "Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım " sözleri ile "Ergenekon Destanı' nı" anlatıyor ve hatırlatıyor. )

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhattim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Bu kıtada Mehmet Akif sömürgeci, saldırgan batıya çatmakta, medeniyet adı altındaki saldırgan tutumunu kınamaktadır:"Batı ordularının en modern silahlarla, tank ve toplarla, tıpkı çelikten bir duvar gibi üzerimize yürümesi bizim için önemli değildir.Türk Milleti' nin öyle bir iman gücü, şehitlik inancı var ki o imanlı göğüslerin her biri bir kale gibidir. Bu imanlı göğüsler karşısında en modern silahlar etkisiz kalır, hepsi yok olur, parçalanır.

Onların homurtuları. Ulumaları da seni korkutmasın. Medeniyet maskesi takarak etrafa saldıran, zayıfları ezen ve sömüren bir canavar, bizim imanlı göğsümüze en ufak bir korku veremez. Zaten "Medeniyet" adı altında yapılan bu vahşiliklerden sonra onun gerçek canavar yüzü ortaya çıkmıştır. O canavarında tek dişi kalmıştır, bize asla zarar veremez."Arkadaş! Yurdumu alçaklara uğratma, sakın.Siper et gövdeni, dursun bu hayatsızca akın.

Doğacaktır sana va' dettiğin günler hakk' ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bu kıtada Mehmet Akif Türk Milleti' ne, onun kahraman askerlerine ümit ve karanlık aşılıyor ve:"Arkadaş! Alçakların yurduma girmesine kesinlikle izin verme! Yurduna saldıran düşmana gövdeni siper et! Onlarla ölünceye kadar savaş! Onların utanmazca saldırılarına karşı dur!Cenab-ı Hak mutlaka sana yardım edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan hak yolunda savaşan mü' minlere zafer vereceğini Kur-an' ı Kerimde vad etmiştir.Allah, bu yardımı belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya çıkacaktır ve düşman perişan edilecektir.( Nitekim Türk Milleti' nin iman gücü ve Allah' ın yardımı ile kat kat fazla asker ve silah gücüne sahip düşman orduları balta ve tüfeklerle mağlup ve perişan edilmiştir. )

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

6.kıtada kutsal vatan ve vatan toprağı ele alınmaktadır, Mehmet Akif gençlere, üzerinde yaşadıkları toprakların değerini ve özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini anlatmaktadır. "Bastığın yerleri"toprak!" diyerek geçme! Geçmişi iyi öğren! Çünkü bu vatan, toprakları uğruna şehit düşenlerin kefensiz olarak gömüldükleri, her karışında bir şehit kanı olan kutsal topraklardır. Sen ki; dini, vatanı uğruna canını alan şehid' lik mertebesine ulaşmış bir babanın oğlusun. Vatanı' na gereken değeri vermez, onu atalarının koruduğu gibi korumazsan ataların incinir, üzülür. Bu cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun korumalı, dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile vermemelisin.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

İstiklal Marşı' nın 7.kıtasındaki Mehmet Akif vatan sevgisini,vatan toprağının özelliğini ve Türk vatanı' nın yüceliğini, şöyle anlatmaktadır:

"Bu cennet vatan uğruna canını vermek için hazır bekliyor.Şimdiye kadar bu uğurda o kadar çok yiğit canını verdi ki; bir karış toprakta bir şehit yatmaktadır. Toprağı sıkan, şehitlerin kanı fışkıracak kadar çok şehit verilmiştir. Allah canımı, canım kadar sevdiğim şeyleri, bütün varımı, yoğumu alsın; yeter ki beni bu vatanımdan ayrı ve uzak bırakmasın."

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

8.kıtada Mehmet Akif, dini ve vatan uğruna şehit olanların ruhlarına tercüman olmakta, onların:

"-Yüce Allah' ım! ruhumun senden dileği şudur:

Uğruna canımızı verdiğimiz yurdumuza düşmanlar girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin! Bu mabetlerde okunan ezanlardaki şahadetler ki:

"Eşhedü enla ilahe illallah,
Eşheddü enne Muhammeden Resulallah"

Kelimeleri Türk Milleti' nin Müslümanlığını ve bağımsızlığını ilk şartı ve temelidir.

Hürriyetin sembolü olan bu ezanlar yurdumun her köşesinde okunsun.

Milletim kıyamete kadar hür yaşasın."
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır Ruh-ı mücerret gibi yerden na' şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

O zaman ( camilere düşman ayağının basmadığı, ezan seslerinin yurdun her köşesinde duyulduğu zaman )yer yüzünde bir mezar taşım varsa, sevinci ve mutluluktan mezar taşım bile coşkunlukla secdeye kapanacaktır.

Milletim hür olduğunu görmenin ve şehitlik makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaşlarım, savaşta aldığım yaralardan boşanır.

Cesedim, cisimsiz bir ruh gibi göğe yükselerek, başım göğün en yüksek katı olan Arş' a kadar yükselir.( Allah yolunda öldürülmüş olanlar için "ölüler" demeyin. Bil' akis anlar diriler. fakat siz iyice anlayamazsınız. )El bakara süresi Ayet: s-155

Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk' a tapan, milletimin istiklal!

Büyük vatan şairi Mehmet Akif İstiklal Marşı' nın son kıtasında tekrar şanlı bayrağımıza hitap etmekte ve:

"Şanlı Bayrağım! Sen de artık şafaklar gibi al rengiyle, göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Sabah şafağının ardından görülen aydınlık gibi, Türk milleti de bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa kavuşacaktır.

Uğruna dökülen kanlarımızın hepsi sana helal olsun.

Artık Türk Milleti' nin yok olması, dağılması diye bir şey ebediyen söz konusu olamaz.Çünkü; daima hür yaşamış olan, daima tek olan Allah' a inanan ve ona kulluk eden, daima vatanı uğruna çalışan ve çarpışan milletimin hürriyet ve istiklal her zaman haklıdır."

İSTİKLAL MARŞI

Türkiye Cumhuriyeti' nin marşı.

Türkiye' de, ulusal marş yazılması önerisi, önce 1920 yılında İsmet Paşa' dan (İnönü) geldi. Maarif Vekaletinde bu öneriyi dikkate alarak bir yarışma düzenledi. O günlerde Türk Kurtuluş savaşı en heyecanlı günlerini yaşıyordu; toplumda ulusal bilinci pekiştirecek, ulusçuluk duygusunu daha da canlı kılacak bir marşa gereksinme duyuluyordu. Yarışmada ayrıca güfteyi yazacak olana 500TL, besteyi yazacak olana 1.000TL. ödül vereceği duyuruldu. Yarışmaya katılan 724 şiirden hiçbiri başarılı bulunmadı. Mehmet Akif Ersoy, böyle bir ödülden rahatsızlık duyduğu için yarışmaya katılmamıştı. Dönemin Maarif Vekil Hamdullah Suphi (Tanrıöver) ,Mehmet Akif' e Mektup yazıp, kendisi için sakıncalı gördüğü konularda güvence verdikten sonra Mehmet Akif, 48 saat gibi kısa bir sürede marşın güftesini yazıp imzasız olarak Maali Vekaline gönderdi. T.B.M.M' nin 1 Mart 1921 tarihli toplantısında okunan bu şiir, 12 Mart 1921 tarihli toplantıda da ulusal marş olarak kabul edildi. Mehmet Akif İstiklal Marşı için "Onu milletime ve kahraman ordumuza hediye ettim. Zaten o milletin eseridir, milletin malıdır. Ben yalnızca gördüğümü yazdım." demiş ve bu şiiri Safahat adlı şiir kitabına almamıştır.

Bu şiirin marş biçiminde bestelenmesi içinde bir yarışma açıldı ve yarışmaya aralarında Ali Rifat Çağatay, Hüseyin Saadettin Arel, Lemi Atlı, Mehmet Baha (Pars), Rauf Yekta, Sadettin Kaynak, Zekıi Üngör'ün de bulunduğu besteciler katıldı. Ancak savaşın şiddetlenmesi üzerine kesin bir seçme yapılamadı; marşın farklı bestelerle okunması birtakım sakıncalar yarattığı için, 1924'te Maarif Vekaletinde oluşturulan bir kurul tarafından Ali Rıfat Çağatay'ın bestesi resmen kabul edildi, marş bu beste ile 1930 yılına kadar çalınıp söylendi.

1930' da yeni bir emirle Cumhurbaşkanlığı Orkestrası şefi Zeki Üngör tarafından yeniden bestelenen marşın, armonik düzenlenmesi Edgar Manas, bando düzenlemesi de İhsan Servet Künçer tarafından yapıldı.

İstiklal Marşı, 41 diziden oluşur; dokuz bölüm dörtlük, 10 bölümse beşliktir. Aruzun "feilatün (failatün) /feilatün /feilatün /feilün (fa' lün)" kalıbıyla yazılan şiirde uyaklar tamdır ve her bölüm kendi içinde belirleyici bir uyak izlemektedir. Türk Kurtuluş Savaşı' nın en çetin günlerinde yazılan bu marşta Mehmet Akif, Kurtuluş Savaşı' na tanık olan bir ozanın duyarlığı aktarmıştır: Tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşayan Türk Ulusunun, kutsal değerlerinden olan bayrağına, yurduna, kültür ve tarih mirasına yönelik sömürgeci eylemler karşısında takındığı (ve takınması gereken) tavrı azimli, inançlı ve gür bir sesle adeta haykırmaktır. Türk Ulusu, tarih boyunca özgür ve bağımsız yaşamıştır, bundan sonra da sonsuza değin özgür ve bağımsız yaşama hakkına sahiptir. İlk iki dörtlüğü, bütün resmi törenlerde çalınıp söylenmekte olan İstiklal Marşı, bayrak gibi Türk Ulusunun simgesidir.

MEHMET AKİF ERSOY

Türk ozanı (İstanbul, 1873-İstanbul, 1936)

Dört yaşındayken, Fatih’ te, Emir Buhari Mahalle Mektebi’ nde öğrenime başlayan Mehmet Aki Ersoy, Fatih Medresesi müderrisinden olan babası Mehmet Tahir Efendi’den arapça, Fatih Camisi başimamından din dersleri aldı; daha sonra Farsça öğrendi; bir yandan da Fransızca çalıştı. Fatih Merkez Rüştiyesinden sonra, Mülkiye Okulu’ nun lise bölümünü bitirdi; yüksek bölüme geçmişken babasının ölümü ve evlerinin yanması üstüne, yatılı öğrenci olarak Halkalı Mülkiye Baytar Mektebi’ ne girdi. 1893’ te müfettiş yardımcısı olarak Rumeli, Anadolu ve Arabistan’ da dört yıl görev yaptıktan sonra, 1906’ da Halkalı Ziraat Mektebi’ nde öğretmenliğe başladı; 1908’ de Darülfünün Edebiyat Umumiye Müderrisliği’ ne atandı. Darülfunun’ daki şiirle uğraşmasını kolaylaştırdı. Sıratı Müstakim dergisinde yazdığı “Küfe” ve “Seyfi Baba” gibi şiirlerde ününü yaygınlaştırdı. Genellikle, İstanbul halkının yoksul bölümünden edindiği izlenimlere yer verdiği bu şiirlerini, 1911’ de yayınlanan safahat adlı yapıtında toplandı. O dönemde, İttihat ve
Terraki Partisiyle de ilişki kurdu; parti içi kuruluşlarda Arapça dersleri verdi; İstanbul’ un büyük camilerinde İslam birliğini savunan konuşmalar yaptı. 1913’ te Baytar Genel Müdürlüğü’ ndeki görevinden ayrılıp, 1914’ de Teşkilatı Mahsusa görevlisi olarak, önce Almanya’ ya sonra Arabistan’ a gönderildi. Arapların çöküşünü görerek düş, kırıklığına uğradı.

1920’ de işgal altındaki Anadolu’ya geçip, bağımsızlığını kazanacak bir Türkiye aracılığıyla İslam birliğinin kurulacağı umuduna kapıldı. Burdur milletvekili olarak meclise girdi. Ümmet birliğinden çok ulus birliğine değer vererek yazdığı İstiklal Marşı şiirinin, 1921’ de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ nde ulusal marş olması kabul görüldü. 1923’ ten başlayarak, her yıl kış aylarını geçirmek için gittiği Mısır’ a 1926’ da kesin olarak yerleşti. Karaciğerinden hastalanarak, 1936’ da yurda döndükten bir kaç ay sonra öldü.

VATAN AŞKI

Mehmet Akif Ersoy; dinine ve milletine oldukça bağlı bir Türk şairimizdir. Hayatını dinine adamış ve milletini canından çok sevmesi çok gurur verici. Bence bütün Türkler dini ve milleti için bir şeyler yapmalıdır. Mehmet Akif Ersoy bu sevgisini şiirler yazarak, okullarda ve camilerde hocalık yaparak göstermiştir. Kendiside halktan olduğu için şiirlerinde onlardan bahsetmesi çok güzel bir olay. İstiklal Marşı onun için ve milletimiz için çok önemli ve değerli bir marştır. İstiklal Marşı’ nda milleti anlatması onun içinde bulunduğu vaziyeti söylemesi, Türkiye’ yi nasıl koruyacağımızı ve ona nasıl sahip çıkacağımızı yazarak bize yol göstermiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder