OSMANLI Padişahlarının yirmi sekizincisidir. 24 Aralık 1761 günü İstanbul'da doğdu. Babası III. Mustafa, annesi Mihrişah Sultan'dır. Kudretli bir hükümdar olmaktan ziyade sanatkâr ruhlu bir insan ve devrimci bir padişah olarak ün yaptı. Ülkesini batı uygarlığına doğru itmek isterken karşısına dikilen dini taassubun kurbanı oldu. Kabakçı İsyanı ile Yeniçeriler tarafından katledildi (28 Temmuz 1808). Hükümdarlığı 18 yıl sürdü.
Müneccimler, oğlu Selim'in bir cihangir olacağını söyleyince, Sultan III. Mustafa buna tam mânasıyle itikat etmiş ve şehzadesini geleceğin büyük bir cihangiri olarak görmeye başlamıştı. Bu yüzden onu yanından ayırmamış, devletin mühim işlerini, büyük dertlerini hep ona anlatmış, onun fikrini aldıktan sonra kendi düşündüklerini söylemiş ve oğlu Selim'i her bakımdan mükemmel bir padişah olarak yetiştirmek için kendisi de bizzat çalışmıştı.
Ancak ne vardı ki, III. Selim 28 yaşında tahta çıktığı vakit ne Osmanlı Ordusu artık eski gücünde bulunuyordu, ne de kendisi o kadar cesurdu. Bilâkis tamamen tersine idi: III. Selim gevşek, yumuşak ve halim-selim bir insandı, can yakmaktan hiç hoşlanmazdı. Musikiyi sever, süslü besteler yapar, şiirler yazardı. Osmanoğullarının arasından pek çok bestekâr çıkmış fakat bunların hiçbiri III. Selim'in kâbına erişememişti. Engin musiki bilgisinin yanı sıra mükemmel ney ve tambur çalardı. Onun hâmiliği sayesinde, saltanat yılları sırasında Türk musikisi bir altın devir yaşamış ve başta Hamamîzade İsmail Dede Efendi ile Sadullah Ağa olmak üzere birçok büyük bestekâr ortaya çıkmıştı. Kendisi de bestekârlık yönünden devrinin en ünlü bestecilerinden hiç de aşağı değildi. 100'ün üzerinde bestesi bulunan III. Selim'in eserleri bugün dahi dillerde dolaşır:
Âb u tâb ile bu şeb haneme canan geliyor
Halvet-i ülfete bir Şem-i şebistân geliyor
Perçemi, zîver-i dûş ü nigehi âfeti hûş
Dil-i sevdâzedeye silsile-cünbân geliyor
Bu arada pek takdir ettiği bestekâr ve hanende Hacı Sadullah Ağa'nın, sarayda Mihribân adındaki en gözde câriyesiyle aşkı karşısında hiddete gelip bu büyük musiki üstadını zindana attırması hikâyesi de vardır. Ancak Hacı Sadullah Ağa'nın zindanda bulduğu Beyati-Araban makamıyle yaptığı bir beste ile kendisini affettiği gibi Mısırlı câriye Mihribân ile de evlendirmişti. III. Selim'i büyük yapan, devrin akışını görerek ülkesinin artık eskimiş bulunan düzenini değiştirmek isteyişidir. Onun «Nizâm-ı Cedîd» adını verdiği «Yeni Düzen» memleketin batılılaşma yolunda en büyük hamlesidir. Yeni okullar açıp, batıdan öğretmenler getirtip yeni bir ordunun çekirdeğini ortaya çıkarırken yeterince haşin davranmayışı pek aleyhine oldu. Gericiler bu devrimci padişahı önce tahtından, sonra da başından ettiler.
Ayaklanma, Boğaz'daki Karadenizli Yeniçeri yamakları arasında başladı. Kastamonulu Kabakçı Mustafa adındaki neferi kendilerine reis seçen yamaklar önce Hâriciye Nâzırı Mahmut Raif Efendi'yi, sonra Boğaz Nazırını parçalamışlar ve kumandanları Haseki Halil Ağa'yı Şehit ettikten sonra mürtecilerin gerçek reisi olan Köse Musa Paşa'dan emir beklemeye koyulmuşlardı. III. Selim'in üzerine titrediği yeni ordusunu bu çapulculara karşı kullanmak istemeyişi büsbütün aleyhine oldu. 28 Mayıs 1807 günü Ni-zâm-ı Cedîd'i zorla ilgaya mecbur edilen III. Selim, Topal Atâullah Efendi'nin fetvası ile tahttan indirildi. Ancak iş bu kadarla da bitmiyordu. Gözünü kan bürümüş olan Yeniçeri'ler tahtından indirilmiş bulunmasına rağmen III. Selim'den çekiniyorlardı. Devlet işlerinden elini-eteğini çekmiş olan bu sanatkâr ruhlu insanı ortadan kaldırmak gerektiğine inandılar.
Otuz kadar âsi, sâkıt padişahın Topkapı Sarayı'ndaki dairesini bastıklarında III. Selim ney çalmakla meşguldü. Üzerinde en ufak bir silâh olsun yoktu. Bu yüzden üzerine hücum eden âsilere, elindeki kamış ney ile mukabele ederek kendini korumaya çalıştı. Bu arada haremi Refet Kadınefendi ile hizmetçisi Pakize Usta, gözlerini kan bürümüş bu zorbalara karşı III. Selim'i korumaya kalkıştılar. Fakat bu iki kadını saf dışı bırakmak hiç de zor olmadı isyancılar için.
Sonra hep birden, elindeki ney ile nefsini müdafaaya çalışan III. Selim'in üzerine çullandılar. O anda sağ şakağı üzerinde bir kılıç parladı. Sanatkâr ruhlu insan kanlar içinde yere yuvarlandı. O anda ölmüştü III. Selim.
Talihin garip bir cilvesiyle III. Selim'i tekrar tahta çıkartmak üzere büyük bir ordu ile İstanbul'a gelerek o gün sarayı işgal eden Alemdar Mustafa Paşa, Arz odasının kapısı Önünde III. Selim'in parçalanmış cesediyle karşılaşmıştı...
Lâleli'de, babasının türbesinde toprağa verildi. Arkasında «Büyük reformcu», «Büyük bestekâr» ve «Büyük şair» gibi ölümsüz namlar bıraktı III. Selim....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder